Geçmiş ve Geleceğin Andaki Kullanımı
Farkında olduğun kadar andasın.
Genellikle, bizi hayatta tuttuğuna inandığımız birtakım derin hislerin, otomatik tutum ve tavırları ile günleri geçirmekteyiz. Ya geçmiş tecrübelerin kalıpları içerisinde kalıyoruz ya da gelmemiş günlerin tedirginliğini taşıyoruz üzerimizde.
Kişisel gelişim anlatılarında sıklıkla duyduğumuz, "Anı yaşa." mottosu ise bir fantezi olarak bellenmekten öteye geçemiyor çoğu zaman. Anda kalmak adına dahi, bir çabanın gerekli olduğuna ikna olmuş gibiyiz.
Aslında, her yeni bir gün ile beraber gelen anı yaşamak fırsatı, sanki hiçbir zaman bize denk gelmeyecekmiş gibi. Ne büyük bir ironi! Oysa ki önümüzde ne var ise işe oradan başlamak, anda kalmanın en basit tanımı.
Bir roman okuduğumuzu düşünelim ya da bir resim yaptığımızı. Veyahut, uzun zamandır heyecan ile beklediğimiz bir eğitimin ilk dersi üzerinde çalıştığımızı. Örneklediğimiz eylemlerin tümü, bilinç hâli ile beraber anın içerisinde var olmayı anlatıyor. Bilinçli hâl ve zaman iç içe geçerek, andaki gerçekliği var ediyor da denebilir.
Duygusal deneyimlerin üzerimizdeki tesirlerinden arındığımızda; yani yaşam enerjisini, düşüncelerimizi geliştirecek ve inançlarımızı besleyecek bir uğraşı ile birleştirdiğimizde anın kendisi olabiliyoruz. Bu metot ile beraber zamanı yakalıyor ve savrulma yaratan bilişsel tetiklenmelerden arınabiliyoruz.
Anın içerisindeki eylemlerin, sistematik kullanımı ile beraber geleceğimizi de şekillendiriyoruz. Neyin ya da nelerin üzerinde vakit harcadığımız, gelecekte olma ihtimali var edilen bir döngünün taslağı oluyor. Tüm bu süreçlerin içerisinde, geçmiş faktörünün konulara olan yansıması; tecrübe adı ile bizlere eşlik etmeli.
Aksi hâlde geçmiş; alışkanlıkların, kalıplaşan değer yargılarının, korkuların, kendini korumak adı altında verilen sınırlayıcı bakış ve kararların getirilerini taşıdığı zaman anda kalmak mümkün olamıyor. Çünkü bildiğimizi zannettiğimiz deneyimler, zannedilen deneyiminin ötesine geçerek yeni bir keşif alanının oluşmasına engel teşkil ediyor.
Örneğin; sarışın kadınları daha çekici bulduğuna ikna olmuş bir erkeğin, sarışınlar dışında sınıflandırılan diğer kadınları çekici bulmadığını düşünmesi. Basit bir örnek olarak gözükse dahi, örnekte bahsettiğimiz erkek; sarışınlık dışında kalabilecek diğer tüm çekicilik özelliklerini tanımaya kapalı olan bir algı benimsemiştir. Çekiciliğin doğasını kısıtlamış ve dolayısıyla, yeni olabilecek deneyim alanlarına da kendisini kapatmıştır.
Belki esmer olan bir kadından entellektüel olarak çekici bir tutum görebilecekken, sarışın olan kadınların imaj çekiciliği ile birlikte çekicilik tanımını sınırlandırmıştır. Erkek kişisi için, sarışın kadınlar çoğulluk barındırsa dahi çekicilik deneyimi sadece sarışın kadınlara atfedilmiş olarak kalacaktır. Her bir sarışın kadın ile olan ilişkisinde, yeni bir heyecan deneyimlediğini zannederken kendi algısındaki çekicilik imajını tekrar tekrar yaşıyor olacaktır.
Konuya giriş yaparken bu şekilde bir örnek vermeyi tasarlamamıştım. Fakat gündelik hayatın içerisindeki en basit gözüken tercihlerde dahi, hangi otomatikleşen algıları ve yargıları benimsediğimizi fark etmenin anda kalarak geleceği inşa etmek üzerinde bir hayli önemli olduğunu düşünmekteyim.