Göç, Aidiyet ve Kimlik Üzerine Notlar

Göç, benlik ve aidiyet duygusu üzerinde yıkıcı etkileri de olabilen çok karmaşık, katmanlı ve kişiye özgül dinamikleri olan bir süreçtir.

Göç, hiç kuşkusuz göçmenin hayatı üzerinde kalıcı ve derin izler bırakan bir süreçtir. Göç, kaybolan yolculuğun kalkış noktalarını da ortadan kaldırıp, durmak bilmeyen bir sorgulama halidir. Göç edilen yere alışma ve değişme süreci, kaybedilen şeylerin boyutu ile yeni ülkenin, göçmeni ne denli kapsayıcı ya da reddedici olduğu ile çok alakalıdır kuşkusuz.


ZATEN ARTIK EVDESİNİZ




Kimlik oluşturmak bir nevi kök salmaktır. Kök saldığımız yerde bir kimlik oluştururuz. Erikson’a göre kimlik oluşumu, hayat boyu devam etse dahi, özellikle ergenlik ve daha erken yetişkinlik döneminin önemli bir gelişimsel görevidir. Syed ve Mac Lean’e göre bir kimlik geliştirmek, zaman ve mekân karşısında tutarlı bir benlik yaratmayı ve etnik kimlik de dahil olmak üzere kimliğin tüm parçalarını bütünleştirmeyi içerir. Bu, herkesin ortak deneyimidir; ancak kültürleşme sürecinden geçen göçmen ve bilhassa gençler için yönetilmesi daha zor ve karmaşık bir tablodur. Otantik kimlik oluşturma süreci, etnik kökenlerin dünya görüşüne ve kendine dair anlayışlara dair bilgi toplama sürecidir aynı zamanda. Etnik kimlik, deneyimler ve ilişkiler yoluyla bir şekil alarak, benlik ile birleşir. Yaşamaya alıştığımız köy ya da şehir, kurduğumuz ilişkiler, kültür ya da dil ile son derece teklifsiz ve doğal bir bağ kurarız. Bu bağ öylesine organikleşmiş ve kemikleşmiştir ki; yeni bir mekândaki  kaybı, yerini melankoli duygusuna bırakabilir. Melankoli yoğunlaştıkça, asli bir evin olduğu ve gün gelip o eve dönüleceği düşüncesi teselli edicidir. Ekonomik imkânlar, daha rahat bir yaşama kavuşmanın getirdiği teslimiyet ile eve dönüş resmi giderek daha uzakta ve puslu görünür. Ve sonra sızı başlar: “…bir daha eve gidemezsiniz. Neden? Çünkü zaten evdesiniz…”(1).Bekleyen bir evin varlığı ve o eve dönüş varsayımları giderek gerçekçiliğini yitirerek kaybolur.


Bir göçmen perspektifi burası ile orası arasındaki karşıtlığı kültürel anlamda yeniden inşa eder. Kültürel yeniden inşa etme, sabit varlıklar bağlamında düşünme ve bunları karşıtsal konumlarla tanımlamanın bir sonucudur. Göçebe olmak, değişen bir dilde, tarihte ve kimlikte yerleşik olma çabasıdır. Başka bir ülkede yaşamak, başka bir düşünce çerçevesi geliştirmektir. Benliğine ve ötekine dair yapılan bütün tanımların gözden geçirilmesi ve farklı bir toplumsal ilişki örüntüsüne adapte olarak, yeni bir toplumsal ilişkiler yorumu kurgulamaktır. “Kendiliklerimizi sorunsallaştıran, belki de imkânsızlaştıran bir semptom olarak yabancı, farklılığını fark etmekle doğar ve hepimizin kendi yabancılığını tanımasıyla son bulur.”(2)

"ALMAN ETİKETİ" NEDİR?



Kimlik geliştirmek, kişinin daha büyük grupla nasıl bir ilişkide olduğu ile ilgilidir. Kişi ana akıma ait olmadığında nasıl  ve nereye ait olur? Belki de göçmenlik ve kimlik konusu söz konusuyken üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da bu yerleşilen yerin ana anlatısından sapmalardır. Göçmenlik ve kimlik kazanma, kültürel entegresyon üzerine yapılmış pek çok çalışma olmasına rağmen, bu çalışmalar belli bir bağlama özgüdür. Bu çalışmalardan biri, Moffit, Juanf ve Syed’in, 2018 yılında, Beyaz ve Türk Alman kişilerin, kendi kimliklerini nasıl kavramsallaştırdıklarına dair yaptıkları araştırmadır. Araştırmanın sonucuna göre,  Almanya’da doğan Türkler için bile, “Alman” etiketi, Türk kökenli biri için erişilemeyecek bir konumdadır.


GÖÇMENLİK TRAVMASININ KAYNAKLARI NEDİR?

Her toplum, kendine özgü bir zaman akış ya da mesafe algısı yaratır. Hayatın ritmi, mekâna, topluma özgü pek çok kültürel, sosyolojik vb. dinamikler gereği farklılık gösterir. Hayatın genel akışına ilişkin bu somut farklılık, yalnızlık ve kaybolmuşluk hissi doğurabilir. İşlek bir metropol ile az nüfuslu bir köyün zaman akış ve mekân algısı arasındaki farkı deneyimleyen yer değiştiren kişinin iç dünyasında kopukluk ve dışarıda kalma duygusu yaratabilir.

Yaşam tarzı farklıları, gelenek ve göreneklerin ya da dinin ağırlığının değişmesi, kişinin benliğini ve duruşunu belirlediği alışkanlıklardan ve ritüellerden kurulu organik yaşamdan kopması, sınırların belirginleşmesi, dayatması ya da tam tersi, göç edenin gözünde bulunduğu ortamı güvenilmez kılar. Güvenilmez ve tekinsiz olarak kaydedilen yeni mekân karşısında göç eden anksiyete ve izolasyon gibi duygular geliştirecektir.

Zorunlu göç, göçmenlik travmasının görülme olasılığını arttıran bir durum. Göç edilen ülke ile göç öncesi yaşanılan yer arasındaki farklılıklar ile psikolojik sorunların görülme sıklığı doğru orantılı. Bir gruba ait olma duygusunun kaybı, kültürel ve sosyal yaşama entegre olmada yaşanan psikolojik güçlükler, sosyal rollerdeki değişiklik, kültürel normların farklılaşması ya da belirsizleşmesi, kendi evinde olma hissini ve tamamlanmış kimlik duygusunu kökten sarsabilir.


BİR TASARI OLARAK KİMLİK DUYGUSU


Tamamlanmış kimlik duygusu, bir tasarıdır; Nietzche’nin de dediği gibi hayatı idame ettirmeye yarar; ‘bizleri bilinç dışının süreksizliklerinden, şizofreniden, özyıkımdan ve deliliğin entropisinden koruyup kollayan bir kurgudur.'(3) Farklı bir ülkeye göç, belki de kendimize dair oluşturduğumuz bu anlatının, kurgunun, hayalin yazarı olduğumuz algısını yaraladığı ve bizi çocuksulaştırdığı için tekinsizlik duygusu ve kaygı hissettirir.   

Öte yandan göç, bizi sınırlarımızla ve dayanıklılığımızla karşı karşıya getirir. Geri çekilebilir; geçmişi ve hayatı olduğu şekli ile korumayı tercih edebiliriz. Kalma tercihi, gidilmeyen ya da keşfedilmeyen yeri, ayın görünmeyen yüzü gibi karanlıkta ve belirsizlikte bırakacaktır. Alışageldiğimiz dünyanın dışına çıkarak daha farklı bir dünyada meydan okumaya devam edebilir, geldiğimiz yere uzaktan ve farklı bir yönden bakmayı seçebiliriz. Alışageldiğimiz anlayışların herkesçe kabul edilen bir anlayış olmadığını, evrensel olmadığını farklı bir uzamda, bizi olduğumuz yere mıhlayan bağ ve istikametleri kaybettiğimizde fark edebiliriz.


Göçmenlik denebilir ki; tek bir düzleme indirgenemeyecek denli karmaşık, çok yönlü ve katmanlıdır. Kimi durumlar, ortaklıklar genelleştirilir, benzerlikler çokça yaşanır yaşanmasına; ama yine de her göç edenin hikâyesi biricik ve eşsizdir.


Kaynakça:

-       Iain Chambers, Göç, Kültür, Kimlik, çev. İsmail Türkmen&Mehmet Beşikçi, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1995

-       https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0193397319301303. Web: 08.06.2024

-       Görkem Derin, “Travma ve Göç: Bir Gözden Geçirme”. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1365541. Web: 01.06.2024

-       https://kemalozcan.org/psikolojik-acidan-goc-yarattigi-sorunlar-ve-aile-danismanligi/. Web: 10.06.2024

-       M. Zeki Ilgar, Semra Coşkun Ilgar, “Göç ve Göçmenliğin Psikolojik Yansımaları”. https://openaccess.izu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12436/1436/Zeki%20Ilgar_Semra%20Co%C5%9Fkun%20Ilgar.pdf?sequence=1. Web:09.06.2024

 


(1) Marjorie Garber, Shakespeare’s Ghost Writers, Literature as Uncanny Casuality, Londra&New York: Melthuen, 1987

(2) Julia Kristeva, Stranieri a se stessi, Milano: Feltrinelli, 1990

(3) Iain Chambers, Göç, Kültür, Kimlik, çev. İsmail Türkmen&Mehmet Beşikçi, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1995