GABOR MATE İLE ZİHİNDEN FİZİĞE YOLCULUK-I
Vücudunuzu dinlemediğinizde ödediğiniz veya ödeyeceğiniz bedeller hakkında düşündünüz mü hiç?
“Ne yaparsam yapayım geçmiyor belimin ağrısı. Gitmediğim doktor kalmadı. En iyi nörologlara ortopedistlere, fizyoterapistlere gittim hiçbiri bulamıyor sebebini.”
“Başım yine ağrımaya başladı, ilaç alıp uyursam geçer elbette. Benim böyle işte, hiçbir doktor koyamadı bir teşhis. Alıştım artık.”
Mutlaka etrafımızda duymuşuzdur bu cümleleri. Sebebi bir türlü bulunamamış kronik ağrılar, teşhisi konulamayan hastalıklar... Peki hiç düşündünüz mü acaba bir doktor da çıkıp demiyor mu bu hastalara, “Ağrılarınız psikolojik olabilir, gelin bir psikiyatristle birlikte konuşalım” diye? Çok azı diyor elbette, özellikle bulunduğumuz dönemde artık tıp dünyası zihin ve fizik arasında güçlü bir bağlantının olduğunu kabul etmeye başladı.
Son zamanlarda okumakta olduğum ve beni derinden etkileyen bir kitabı mini bir yazı dizisi ile sizlerle paylaşmak istedim: Vücudunuz Hayır Diyorsa – Duygusal Stresin Bedelleri (When the Body Says No – The Cost of Hidden Stress).
Kitabın yazarı Budapeşte doğumlu Kanadalı Doktor Gabor Mate yirmili yaşların sonunda tarih öğretmeni olarak çalışırken, aniden tıp eğitimi almaya karar vermiştir ve doktorluk hayatı boyunca uyuşturucu bağımlıları, AIDS hastaları ve zihinsel engellilerle çalışmıştır. Kitapta Mate, özellikle de çocukluk yıllarımızdan gelen ve özbenliğimizin bir parçası zannedilebilecek kadar derin ve ustaca yerleştirilmiş koşullanmalar sonucu bilinçsizce yarattığımız gizli stresin sağlığımız üzerindeki etkilerini gözler önüne sermekte ve zihnimizin hayır diyemediği noktada bedenimizin nasıl hayır dediğini örneklerle aktarmaktadır. Ayrıca Gabor Mate, kitapta ele aldığı vaka analizleri ile okuyuculara zihin ile bedenin birbirinden ayrılamaz şeyler olduğunu belirtmeyi amaçlamakta ve okurlarına kişisel dönüşümleri için kolaylaştırıcı olmasını umut etmektedir.
Stres hastalığa nasıl dönüşür? Görmezden geldiğimiz hatta farkında olmadığımız çocukluk travmalarımız bizi hastalığa nasıl götürür? Duygularımızı neden bastırırız ve bastırmak bize neler kaybettirir? Gabor Mate’in kitabı üzerinden gelin zihin ve beden ilişkisine açıklık getirelim ve artık duygularımızı bastırmayı bırakıp hayır demeyi öğrenelim.
Kitapta ele alınan hastalıkları ve beni en çok etkileyen vaka analizlerini kendi anlayışımla aktarmaya çalışacağım. En sonunda da Gabor Mate’in okurlarına sunduğu tavsiyelerden bahsedeceğim. Zaten örnekleri okudukça, hatta kitabı bizzat kendiniz okudukça tavsiyeler kısmına gelmeden hayır demeyi alışkanlık haline getireceksiniz.
Hemen hemen herkesin bildiği Multipl Skleroz (MS), merkezi sinir sistemi (MSS) lifleri etrafında koruyucu kılıflar oluşturan miyelin adı verilen yağ maddesine saldıran otoimmün bir hastalıktır. MS belirtileri ortaya çıkmadan önce hastaların güvenlik sistemlerini tehdit etmiş travmatik olaylar yaşadıkları tespitine varılan araştırmalar literatürde yerini bulmuştur. Gabor, hem kendi görüştüğü hem de başka doktorların görüştüğü MS hastalarında ortak özellik olarak güç bir durumla başa çıkma konusunda gittikçe zorlandıklarını ve tetiklenen yetersizlik veya başarısızlık duygusunun gözlemlendiğini söylemektedir. Ayrıca Gabor, hastaların çocukluk koşullandırmalarından ötürü akut ve kronik strese maruz kaldıklarını ve gereken “kaç veya savaş” yanıtlarını verebilme yetilerini yitirdiklerini söylemektedir. Hastalar kendilerini aciz hissetmiş, iç gerilimi bastırmış ve dolayısıyla görünmez hale gelmiştir. Sonuç olarak, karşılanmayan ihtiyaçlara sahip olmak veya başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalmak artık normalmiş gibi gelir. Kişi artık tamamen savunmasızdır.
Jacqueline du Pre, yetenekli İngiliz çello sanatçısı, 42 yaşında multipl skleroza bağlı komplikasyonlardan hayatını kaybetmiştir. Peki du Pre’yi MS hastalığına götüren bir stresli hayatı var mıydı? Travmatik bir durum yaşamış mıydı? Genetik yatkınlık da önemli tabii ki ancak hastalığın ortaya çıkmasında genetik yatkınlık yeterli mi? Çevresel faktörlerin hiç mi etkisi yok?
“İnsanlar du Pre’nin konserlerinde sık sık ağlardı. Seyircisiyle iletişimi büyüleyiciydi. Sosyal hayatında çekingen kişiliğinin aksine sahnede hiçbir şeyden çekinmezdi. Saçlarını savurur, çelloyla bütünleşirdi adeta, klasik bir müzik ciddiyetinden ziyade tipik bir rock&roll ihtişamı sergilerdi. Eline çelloyu alınca çılgın bir tipe dönüşüyordu.”
Jackie hassas bir çocuktu, sessiz ve utangaçtı. Çello çaldığı zamanlar dışında sessiz, uysal, her yere uyum sağlayan ve arkadaş canlısı bir çocuktu. Okul arkadaşları böyle düşünüyordu ama Jackie ablasına okulda sevilmediğini söyleyip sürekli ağlarmış. Jackie tüm duygularını ve iç dünyasını annesinden gizlermiş. Ancak MS hastalığına yakalanınca ömrü boyunca annesine duyduğu küskünlük dizginlenemeyen öfke patlamaları ile açığa çıkmıştı. Çello virtüöz rolü, duygusal iletişim kurabildiği tek alan ve annesinin dikkatini çekebildiği tek yol haline gelmişti. MS bu rolü üzerinden çıkarıp atma aracıydı –bedeninin hayır deme yolu.
Jackie toplumun beklentilerine hayır diyemiyordu. Müzik kariyeri onu tepelere taşıdıkça o kendisini daha çok kafeste hissediyordu. İstediği zaman müziği bırakamayacağını düşünüyordu çünkü bu noktaya gelmesi için çok para harcanmıştı. Jackie olağanüstüydü; seyirciler ağlıyor, eleştirmenler övgüler düzüyordu fakat kimse onu duymuyordu. Jackie evliliği için kocasını çok sevdiğini söylese de bir süre sonra hem kocasından hem müzik kariyerinden kaçmıştı. Kocasını öylece bırakıp gitmiş ve mutsuzluğunu kayınbiraderi ile cinsel ilişkiye girerek dışavurmuştu. Öyle bir buhran içindeydi ki, hem kocasını hem çellosunu görmek istemedi. Bir süre sonra her ikisine de döndü ancak kısa bir süre sonra kendisine MS teşhisi kondu.
Gabor Mate’in kitabında anlattığı vakalardan sadece biri Jacqueline du Pré. Kocası yüzünden stresli bir evlilik geçiren MS hastası Natalie; yaşam koşulları berbat, suç oranının fazla olduğu bir şehirde yaşayan ve ilişki yaşadığı kişi tarafından sürekli yargılanan Lois; çocukluktan gelen baskılar sonucu hastalığa yakalanan terapist Barbara; evlat edinilmiş, çocukluk travmaları olan ve işsizlik döneminde alkolik bir erkek arkadaşı olan Veronique ve daha birçokları.
Bilim dünyası MS hastalığında genetik yatkınlığı olsa bile herkesin bu hastalığı yaşamadığını belirtmekte ve hastanın geçmişinde yaşadığı psikolojik travmaların göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çizmektedir. Bastırılmış öfke, hayır diyememe, sevgiyle nefreti karıştırma, kendini beğenmeme, kendini yetersiz görme ve sonunda kendini “görünmezliğe” hapsetme ve daha birçok farkında olmadığımız kendimize uyguladığımız şiddetler.
Başkalarının duygularının sorumluluğunu aldığınız ve hayır demeyi öğrenemediğiniz sürece kendi bedeninize ne kadar zarar verdiğinizi unutmayın sakın. O kronik bel ağrıları, bitmeyen baş ağrıları, geçmeyen göğüs ağrıları boşuna değil, vücudunuzun size anlatmak istediği bir şeyler var, onu dinlemeyi ihmal etmeyin. Herkesi dinlediniz bugüne kadar, biraz da vücudunuzu dinlemek ne kaybettirir size? Hadi gelin bu yazının üstüne biraz Jacqueline dinleyip hem onu gerçekten duymaya çalışalım hem de bu konuyu derinlemesine düşünelim.