Gülhane Parkı’ndaki “Ceviz Ağacı”nın Hikayesi 

Bu yazıda, ünlü şair Nazım Hikmet’in “Ceviz Ağacı” şiirinin yazılma hikayesinden bahsedeceğiz.

Gülhane Parkı, İstanbul’un gürültüsünden, koşturmacalı hayatından biraz uzaklaşıp kuş sesleri, yaprak hışırtılarıyla doğanın huzuruna kapılmak isteyenler için harika bir mekândır. İçimizi huzurla dolduran Gülhane Parkı aynı zamanda yüz yılı aşkın varlığıyla birçok tarihi olaya da tanıklık etmiştir. Padişahlar, şairler, yazarlar, ünlü düşünürler de burada vakitlerini geçirmiştir.

İşte tam da bu eşsiz mekanda, İstanbul’un gözbebeğinden doğan hikayesiyle hemen herkesin aklının bir köşesinde olan, belki de Gülhane Parkı denildiğinde mırıldanmaya başladığımız, Cem Karaca’nın seslendirdiği “Ceviz Ağacı” parçasının hikayesini inceleyeceğiz. Çoğunlukla bestelenmiş bir şarkı olarak aşina olduğumuz “Ceviz Ağacı” aslında ünlü Türk şair Nazım Hikmet Ran tarafından şiir olarak kaleme alınmıştır. 

Nazım Hikmet’in hayatı sürgün, aşk ve hapis arasında mekik dokumuş, oldukça çalkantılı bir hayattır. Nazım Hikmet, bir yandan memleket özlemi çekerken bir yandan da sevdiği kadından ayrı kalma acısını yaşamıştır. Öyle ki bu kavuşulması zor olan aşk, çoğu kitaba konu olmuştur. 

Piraye ve Nazım aşkında kavuşmak artık sadece bir hayal olmuştur. Evliliklerinden kısa bir süre sonra Nazım, komünist propagandalarda yer alma suçuyla içeri atılmış ve sevdiğinden ayrı düşmüştür. Nazım koğuşta, Piraye ise şehirde yarım kalan aşklarının üzüntüsüyle hayat mücadelesi vermektedir.

Dışarıda olduğu sürede polisler tarafından aranmaktadır. Daha fazla sevdiği kadının hasretine dayanamayan Nazım, Piraye’yi bir defa görmek ister. Güvendiği bir arkadaşına onu saat 12’de Gülhane Parkı’nda bekliyor olacağı mesajını Piraye’ye iletmesini söyler. Fakat bu arkadaşı, Nazım’ın güvendiği kadar sadık olmasa gerek bu mesajı polislere haber verir. 

Gün gelir haberi alan Piraye, sevdiğiyle görüşmek üzere Gülhane Parkı’na gider. Fakat buluşmadan haberi olan polislerin gözü Piraye’in üstündedir. Bunu fark eden Nazım bir ceviz ağacına çıkar, Piraye’ye seslenmeye çalışsa da Piraye bunu fark etmez. Tekrar sevdiğiyle buluşamamanın hayal kırıklığıyla Piraye, gözyaşlarına boğularak evine döner. Tüm bunlara uzaktan şahit olan Nazım ise yaşadığı bu acıyı kalemiyle kâğıda döker ve şu satırları yazar:

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,

ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,

budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.

Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.

Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,

koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.

Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.

Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.

Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.

Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.

Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.