Geç Antik Roma'nın Cevheri: Antakya

Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinin Stratejik Merkezi ve Hristiyanlığın Beşiği'nin Geç Antik Çağ'da İmparatorluğa Etkisi

Antakya günümüzde Hatay ilinin merkez ilçesi olarak kabul edilen tarihî ve mimari yapılarıyla ön plana çıkmış bir bölgedir. Kurulduğu zamanlardan bu yana çok kültürlü yapısını korumuş ve özellikle Roma'nın Geç Antik Döneminde oldukça önemli bir merkez haline gelmiştir. Amanos Dağlarının güneyinde, Kel Dağ'ın kuzeyinde ve Habibi Neccar Dağı'nın eteklerinde bulunan bu bölgeden Asi (Orontes) Nehri akmaktadır. Şu an bu coğrafi özellikleriyle doğa güzelliği ön plana çıkan ilçenin eskiden kusursuz bir statejik bölge olduğu bilinmektedir.


Geç Antik Çağ, milattan sonra 300 ile 700 yılları arasındaki dönemi ifade eder. Bu dönemde Antakya, Büyük İskender'in önemli komutanlarından biri olan Seleukos Nikator'un kurduğu Selefki İmparatorluğu'nun başkenti olarak kabul edilir. Batıdaki Helenistik, Roma ve Bizans toprakları ile doğudaki Pers İmparatorluğu topraklarının kesişme noktası olan bu bölge, Geç Antik Dönem Roma'sının ana defans bölgesi olmuştur. Hem Akdeniz'e olan yakınlığı hem de Asi Nehri'nin öneminden dolayı bir ticaret merkezi görevi görmüştür. Roma doğu ve batı olarak ikiye ayrıldığında ise Doğu Roma'nın yönetim merkezi olarak kullanılmıştır.

Mimari Yapılardan Geriye Neler Kaldı?

Antakya tıpkı şimdi olduğu gibi antik çağlarda da bir deprem bölgesiydi, dolayısıyla yüzlerce etkileyici mimari yapı ve tarihî eserlere sahip olsa da tarihi boyunca gerçekleşen büyük depremler sonucu bunların çoğuna ulaşılamamıştır. Yazılı kayıtlardan edindiğimiz bilgilere göre bölgede Roma mimarisine ait temiz su dağıtım yapılarından Nymphaeum, yol ağızlarında bulunan dikdörtgen Tetrapylon'lar ve başka bölgelerden şehre su taşımak için kullanılan su kemerleri vardı. Bunların kalıntıları bulunamasa da kalıntısı bulunan ve birkaç yıldır üzerine çalışılan Antakya Hipodromu somut bir mimari örnek olarak karşımıza çıkar.

Hipodromlar atlı sporların yapıldığı, uzun koşu yollarına ve seyirci tribünlerine sahip stadyumlardır. Şimdiye kadar Türkiye topraklarında bulunan en büyük hipodrom olan Antakya Hipodromu Helenistik dönemde inşa edilmiş ve 80 bin kişilik kapasitesiyle Circus Maximus ile eşdeğer bir büyüklüğe sahiptir. Boyutlarından yola çıkarak burada yapılan festivallerin ve eğlence aktivitelerinin uluslararası boyutta olduğunu anlıyoruz.

Pagan Kaynaklara Karşı Hristiyan Kaynaklar

Antakya'nın Geç Antik Dönemine ait bilgilerimizin özü yazılı kaynaklarda yatıyor. Bu kaynakların en önemlileri ise Libanius'un mektuplarındaki tasvirleri ve John Chrysostom'un yazılarındaki anlatımlarıdır. Biri pagan retorik öğretmeni, diğeriyse Hristiyan bir peder. İkisi de zamanın Antakya halkının değerleri ve alışkanlıklarının değişmesi gerektiği savunarak halkın eğlence düşkünlüğü eleştiriyor. Zıtlaştıkları nokta ise şu: Libanius halkın (pagan) geleneklerine dönmesi ve eski kültürüne sahip çıkması gerektiğini öne sürerken Chrysostom artık gelenekleri ve eski kültürün getirdiği keyfi yaşamı bir kenara bırakıp Hristiyan öğütleriyle daha doğru ve onurlu bir yaşama adım atmaları gerektiğini savunuyor. Öte yandan, Libanius şehrin mimari kısımlarını betimlerken Chrysostom insanların yapısını inceliyor.

Zenginlikten Çöküşe Doğru Yolculuk

Bölgede yaşayan Yunan, Roma ve Sami halklarına mensup insanlar Amik Gölü'nde balıkçılık yaparak sahip oldukları bağlar, zeytin bahçeleri ve baharat ticareti yürüterek zenginliğine zenginlik katıyordu. O zamanlarda bile var olan ihtacatta talep ve el koyma sistemleri, ithalatta denetleme harçları ve ekin dağıtım sistemleri ile şehrin aslında ne kadar gelişmiş bir sosyal ve ekonomik yapıya sahip olduğu anlaşılıyor.

Fakat böylesine çeşitli ve renkli bir yerde çatışmaların çıkması da çok gecikmiyor. Antakya hâlâ pagan halklar ve imparatorlar tarafından yönetilirken bir yandan da Hristiyanlığın beşiği hâline gelmeye başlıyor. MS 4. yüzyılın başlarına kadar ortak değerler ve gelenekler sürmeye devam ediyor ve paganlarla Hristiyanlar barışçıl bir şekilde yaşıyor, ta ki Chrysostom'un polemikleri ortaya çıkıp Cynegius Maternus'un pagan ve yahudilere yönelik nefret söylemleri kulaktan kulağa yayılana kadar. Dinde önemli yere sahip insanlar artık propaganda yaparak insanları etkilemeye çalışıyor, bu şekilde halk birbirinden ayrılıyordu.

Tüm bu dinî gerginliklerin üzerine gelen vergi zamları ile halk sık sık ayaklanmaya başlıyor, dönemin imparatoru Julian the Apostate (Dönek Julian) ayaklanmaları bastırmak için halka daha ağır yaklaşımlar sergiliyordu. Aynı zamanda Perslere olan takıntısı ve ordunun bakım yükü ile masraflarını Antakya halkına yüklemesi, eğlence odaklı geleneklere katılım göstermemesi halkı daha da kışkırtıyordu. Bu şekilde halk imparatora karşı geldikçe imparator da halka daha sert tepkiler veriyor, bitmek bilmez bir karanlığa çöküyorlardı.

Durum böyleyken 447 ile 528 yılları arasında meydana gelen dört büyük deprem ile şehrin büyük bir kısmı yıkılmış, halkın çoğunluğu ya ölerek veya göç ederek nüfus erimiş, 540'taki Pers istilası ile Antik Antakya tüm görkemini yitirmişti. Doğudan gelen salgın hastalıkların da eklenmesi üzerine burası çaresizlikle boğuşurken Roma bölününce doğudaki topraklarına katılmıştır. Artık o tartışılmaz görkemini ve büyüklüğünü yitiren Antakya, imparatorluk için sıradan bir şehir olarak varlığını sürdürmüştür.

Günümüzde ise o zamanlardan kalan büyüleyici aurası, etkileyici tarihi, zengin mozaik kalıntıları, güzel doğası ve verimli toprakları kalmıştır.


Kaynaklar:

https://www.britannica.com/place/Antioch-modern-and-ancient-city-south-central-Turkey

https://www.youtube.com/watch?v=dDvUXb0hqxo&t=324s

https://www.topoi.org/feature/a-multi-cultural-metropolis-antioch-in-late-antiquity/

https://erenow.org/ancient/a-history-of-the-later-roman-empire-ad-284-ad-641/69.php

http://www.plekos.uni-muenchen.de/2019/r-antiochia.pdf