Aşk, Büyü, vs.
Süsen anısına ve bıraktığı izin silinmemesi umuduyla,
Bir sürü sözcük dolanıyor, saklanmış çoğu mazgalların dibine çünkü bakmaz kimse bastığı yere. Birkaçı bağıra çağıra koşuyor, arabaların altında gizlenmeye uğraşıyor. Bazısı ağaçlara sığınmış, o kadar azlar ki hangisini tutsa şaşırmış. En talihsiz olanları kendine bir yer bulamadan görünmemiş gözlere de yalnızca üstüne basılmış, o an alev almış. Bir şey hissetmemiş, acımamış canı yanmamış yalnızca kimse görmemiş ve de duymamış olanları.
Bir başkası evlere girmeye alışmış. Başta korkmuş görünmekten, bulunmayacağı yerler aramış. Karanlıklarda dolaşmış günlerce biri onu fark eder sanmış. Yemek yememiş, su içmemiş, kimseyi sevmemiş. Zaten bir sözcükmüş nihayetinde, bunların hiçbirini istese de yapamazmış. Günlerce durmuş, güvende olduğuna en sonunda emin olmuş. Ürkekçe çıkmış saklandığı en izbe yerinden evin. Etrafına bakmış. İlk günler güzelmiş ve de sakin. Sonraları biraz kulakları acımış sessizlikten. O kadar suskunmuş ki evin içi biraz olsun bir şeyler duyabilmek ve birleşebilmek için başka sözcüklerle fark edilmeyi göze almış. Elini sallamış ve kolunu sallamış, her odayı baştan sona turlamış. Gariptir, insanlarla karşılaşmış. İlk başta çok korkmuş, kaçmış, saklanmış. Yok olacağını sanmış. Beklemiş ve beklemiş. Ama hiçbir şey olmamış. Hayattaymış. Günler geçmiş, cesaretini toplamış. Sessizlikte kaybetmektense aklını, alevlerle yitip gitmeyi göze almış. Çıkmış deliğinden, korktuğunu belli etmeden dolaşmış yine ezberlediği sessiz koridorlarda. Kalbi deli gibi atmış, bir kalbi var mıymış? Görmüş ve görülmemiş günün sonunda. Her yer hala ıssız ve sessizmiş. Önce o çok korktuğu kabusu yanından geçip gitmiş, sonra bir başkası, ve sonra bir başkası. Günler geçmiş ve de aylar kovalamış ama o hiç koşmamış. Her gün ne isterse canı onu yapmış, dokunmuş insanlara hatta canlarını yakmış. Hiçbir ses duyamamanın verdiği korkuyla ve aldığı cesaretle onu görmeyenlerden; işin tadını iyice kaçırmış. Bir ses versinler diye insanlar ağlamış, bağırmış, tekme atmış ve her yeri kanatmış. Yine de duymamışlar. O ise kaybedecek bir şeyi olmayan bir sözcük olmuş, ki bunun kaybedecek bir şeyi olmayan bir insan olmaktan pek de bir farkı yoktur.
Çok zamanlar geçmiş. Artık iyice bitkin düşmüş sessizlikten. Yavaşlatmış dünyayı, bunu yapmak elinde sanmış. Ne de cahilmiş hala. Ya da kimsenin anlayamacağı kadar bilge. Bunca zaman koca bir susmakta geçince ömrü belki de anlamış dünyayı susarak. Küçücük bir lekeymiş aslında ve neymiş bu tantana? Kimse yokken duyulmamış kendini bir koltuktan atan sözcüğün ölümünü.
Süsen'i kimse duymadı. Çabaladı ve tekmeledi bazen, kendini attığı koltukların dibinde sabaha kadar ağladı. Yine kimse duymadı. Çok erken bıraktı uğraşmayı, belki de çözmüştü kendi hayatını. Görünmekten ve duyulmaktan korkmadı bu yüzden. İstediği kadar vurdu, bağırdı ve dolaştı odalarda. O odalar ona zindan oldu, kaçmayı artık denemese de ara ara cılız bir umudu besledi. Kulaklarını tıkadı herkese, kim vardı ki zaten dinlese? Güvenmeyi ve alışmayı çoktan kaybetmişti. Ki bunun kaybedecek bir şeyi olmayan bir sözcük olmaktan pek de bir farkı yoktur.