İçsel Yolculuğun Kentsel Dönüşümü

Işığımı yeniden yakalamak için yalnızlıkla verdiğim mücadelenin kısa bir özeti. Keyifli okumalar :)

Gece, sessizliğiyle sarmalanmış odama hükmediyor. İçimdeki yalnızlık, dışarıdan gelen bu sessizliği daha da keskin hale getiriyor. Şehir ışıkları, pencereden süzülen loş ışıkla birlikte, uykusuz bir şehirde yaşanan yalnızlığın hikayesini anlatıyor gibi. 

Yalnızlık, bir hayalet gibi içim de dolaşıyor. Gözlerim, uzaklara dalarak geçmişte yaşanan anıları arıyor. Her hatıra, bir zamanlar yakın olan insanların yüzleriyle dolu. Şimdiyse, bu yüzlerin yerini yalnızlık almış gibi. İnsanlar gelir, sonra giderler, geride sessizlik ve boşluk kalır. 

Babamın mutfak da sigara içerken dinlediği keman, melankolik olmamı daha da derinleştiriyordu. Kemanın sesi odanın içini saran bir örtü gibi. Işıkların loşluğu, içimi daha da sarıyor ve yalnızlığımı belirginleştiriyordu. Ah bu keman sesi! ruhumun içindeki derin sırları gizliyor gibi. Belki de yalnızlığımı, içimde en karanlık köşelerde saklanan bir sırı ortaya çıkarıyor.  

Odamın tam önündeki sokak lambası sokağı aydınlatmıyordu. Odamın daha da kasvetli bir havaya bürünmesini yardımcı oluyordu. Kasvetli odam da yalnızlığımla geçmişin hayaletleri ile dans eder gibiyim. Kaybedilen aşklar, arkadaşlıklar, kırık umutlar ve unutulmuş dertlerle dolu bir oda. Düşüncelerim, eski anılarla dolu. Gözlerim, geçmişte yaşadığım anların hayaletleriyle doluyor. Her hatıra, bir zamanlar var olan ama artık yok olan bir parçadır. Gözlerim, uzaklara dalarak geçmişte yaşanan anıları arıyor. Her hatıra, bir zamanlar yakın olan insanların yüzleriyle dolu. Şimdiyse, bu yüzlerin yerini yalnızlık almış gibi. İnsanlar gelir, sonra giderler, geride sessizlik ve boşluk kalır.  

Hayatım da var olan ya da giden insanların ruhumda açtığı derin yara izleri ile savaş halindeyim. İzler, zamanla solgunlaşır, unutulur ve sessizce kaybolur. 

Ruhumun derinliklerinde bir çığlık var. Bu sesi o güzelim keman bile gizleyemiyor. Yalnızlık, içimde sessizce yürüyor ve bu uzun yürüyüş her geçen gün daha da derinlere iniyor, yalnızlık hissi ruhumun derinliklerin de bir kuyu oluşturdu. İçimdeki yalnızlıkla dolmuş kuyu beni kasvetin kollarına itiyor. 

Kasvet, gözlerimde biriken yaşlarda yankılanıyor. İçimdeki fırtına, dışarıdaki sessizliğe karşı bir isyan gibi. Her damla yaş, belki de kaybedilen anların yükünü taşıyordu. Bu yaşlar, içimdeki karanlığın yüzeye çıkışıydı. 

Gökyüzü, yıldızlarla doluydu, ama ben yıldızların ışığını sadece uzaktan seyredebiliyordum. Ruhumun derinliklerinde, kaybolan bir yıldızın izini sürüyordum. O yıldız, bir zamanlar gökyüzünden süzülüp içimi aydınlatırdı. Şimdi nereye gitmişti? İçimde mi kaybolmuştu yoksa ben onu kendi ellerimle mi öldürmüştüm?  

Ruhumun derinliklerindeki bu kaybı anlamaya çalışırken, acı ve hüznü keman sesi ile dinleyerek bastırmaya çalışıyordum. İçimdeki sönüp giden yıldızın anısı, geçmişin hayaletleri gibi beni sarmalıyordu.  

Keman sesi artık susmuştu. Sokak lambası yanıp sönmeye başlamıştı. İçimde yitip giden yıldız ışığı sokak lambası gibi birden ışıldamaya başlar mıydı?