Hak Ettiği İlgiyi Görememiş Video Oyunları - 1

Haksız eleştirilere maruz kalan veya istediği popülerliği bir türlü yakalayamayan birçok oyun var. Şimdi o oyunları değerlendirelim...

Bir oyunun underrated* olmasının birçok sebebi var. Bu faktörlerin başında başarısız satış rakamları ve düşük inceleme puanları yer alıyor. Ayrıca oyunun genel itibarı, popülaritesi ve serideki diğer oyunlara göre kalitesi dikkate alınıyor. Birçok oyun yenilikçi ve ilgi çekici olmasına rağmen istediği hayran kitlesini yakalamayı başaramıyor. Bu oyunların bazıları büyük ve tanınmış serilerden çıkarken, diğerleri de şanslarını ilk defa deniyorlar. Günümüzde ki eleştiri dozunun abartılması ve 7 puan almış bir oyuna bile çöp gözüyle bakılması yüzünden genellikle bu oyunlar hakkında önyargı oluşuyor. Şimdi o oyunlardan bazılarına göz atma zamanı...

Far Cry 4 iyi bir oyun olmasına rağmen Far Cry 3'ün başarısının gölgesinde kaldı. Oyunun birçok özelliği Far Cry 3 ile aynıydı ve grafiksel anlamda büyük bir değişiklik yoktu. Bu yüzden birçok oyuncu Far Cry 4'e, Far Cry 3'ün ek paketi gözüyle bakıyordu. Oyunun puanları yüksek olsa da, oyuncular tarafından eleştiri yağmuruna tutulmuştu. Aslında sanılanın aksine Far Cry 4'de bazı değişiklikler vardı. Mini helikopter ile heryeri gezmek, yeni silahlar, daha detaylı bir karakter geliştirme sistemi ve dağlara halatımızla tırmanmak bunlardan bazılarıydı. Himalayalarda bulunan, Kyrat adındaki kurgusal bir ülkede geçen oyunda Shangri-La efsanesini yaşamak ayrı bir tat verirken, vahşi açık dünyasıda bir o kadar canlı duruyordu. Ayrıca kendimize olan ait olan evimizi geliştirebiliyor ve süsyelebiliyorduk. Birden fazla sonu olan oyunun hikayesi, şimdiye kadar yapılmış en şaşırtıcı ve beklenmedik hikayelerden birisiydi.

Hong Kong'da, mafyanın içine sızmaya çalışan gizli bir polisi canlandırdığımız oyun bize göz alıcı bir açık dünya sunarken, egzotik dövüş sistemiylede içine çekiyordu. Ana karakterimiz olan Wei Shen'i mağazalardan istediğimiz gibi giydirebiliyor ve farklı türde dövüş sanatları öğreterek kendisini güçlendirebiliyorduk. Zamanının en iyi yağmur efektini bulunduran Sleeping Dogs'un grafikleri ve sürüş dinamikleri de açık dünya bir oyuna göre standartların üzerindeydi. Araç radyolarında çalan özel bestelenmiş uzak doğu müzikleriyle araba kullanmak oyuna ayrı bir tat katıyordu. Oyuncuyu sıkmayacak şekilde tasarlanmış bir dünyası bulunan oyunda sokak yarışları, horoz dövüşleri, sokak dövüşleri gibi yan aktivitelerde bulunmaktaydı. Yayımlandığı zamanda sürekli Grand Theft Auto IV ile kıyaslanan Sleeping Dogs ne yazık ki Grand Theft Auto IV'ün gerisinde kaldı. 2014 yılında Definitive Edition'ı çıkan Sleeping Dogs'un devamı, satış rakamlarının düşük olmasından dolayı gelmedi.

Crytek'in, Crysis'den sonra başka IP yaratması, zamanında herkeste merak uyandırmıştı. Antik Roma'da geçen hikayede Romalı Yüzbaşı Marius Titus'u canlandırıyorduk. Grafik yönünden oldukça iyi olan oyunun bazı sorunları yok değildi. Kılıca dayalı dövüşün bir süre sonra kendisini tekrarlaması, oynanışın tek düze olması ve basit olması, bir süre sonra ağır çekim öldürüşlerin oyuncuyu sıkması büyük bir eksiydi. Doğrusal bir ilerleyişe sahip olan Ryse: Son of Rome günümüzde bile hala en iyi grafiklere sahip olan bir oyun ve keyifli vakit geçirmek için doğru bir tercih. Oyunda bulunan gladyatör savaşları heyecanı iyice arttırken, merak uyandıran tarihsel hikayesi de oyuncuyu içine çekiyordu.

Days Gone, Bend Studio'nun geliştiriciliğini üstlendiği açık dünya bir zombi oyunuydu. Oyunun ilk gelen inceleme puanları oyunu incitmişti bu yüzden birçok oyuncu, oyuna eleştirel gözle bakıyordu. Devasa bir açık dünyası bulunan oyunda Deacon St. John'u canlandırıyorduk. Motorumuzu ve silahlarımızı geliştirerek devasa zombi sürülerine karşı meydan okuyorduk. Days Gone'ın en büyük eksilerinden birisi hikayesinin ciddi anlamda uzun sürmesiydi. Oyun neredeyse bitmek bilmiyordu ve hikaye sürekli başka yerlere saptırılıyordu. Yine de aldığı bazı düşük puanları ve ağır eleştirileri hak etmeyen bir oyun Days Gone.

Mafia III hikaye açısından belki de geçtiğimiz nesilin en iyi oyunlarından birisiydi. Oynanış olarakta gerek dövüş sistemi olsun, gerek sürüş dinamikleri olsun oyunculara akıcı bir deneyim sunuyordu. Oyunun geliştiricisi Hangar 13 oynanış, grafik ve hikaye açısından sınıfı geçmişti fakat yan görevlerin kendini tekrar etmesi, şehrin tam anlamıyla canlı olmaması ve çıkışıyla beraber gelen gülünç derecede korkunç buglar oyunu eleştirmenlerin ve oyuncuların hedefi haline getirmişti. Oyun ilk piyasaya sürüldüğü zamanlar optimizasyon olarakta bir o kadar kötüydü. Hangar 13'in yayımlandığı güncellemelerle oyun bir süre sonra oynanabilir bir hale geldi ve 2020 yılında bütün ek paketleri de içinde bulunduran Definitive Edition duyuruldu. Harika bir soundtrack listesine sahip olan Mafia III'de Sam Cooke'dan, Patsy Clane'a, Elvis Presley'ye, Little Richard'a kadar o döneme damgasını vurmuş isimler bulunuyor. Ayrıca oyun şimdiye kadar yapılmış en iyi Koleksiyon Sürümlerinden birisine sahip.

Ninja Theory'nin 2013 yılında ki Devil May Cry denemesi zamanında oyununun fanlarını ikiye bölmüştü. Dante'nin geçmişini anlatan yapım eski seriden farklı bir evrende hikaye anlatmayı tercih etmişti. Oyunda eleştiriye açık bazı ufak kusurlar bulunsada, genel olarak Dante ve Vergil'in duygusuz tasarımı haricinde oyunda ciddi bir şekilde eleştirilebilecek birşey yoktu. Kombolar fazlaydı, bölüm tasarımları yaratıcıydı, boss savaşları yerindeydi ve grafiksel anlamda oyun kötü bir deneyim sunmuyordu. Ayrıca oyun Vergil's Downfall gibi muhteşem bir ek pakete sahipti. Tabii beklenen oldu ve DmC: Devil May Cry istediği satış rakamlarına ulaşamadı bunun üzerine de Capcom seriyi Devil May Cry 5 ile devam ettirme kararı aldı.

Dishonored 2'de tıpkı birçok devam oyunu gibi ilk oyunun başarısının gölgesinde kaldı. Oyun, ilk oyuna göre gerek dövüş mekaniklerinde, gerek açık dünyasında çok daha fazla yenilik sunuyordu. Grafiksel olarakta güzel bir gelişim göstermişti. Hatta sanat tasarımı olarak ilk oyunun önünde diyebilirim. Dishonored 2 değişen hareketli duvarlar ve zeminler, gizli mekanizmalar, daha canlı duran bir yarı-açık dünya deneyimi ve zaman yolculukları ile mükemmele yakın bölüm tasarımlarına sahipti. Oyunda bulunan bütün boss savaşları yaratıcı şekilde tasarlanmıştı. Hikaye olarak ilk oyuna benzer bir şekilde devam etse de, daha zayıf bir olay örgüsüne sahipti. Yine de bu oyunun eğlencesini gölgede bırakmıyordu. Oyunu yalnızca Emily ile değil eğer istersek Corvo ile de oynayabiliyorduk. 2 karakterin de kendine has farklı özellikleri vardı.

L.A. Noire, Rocktar Games'in belki de en unutulmaya yüz tutmuş oyunu olabilir. Açık bir dünyaya sahip olan oyun, yüz ve mimik yakalama teknolojisini kullanarak öne çıkıyordu. 1940'lar Los Angeles'ın da, Cole Phelps adında bir dedektifi kontrol ettiğimiz oyunun hikayesi tıpkı bir noir film şeridi tadında ilerliyordu. L.A. Noire diğer Rockstar oyunlarının aksine, aksiyonu ile ön plana çıkmıyordu. Oyunun amacı hikaye anlatımını güçlü kılmaktı. Soruşturmalarda ipuçlarını toplayarak gizemlerin ardındaki sır perdelerini aralamaya çalışıyorduk. Oyunda bulunan her bir yan görevin özgün olmasıda, kısa olmalarına rağmen bu görevleri önemli hissettiriyordu.

Rage 2'nin şanssızlığı ilk Rage oyunun kötü bir oyun olmasıydı. Hatta öyle ki Rage 2 ilk oyundan tam 9 yıl sonra çıkmasına rağmen daha az satmıştı. Rage 2 aslında bize ilk Rage'in sunmaya çalışıp sunamadığı herşeyi vaat etmişti ve vermişti. Oyun müzikleri, grafikleri ve atmosferi ile mükemmel duruyordu. Hikaye olarak geri planda kalsa da oyunun asıl amacı gaza getiren vur-kır-parçala FPS atmosferini yaşatmaktı. Sürüş dinamikleri başarılıydı, silahların vuruş hissi ortalama düzeydeydi ve boss dövüşleri eğlenceli olmuştu. Keyifli bir zaman geçirmek için Rage 2'nin, yeni Doom oyunlarından aşağı kalır yanı yoktu.

Filmleriyle istediği başarayı elde edemeyen Aliens vs. Predator serisi 2010 yılında geliştiriciliğini Rebellion'ın yaptığı bu oyunla hayat bulmuştu. Aliens vs. Predator'un 3 farklı hikaye modu bulunmaktaydı. Oyunu hem Predator, hem Xenomorph, hem de insan olarak oynayabiliyorduk. İç içe geçmiş bu hikayeleri her karakterin gözünden farklı stiller ve olaylarla deneyimlemek güzeldi. İnsan tarafında korkuyu iliklerimize kadar hissederken, Xenomorph'da hızımızla, Predator'daysa gizlilik ve gücümüzle önümüze çıkan hedefleri alt ediyorduk. Aliens vs. Predator grafiksel anlamda da yılına göre şaşırtıcı derecede iyi gözüküyordu. Ayrıca oyunun çok oyunculu modu uzun yıllar boyunca beğenilerek oynandı.