Gayri Nizami Harp Doktrini: Osmanlı Örneği - 1

Gayri nizami harp nedir ve Osmanlı İmparatorluğu'ndaki uygulama örnekleri nelerdir?


Osmanlı Gayri Nizami Harp örneklerini ele almadan önce, ilk olarak Gayri Nizami Harp kavramının ne olduğunu incelemek gerekmektedir. Gayri nizami harp, güçsüz bir kuvvetin güçlü bir kuvvetle mücadelesindeki en etkili yollardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerilla savaşı ve stratejileri, genel anlamda gayri nizami harp başlığı altında ele alınabilir. Bu stratejinin ilk örneği, insanların ilkel çağlarına kadar götürülebilir. Tanımımızda zayıfın güçlü ile mücadele etme stratejisi olarak bahsetmiş olsak da, günümüzde mücadelenin yöntemlerinin değişmesiyle birlikte, güçlünün zayıfa uyguladığı bir yöntem haline de gelmiştir.

Gayri nizami harp başlığı yerine literatürde “özel harp,” “konvansiyonel olmayan harp,” “düşük yoğunluklu savaş/çatışma,” “gerilla harbi,” “terörizm,” “ayaklanma,” “gayri nizami kuvvetler” ve “karşı harekat” kavramları da kullanılmaktadır. Bu kavramların günümüzde çağrıştırdığı veya sahip olduğu anlamlar farklı olabilir. Bunun ana sebebi, bu kavramların konjonktür, kullanıcının kimliği ve kültürüyle doğrudan etkili olmasıdır.

Gayri nizami harbin temeli, çok az bir kuvvetle kendinizden çok daha üstün bir güçle mücadele etmenizdir. Gayri nizami harbin başarılı olabilmesi için temel bir gereklilik vardır: Bu gereklilik, belli bir hedef çerçevesinde örgütlenmektir. Hedef vurgusu çok önemlidir; ancak yalnızca hedefin varlığı yeterli değildir. Bu hedefi yerine getirebilmek için irade ve kararlılık gereklidir.

Artık devletler arası mücadelelerin biçim değiştirdiği günümüzde, gayri nizami harp kavramı ön plana çıkmaktadır. Ülkeler, kendi çıkarları doğrultusunda, çıkarları çatışan ülkelere karşı terör örgütlerini ya da bazı silahlı grupları kullanmaktadır. Gayri nizami harbin temeli, uzun soluklu yıpratma mücadelesine dayanır. Bu sebeple gayri nizami harp stratejisini uygulayan gücün motivasyonu ve bu motivasyonun sürekliliği çok önemlidir.

Gayri nizami harbin geçirdiği biçimsel değişiklik sonucunda, taktik teknolojilerin, istihbaratın vb. olguların da aktif olarak kullanılmasıyla beraber bu kavramın yavaş yavaş hibrit savaş kavramıyla bütünleştiği de söylenebilir.

Türk Gayri Nizami Harp tecrübesinin NATO ile başladığı yönünde çeşitli ifadeler vardır. Yakın tarihimizin örneği Türk Mukavemet Teşkilatıdır. Bu örnek, her ne kadar NATO ile başladığı ifadesini doğrular gibi gözükse de, Türk Gayri Nizami Harp Tarihi çok daha eskiye gitmektedir. Bu çalışmada, Türk Gayri Nizami Harp Tarihi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri göz önüne alınarak incelenecektir.

Osmanlı Gayri Nizami Harp Deneyimi:


Gayri nizami harp denince akla gelebilecek ilk örnek Kuva-yi Milliye’dir. Enver Behnan Şapolyo, bu konuda detaylı bir tanım yaparak Kuva-yi Milliye’yi “nizami bir orduya sahip olmayan, halk teşkilatına dayanan, gerilla harbi yapan milli çete, gönüllü ordusu ve milis kuvvetler” olarak açıklamıştır.

Şapolyo, Kuva-yi Milliyeci kavramını açıklama gereği duyarak; “hiçbir resmi makamdan emir almadan, yalnızca maşeri vicdanından emir alan Hürriyet ve İstiklal mücahitleri” olarak tanımlamıştır. Yazar, “Kuva-yi Milliye için tek bir cephe olmadığını, vatanın bütün sathının onlar için mücadele yeri olduğunu” vurgulamıştır.

Teşkilat-ı Mahsusa, gayri nizami harp denilince akla gelebilecek bir diğer örnektir. 1913’te fiili eylemleriyle öne çıkan, ancak resmi olarak 1914’te ortaya çıkan bir teşkilatlanmadır. Gayri nizami harp yürütmek üzere kadrosu gönüllülerden meydana gelen birliklerin kurulması, sevk ve sair işlerini koordine etmek üzere V. Mehmet Reşat tarafından onaylanmış ve Enver Paşa tarafından kurulmuştur. Teşkilatın yapısı çok karışıktır ve gizlilik nedeniyle hakkındaki bilgiler oldukça sınırlıdır. İlk reisi Süleyman Askeri Bey’dir.

Teşkilat, Osmanlı’nın ekonomik, siyasi ve askeri açıdan zayıfladığı dönemde faaliyete geçmiştir. Gönüllü kuvvetler aracılığıyla merkezden uzak çatışma bölgelerinde gayri nizami harp ve taktiklerini uygulamıştır. Teşkilat, Balkanlar, Afrika, Doğu Türkistan, Arabistan dahil olmak üzere çok geniş bir alanda görev yapmıştır.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın bilinen bazı faaliyetleri:

  • Orta Doğu’da: Propaganda yapmak amacıyla Bingazi’ye gönderilen milletvekili Yusuf Şetvan Bey ile Şeyh Es-seyid Şerif Ahmet Es-Sunusi’nin Alman denizaltısı ile İstanbul’a kaçırılması.
  • Türkistan’da: Karadeniz üzerinden Rusya’ya sızarak, Ahıska Türkleri, Abhazlar ve Çeçenlerden oluşan gönüllü kuvvetlerle Rusya’nın askeri birliklerini öğrenme ve ayaklanma çıkarma faaliyetleri.
  • İran bölgesinde: Afganistan ve Hindistan’a giderek İngilizleri bu bölgelerde yıpratma çalışmaları.

Osmanlı’nın gayri nizami harp tecrübesine verilebilecek bir diğer örnek ise Trablusgarp Savaşı’dır. İtalya, Osmanlı’nın Trablusgarp topraklarından çekilmesini isteyen bir ültimatomda bulunmuştur. Osmanlı bu ültimatomu reddetmiştir. Osmanlı’nın bölgedeki İtalyan ilerleyişine karşı koyacak bir kuvveti bulunmamaktaydı. Trablusgarp’taki birlikler, İmam Yahya Ayaklanması’nı bastırmak üzere görevlendirilmişti. İtalyanlar, bu durumdan istifade ederek Kuzey Afrika’da büyük bir hızla ilerlemiş, Tobruk, Derne, Humus ve Bingazi’yi işgal etmiştir.

Vaziyetteki imkansızlıklardan dolayı Osmanlı yalnızca işgali protesto edebilmiştir. İttihat ve Terakki unsurları, hükümet ve ordu içerisindeki bağlantılarını harekete geçirmek istemiştir. İttihat ve Terakki üyeleri, Mahmut Paşa’yı harekete geçmeye ikna etmiş, Enver Paşa komutasındaki bir grup, hükümetten habersiz hareket eden bir grup izlenimi vererek bölgeye gizlice sızmıştır.

Enver Paşa, Mustafa Kemal, Süleyman Askeri ve Ali Fethi gibi isimlerin yer aldığı grup, bölgeye farklı isimler ve mesleklerle girmiştir. Enver Paşa, Ayn-El Mansur bölgesine karargahını kurmuş, Nafrusi lideri Cebel-i Nafrusa ve Süleyman El-Baruni’nin yardımıyla Bedevi gönüllüleri örgütlemiştir. Sünusi tarikatı aracılığıyla cihat ilan ederek etkili bir propaganda faaliyeti yürütmüştür. İtalyanlarla mücadele edebilmek için asimetrik güç dengesini sağlaması gerekmekteydi. Bu nedenle, sadece makineli tüfeklere sahip Bedevi ordusunu gayri nizami harp yapmak üzere örgütlemiştir.

Savaş uzadıkça daha fazla ekonomik yük altına giren İtalya, diğer büyük devletlerin de olaya müdahale ederek çatışmanın kendi lehine sonuçlanmasını istemiştir. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu vaziyet göz önüne alındığında, Osmanlı anlaşmaya razı olmuş ve 18 Ekim 1912’de Uşi Antlaşması’nı imzalamıştır.