Girl, Interrupted (1999)

Mental Hastalıklar, Borderline ve Akıl Hastanesi.

Girl, Interrupted 1999 yılında James Mangold tarafından yönetilmiş Susanna Kaysen tarafından aynı isimle yazılmış bir kitap uyarlaması. Başrollerini Winona Ryder ve Angelina Jolie’nin paylaştığı bu kült filmin oyuncu kadrosu oldukça sağlam. Film, ana karakter olan Susanna Kaysen’in borderline kişilik bozukluğuyla mücadelesini anlatıyor.

Hüzünlü bir atmosferde geçen film, 1960’larda yazar olmak isteyen Susanna’nın kendini öldürmeye çalıştığı düşünülmesinden sonra akıl hastanesine “gönüllü” yatışıyla başlıyor. Kendini neden öldürmeye çalıştığı sorulduğunda, elini hissetmediği için bir sürü ilaç aldığını söyleyen Susanna’nın borderline semptomları izleyiciye nüanslarla film boyu yansıtılıyor. Borderline olduğu için net bir zaman kavramı olmayan Susanna izleyiciyi filmin başında bir anda zamanda atlayarak sürekli flashbacklerle geriye götürüyor. Tarantino için oldukça normal saydığımız bu flashbackler Susanna’dayken oldukça rahatsız edici. Başlarda sık sık dissosiyasyon yaşıyor Susanna. Sonra onu çok daha kötü hâle getirecek olan sosyopat Lisa’yla yakın arkadaş olmaya başlıyor.

Film; borderline kişilik bozukluğuyla beraber OKB, depresyon, şizofreni, yeme bozuklukları gibi çeşitli mental hastalıkları da aktarmış, gerek çekim teknikleriyle gerek oyuncularla hastalıkları çok net verebilmiş. Baştan savma değil de gerçekten üstüne çalışılmış bir film gibi hissetiriyor. Bu hastalıkların bireyleri nasıl etkilediği ve diğer insanların onları anlamadığı da güzel yansıtılmış.

Filmdeki izolasyon, insanların mental hastalıklara bakışı, akıl hastanesine girince çıkamamak, imza yetkisine sahip olmamak ve hastane kararlarınca orda kalmak zorunda olmak, kendi sorumluluğunu alamamak orayı aslında iyileşilen bir yer olma sıfatından çıkarmış ve bir kapana çevirmiş. Angelina Jolie tarafından oynanan sekiz yıldır orda olan ve çıkmasına izin verilmeyen Lisa tarafından bu kapan daha net gösterilmiş. Ayrıca o dönemde mental hastalığa sahip olmak, korkunç işkencelere (bilimsel olduğu düşünülen yöntemlere) maruz kalmak, sadece terapiyle çözülebilecek hastalara bile ilaç dayatılması ve bu hastaların hastaneye yatırılması, akıl hastanelerinin o dönemki niyetlerinin ciddi anlamda sorgulanmasına sebep oluyor.

Akıl hastanesindeki insanların da bizim kadar insan olduğu, kendi tutkularının, geçmişlerinin ve nedenlerinin olduğu bu film genel olarak başarılı ve akıcı. Eleştirmenlerden birçok farklı yorum alan film, en çok mental hastalıkları güzelleştirmesiyle, romantize etmesiyle eleştiriliyor. İzleyici olarak bense mental hastalıkların ne kadar zor olduğunu ve kurumların ve insanların bunu çok daha zorlaştırdığını gördüm. Film, akıl hastalıklarını yansıtan ve dönemin bunları nasıl algıladığını oldukça iyi gösteren başarılı bir yapım.