GABOR MATE İLE ZİHİNDEN FİZİĞE YOLCULUK-III
Sağlık üç temele dayanır: Beden, zihin ve spiritüel bağlantı. Tek bir tanesinin yok sayılması denge yitimine ve hastalığa sebep olur.
Gabor Mate’in duygusal stresin bedellerini anlattığı "Vücudunuz Hayır Diyorsa" adlı kitaba ilişkin yorumlarımı üçüncü ve son yazım ile bitirmek istiyorum. Kitapta incelenen her vakanın ayrı bir hikayesi, bu hikayelerin yarattığı stres ve stresin vücutta hangi belirtiler ile kendini gösterdiği bilimsel çalışmalarla birleştirilerek okuyucuya basit bir dille aktarılmaya çalışılmış. Aslında bu yazı dizisinde daha çok vakayı ve hikayelerini paylaşmayı planlıyordum ancak kitabı okuyanların her hikâyeden ayrı bir ders çıkarmasının daha yerinde olacağını düşünmeye başladım.
Hepimiz farklı birer hikâyenin içindeyiz ve hepimizin mutlaka kendimizi göreceğimiz bir hikâye olacaktır. O yüzden tavsiyem kitabı okurken kendi içinde de bir yolculuğa çıkmanız, bir arayışta olmanız ve ileride oluşabilecek hastalıkların önüne geçmeniz ya da en azından çevrenizdekilere karşı benzer hikayeleri olanlar için empati duygusu kazanabilmeniz.
Kitabın sonlarına doğru Gabor Mate stresin, stres kaynağı ile işletme sistemi dediğimiz beynin duygusal merkezlerinin etkisi altında işleyen sinir sistemi arasındaki etkileşimin sonucu olduğunu belirtmektedir. Bu işletme sistemine aşılanan inanç biyolojisi hayatlarımız boyunca vereceğimiz stres yanıtlarını son derece etkilemektedir. Hücrelerimize dek işlemiş bazı bilinçaltı inançlar vardır ve davranışlarımız bu inançlar tarafından kontrol edilmektedir. Bu inançlar bizi kapalı müdafaa konumunda tutmakta veya büyümeye ve sağlığa açık olmamıza izin vermektedir.
Güçlü olmam lazım! Benim sinirlenmeye hakkım yok! Sinirli olursam beni kimse sevmez! Bütün dünyadan ben sorumluyum! Ben her şeyin altından kalkabilirim! Kimse beni sevmiyor! Varoluşumu haklı göstermem lazım, bir şeylerle uğraşmalıyım! Bakılmayı hak etmem için çok hasta olmam lazım!
Bilinçaltındaki bu inançlar aşırı stres yükünü tetiklemektedir ve stres, birçok hastalığın köklerinde yer alan temel faktörlerinden biridir. İyileşmek istiyorsak, hayatımızın çok erken dönemlerinde oluşan bu inanç biyolojisini tersine çevirmemiz gerek. İyileştirici güç içimizde ve iç ortamımızın değişmesi gerekiyor. Kendi içimize yolculuğa çıkmalıyız. Bu da yaşamlarımızı yeniden düşünmek ve yeniden tanımak anlamına gelmektedir. Seçtiğiniz tedavi şekli ne olursa olsun -alternatif tıp, ayurvedik öğretiler, yoga, Çin tıbbi yaklaşımları- iyileşmenin anahtarı kişinin özgür ve bilinçli seçimidir. İnsanın tabiatında olan özgürlük becerisine ulaşmanın birçok yolu vardır. Bunaltan ve sıkıntı veren dış koşullardan kurtulmak ancak inanç biyolojisini yenmekle mümkün olacaktır.
Kitabın sonunda Gabor Mate duygusal yeterliliğimizi geliştirebilmemiz için iyileşmenin yedi anahtarından bahseder.
1. Kabul: Kabul bizi rahatsız eden her olaya katlanmak demek değildir, olayların şu andaki olagelme biçimini inkâr etmemektir. Ayrıca, kabul kişinin kendisiyle şefkatli bir ilişki içinde olduğunu da gösterir.
2. Farkındalık: Vücudumuzun verdiği stres sinyallerini, zihnimizin göremediği ipuçlarını vücudumuzun bize nasıl ilettiğini öğrenmek anlamına gelir.
3. Öfke: Öfkenin bastırılması hastalıklara sebebiyet vermekle birlikte, öfkenin açığa vurulmasının iyileşmeyi desteklediği kanıtlanmıştır. Tabi burada şöyle bir muamma oluşuyor. Ebeveynlerin kendi öfkelerini dışa vurması çocuklarının benlik kavramı ve sağlığı üzerinde yıkıcı bir etki oluşturabiliyor. Bu yüzden de sağlıklı öfkeyi öneriyor. Yani kontrolsüzce bir öfke patlamasından ziyade, karşındakinin sınırlarını bilerek farkındalık düzeyi yüksek olan öfke boşalmaları.
4. Özerklik: Basit biyolojik perspektiften bakıldığında, tabiatın nihai hedefi sağlıklı bir organizmaymış gibi gözükebilir; oysaki hedef özerkliktir, kendi kendini yöneten ruhtur, ruhsal bütünlük ve özgürlüktür.
5. Bağlılık: Bağlılık dünya ile kurduğumuz bağlantımızdır. Evrensel olarak karşılıklı bağlantı kurma ihtiyacımız vardır. Samimi duygusal destekle beslenen hastalar, daha iyi bir seyir izlerler.
6. Kendini ortaya koymak: Kendimize ve dünyaya, var olduğumuzu ve kimsek o olduğumuzu ilan etmemizdir. Kendimizi ortaya koymak, varoluşumuzu bir şekilde haklı göstermemiz gerektiği inancına karşı çıkar. Eylemden bağımsız bir oluştur. Eyleme geçme ihtiyacını bırakmak anlamına gelir.
7. Olumlama: Evrenin kendisi, yani bizim bütünle bağlantımızdır. Evrenin bir parçasıyız, asla evrenden ayrı değiliz. Sağlık için beden, zihin ve spiritüel bağlantının önemini asla unutmamalıyız.
Belki çok basit ve hatta klişe bir söylem olacak ama gerçekten her şey “içimizde”. Bilinç ve bilgi düzeyimizi arttırdıkça hem bağlantı kurduğumuz evreni hem de iç dünyamızı daha iyi anlayacağız. Gerçekten ne istediğimizi veya ne istemediğimizi anlayabilmemiz için kendi içimizdeki yolculuklara önem vermemiz gerekmektedir. Dışarı çıkarken güzel görünmek için kendi yöntemlerimizi uyguluyoruz, insanlar arkamızdan kötü bir yorum yapmasın diye toplum kurallarına uygun hareket ediyoruz çoğunlukla; ancak kendi varoluşumuzu unutuyoruz kimi zaman. Kendi değerimizi es geçiyoruz. Kendimizi sevmeyi bırakıyoruz. Kendini sevmek demek narsistik düzeyinde bir sevgi değildir. Kendi değerini başkalarının sınırlarını aşmadan bilebilmektir. Farkındalık düzeyimiz arttıkça dış koşulların üzerimizdeki etkisinin azalacağına inanıyorum. İleride vücudunuzda kalıcı hasarlar bırakmamak için stresle kendi başa çıkma yöntemlerinizi bulun ve uygulamaya başlayın. Bu yöntemlerin dönemsel değişebileceğini de unutmayın.
Kendi gerçek isteklerinize kulak verin, başkaları tarafından bilinçaltınıza işlenmiş isteklerinize değil. Dengede kalmanız dileğiyle. :)