Gramsci'nin “Felsefe ve Tarih Sorunları” Başlığı Altında Ele Aldığı Kavramların Üzerine 2. Bölüm

“Hapishane Defterleri” isimli eserin “Felsefe ve Tarih Sorunları” başlığı altında ele alınan kavramlar üzerine bir inceleme denemesi bölüm 2

Bireyselcilik

Bireyselcilik kavramı Rönesans ile doğmuştur. Rönesans ile kendini tanımaya adım atan insan ve yönetim sistemindeki değişiklikler ile “bireyselcilik” ön plana çıkmaya başlamıştır. İnsanlar sistemlere ne kadar uyduğu durumuyla, daha doğrusu vergisini ödedikçe, insanın mülkünün değer kazanmasıyla bireyselcilik kendini daha fazla gösterir hâle gelmiştir. Kısacası bireyin yaşam içerisinde, yaşanılan döneme göre bulunduğu yeri ifade eden terimdir.

Bireyselcilik, bir diğer adıyla “bireycilik”; bireyin toplum içerisindeki başlı başına kendine dayanmasıdır. Birey toplumda bir yere sahiptir ve aslında toplumu meydana getiren yapı taşıdır. Bireyin kendini bu şekilde fark etme durumu da özel mülkiyet ile ortaya çıkmıştır.

Nicelik ve Nitelik

Gramsci açısından “nicelik” ve “nitelik” birbirinden ayrı olamaz. Birbirinden ayrı olamayan bu kavramlar, birbirlerine zıt da olamazlar. Birbirine zıt olamayan şeyler ancak kendi içerisinde zıt olabilirler. Bu duruma göre, gerçekte niteliğin karşısında nitelik; niceliğin karşısında da nicelik bulunmaktadır.

Peki, nitelik mi yoksa nicelik mi esas olarak alınabilir ve araştırmaya tabii tutulabilir? Araştırma sonucunda da iki taraf birden gelişebilir? Tabi ki nicel taraf olacaktır çünkü durumun anlaşılabilmesini, ölçülebilmesini olanaklı kılan niceliğin kendisidir fakat nitelik bu durum karşısında bir tarafa itilmez ve nicelik sayesinde gelişim gösterir.

Nicel olan, somut şeylerdir ve bu sebepten araştırmalarda somut verilere dayandırılabilir. Nitelik ise soyut bir şeydir ve ölçülemez fakat nicel olan sayesinde gelişim gösterir. Nicel olan ve ölçülebilen şey neden nitele ihtiyaç duyar? Çünkü nitel özellikler, içsel durumları ifade eden şeydir. Örneğin bir toplumda bulunan değerler içsel durumdur ve bu da somut olan toplum değerlerinin bir noktaya koyulmasında yardımcı faktör olabilecek konumdadır.

Teori ve Pratik

Gramsci “teori” ve “pratik” kavramlarını bir arada işlemektedir. Bu kavramları işlerken diğer filozoflardan yardım almış ve onların yorumlarına yer vermiştir. Gramsci ve ele aldığı filozoflar açısından, teori sadece genişleyerek pratiğe dönüşebilir. Bu durum, iki kavramın da örtüşmesinin gerektiğini göstermektedir.

Teori, pratiğin temel unsurlarını karşılayabilir olmalıdır. Yani her eylem bir iradenin eseridir ve iradeyi oluşturan şey de çeşitli inanç ile dünya görüşleridir. Aynı zamanda Gramsci açısından teori ve pratiğin özdeşleştirilmesi eleştirici bir durumdur. Yani aslında pratiğin akla uygun olduğu, eleştiri yapılabiliyor olmasından da anlaşılmaktadır.

Öyleyse teori ve pratik birbirlerinin yapı taşıdır aslında. Teoriler, pratiğe dönüşmek için uygun ortama sahip olmalıdır. Teoriler, pratiğin ilerlemesini sağlayan bir etmendir ve birbirlerinden ayrı olarak düşünülemez şeylerdir. İki kavram da örtüşmelidir fakat bu örtüşmenin bir vakti bulunur. Bu durum, tarih içerisinde “geçiş dönemleri” denilen vakitlerde ortaya çıkamaktadır. Geçiş dönemlerinin bunun için en uygun vakit olmasının sebebi; "eski düzen zayıflar ve yeni bir toplumsal/kültürel/politik düzen kurulmaktadır". İşte bu dönemlerde yeni teorilerin ortaya konması, onun kabul edilebilme olanağını yükseltmektedir.

Yapı ve Üstyapı

Gramsci açısından “üstyapı”; "'Yapı'nın üzerine kurulmuş olan kültür, hukuk, ideolojik unsurlar vb. yapılar" anlamına gelmektedir. Yapılar ve üstyapılar tarihsel bir blok oluşturur ve bu durum yapının, yani toplumsal düzenin tüm sistemi oluşturduğunu göstermektedir.

Gramsci’nin bahsettiği “yapı” ve “üstyapı”ya baktığımızda; yaşadığımız dünyada bir “yapı” vardır ve bunların üzerindeki değişimler üstyapıyı etkilemektedir. Yapının içerisinde, ekonomik ve üretim temelli toplumsal yapıyı oluşturan şeyler bulunur. Üstyapının içerisinde de kültürel, ideolojik ve politik şeyler vardır.

Sonuç olarak, bu iki yapının bir arada olması zorunludur ve diyalektik bir sürece sahiptirler.

Katharsis

Katharsis kavramı Antik Yunan kökenli bir kavramdır ve “arınma, temizlenme” anlamına gelmektedir. Gramsci açısından insan salt-ekonomik, yani zorunlu bir durum içerisindedir. Örnek vermek gerekirse, toplumun ekonomik yapısı, o toplum içindekilerin yaşama biçimini etkiler ve bu da düşünce yapılarının belirli bir yönde değişmesine sebebiyet verir.

Katharsis burada devreye girer ve nesnel olandan öznele; yani etik-politik olana doğru arınmasını ifade eder. Etik-politik ise insanın kendi düşünceleriyle, etik kavramını gözeterek kişisel karar vermenin başlamasıdır. Ahlaki değerler bireysel düşünce doğrultusunda üste çıkmıştır.

Gramsci’nin burada “arınma” anlamına gelen bu kelimeyi kullanmasının sebebi, insanlar ekonomik koşullar tarafından belirlenen durumların içerisindedir ve bu durumlar ile insanın yaşamı belirlenir. Ekonomik durumdan, kişisel karar alma durumuna geçiş de bir arınma sürecidir ve insanın kendi düşüncelerini/değerlerini sorguladığı vakittir.

Tarih ve Karşı-Tarih

Gramsci açısından “tarih” ve “karşı-tarih” kavramları günümüzde bu şekilde anılmaktadırlar. Fakat geçmiş tarihlere baktığımızda, bu kavramlar için; “doğalcılık” ve “olguculuk” kavramları kullanılmaktadır.

Öyleyse tarihsel süreç içerisinde bir değişim söz konusudur. Kavramların kullanıldığı zamanlara bakıldığında, aslında her dönemde güncel bir sorun olarak ele alındığı görülmektedir. Gramsci’nin de kendi ele alış biçimi bulunmaktadır. Kendisinin tarih için iki görüşü bulunmaktadır. Peki ya nedir bu görüşler?

İlk görüş; tarih bir sıçramayla, yani ani ve büyük değişimler ile ilerler.
Diğer bir görüşü ise; aşamalar ile evrim geçirerek ilerleyen bir tarih vardır.
Gramsci bu konuyu ele alırken “praksis”e önem verir. Artık toplumda değişimler sadece birey olarak değil, toplumun genelinde aksiyon alınarak yapılan bir şey haline gelmiştir. Bu da zamanla gelişmiş, tarihin içerisinde kendine yer bulmuş bir şeydir.

Gramsci'ye göre toplumda değişen durumlar felsefeyi de etkiler ve değişime sürükler. Bu değişim sırasında yeni düşünceler oluşabilir ve karşı-tarih burada devreye girmektedir. Durumları toplumun yaşadığı gerçekler ile anlatma durumuna “karşı-tarih” denir çünkü resmi olarak kabul edilen tarihin dışına çıkılmış olur. Öyleyse tarih ve karşı-tarih arasında her daim süregelen bir ilişki bulunmaktadır.

İdeoloji

Gramsci, “İdeoloji” kavramının sıkıca ele alındığı yüzyılı ve anlamının nasıl “düşünceler bilimi” olarak kullanıldığını anlatmaktadır. Düşüncelerin nereden geldiğinin analiz eder ve bu analiz sonucunda da düşünceleri öğelere ayırır.

Düşüncelerin kökenine indikten sonra, düşünceyi oluşturan öğelere “duyum” adını verir ve bu kavramın dinde de yeri olduğundan bahseder. Dindeki yerinden bahsetmesinin sebebi, "duyum"un dindeki ruhanilik durumuna bağdaşık olduğunu anlatmak istemesindendir. Ruhani olan ölümsüzdür ve Gramsci de düşüncenin ölümsüzlüğünün bu noktaya benzediğine vurgu yapmaktadır.

İdeoloji, belirli yapılar veya üstyapılar için yaratılmış olan şeylerdir ve din de bunlardan bir tanesidir. Farklı ideolojilerin ortaya çıkması, kiminin zorunlu olarak kiminin de keyfi olarak çıkmasının sonucudur. Yani ideolojiler dolayısıyla yanlışlığa düşülmesinin sebebi de bu karışıklıklardan ötürüdür.Temel olarak baktığımızda, Gramsci açısından ideolojiler insanların harekete geçmesi için onları örgütler ve gerekli olan bilince ulaşmaları için onları geliştirir.

İdeolojiler, “zorunlu olan ideolojiler” ve “keyfi olan ideolojiler” olarak ikiye ayrılır.
Zorunlu olanlar tarihsel dönem içerisinde organik biçimde, mecburiyetten ötürü ortaya çıkmıştır. Peki ya nasıl zorunlu olurlar? İnsanlar psikolojik olarak aynı düşünceleri hissederler ve bunun sonucunda bir örgütlenme oluştururlar; işte bu durum “zorunlu ideoloji”dir.
Keyfi olan ideoloji ise bireysel düşüncelerden, bireyin belirli bir amaç için ortaya çıkarttığı düşüncelerdir. Bilimsel veya etik standartlar çerçevesine oturtulmaz ve çıkar odaklıdır.

Yanlışlığa düşülmesinin başlıca sebebi de, iki tarz ideolojinin oluşundan kaynaklanmaktadır.

Alıntılar ve Yararlanılanılan Kaynaklar

ARISTOTELES. Poetika, çev. İ. Tunalı, Remzi Kitabevi, 1987

Eğitim Terimleri Sözlüğü, TDK Yayınları, 1974

Felsefe Terimleri Sözlüğü, TDK Yayınları, 1975

GRAMSCI Antonio, Hapishane Defterleri: Seçmeler, ONUR Yayınları, 1986

GÜRSOY Funda, KARDEŞ M. Ertan, TÜR Sadık, Felsefe ve Tarih, Pinhan Yayıncılık, 2020

Von Aster Ernst, Ernst Von Aster'in Ders Notları: Felsefe Tarihi - İlkçağ ve Ortaçağ, Sentez Kitap, 2015