George Orwell mi Haklıydı, Aldous Huxley mi
Distopyaların gerçekliği
Distopya edebiyatı, insanlığın geleceğine dair karanlık öngörülerde bulunarak bizi bugünün gerçeklikleriyle yüzleşmeye zorlar. George Orwell’in 1984 romanı, bireyin totaliter bir sistem altında sürekli gözetim ve baskı altında yaşamasını betimlerken; Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünyası, insanları haz, eğlence ve tüketimle kontrol eden bir düzen tasvir eder. Peki, günümüz dünyasına bakıldığında hangi yazarın öngörüsü daha doğru çıktı? Orwell’in korkulan baskıcı rejimi mi, yoksa Huxley’in haz odaklı, pasifize edilmiş toplumu mu gerçek oldu?
Orwell’in distopyasında “Büyük Birader” her yerde ve bireyin özel alanı yok denecek kadar azdır. Günümüz dünyasında ise bu durum devletlerin gözetim politikaları, sosyal medya takipleri ve veri madenciliği ile benzerlik göstermektedir. Ancak Huxley’in vizyonunda ise insanlar bilgiyle değil aşırı eğlence ve dikkat dağıtıcı unsurlarla kontrol altına alınır. Bugün algoritmaların, sonsuz akışların ve reklamlarla dolu bir dijital dünyanın içinde bireyin farkında olmadan bir sistemin parçası haline geldiği açık.
İlginç olan şu ki günümüz dünyası Orwell’in baskıcı sistemini değil Huxley’in hazcı sistemini benimsemiş gibi görünüyor. İnsanlar, özgürlüklerini eğlence ve konfor uğruna feda ediyor. Ancak bu haz odaklı düzenin altında, Orwell’in gözetim toplumunun unsurlarının da sessizce yer aldığı bir gerçek.
Orwell mi, Huxley mi haklıydı sorusunun cevabı belki de “ikisi de” olabilir. Modern dünya, hem Orwell’in kontrol mekanizmalarını hem de Huxley’in haz merkezli pasifizasyonunu harmanlayan bir distopyaya dönüşüyor. Gerçek özgürlüğümüzü sorgulamak için, bu iki distopyanın kesişim noktasında durup, nereye doğru ilerlediğimizi düşünmemiz gerekiyor.