Hayalperest İnsanlarla Başa Çıkma Yöntemleri

Kırmadan hayalperest insnalarla nasıl başa çıkabiliriz?


Bazı insanlar doğuştan hayalperesttir. Ne yaparlarsa yapsınlar onlara yetmez, hep daha iyisini, daha fazlasını ve daha farklısını isterler. Yaşadıkları hayata sığamazlar sanki biri onlara şans verse her şeyi yapabilecek güce erişeceklerdir ama aradıkları o şans bir türlü gelmez. Kendilerini sürekli başka insanlarla karşılaştırırlar, başka insanların hayatlarını ezbere bilirler ve onları geçmek için daha fazlasını isterler. 

Bu tür insanlardan en az bir tanesi ile sizler de karşılaşmışsınızdır. Bu yazıda, onların hayal dünyaları ile nasıl başa çıkabileceğimizi inceleyeceğiz. 

Küçüklüğümüzden beri bize hep kendimizi sağlama almamız öğretildi. Oyun oynarken bir sonraki hamleyi düşünmeyi, bir yerlere giderken her zaman güvenli ve bilindik yolları seçmeyi, eğer akıl danışmamız gereken bir konu olursa hep en bilge kişiye danışmamızı öğütlediler. Çoğumuz da bu yoldan gittik, en sağlam yoldan, en az riskli olasılıktan ilerledik ve bir şeyler başarmayı öğrendik. Diğer küçük bir grup insan ise onlara en iyi öneriler verilse bile dinlememeyi tercih ettiler. Oyun oynarken sonraki hamleyi düşünmek yerine o anı kurtarmayı, bir yere giderken en uçarı yolları seçip yaşadıklarını hikayeleştirmeyi, kimseye akıl danışmadan yalnızca kendi doğruları ile yürümeyi seçtiler. 

Başlarda yaptıkları yanlış seçimler genç olmalarına verilirken zamanla bu seçimler büyük cezaları getirdi. Onlara destek olacak insan sayısı azalmaya, hiçbir şeyi beğenmeme huyları yüzünden arkadaş çevreleri dağılmaya başladı. Peki neden bu insanlar bu yolu seçti? 

Dünyada milyonlarca insan yaşıyor, biz de onlardan birkaç tanesiyiz. Yaptığımız her şey diğer insanların yapmış olduğu şekilde aynı veya çok benzer. Kendimize ait bir şeyler sunma şansımız çok düşük. Bunu biz kaldırabiliyoruz ama hayalperest insanlar için durum bu kadar kolay değil. Bir örnek üzerinden bu durumu anlatacağım, hayalperest kişi x sabah erkenden kalkıyor ve işe gitmek için yola koyuluyor. Yolda giderken ufacık bir yılan görüyor, korkuyor hatta geri dönmek istiyor ama bir yandan da işe yetişmesi lazım. Kendini hazırlıyor ve koşarak yılanın yanından geçip gidiyor. Ardından işe gidiyor, kendini arkadaşlarına sevdirme ve onaylatma çabasında bir kafa yapısı olduğu için olayı onlara şu şekilde aktarıyor; “Gençler günaydın, sabah az daha yılan saldırısına uğruyordum. Rahat 2 metre bir yılandı, kocamandı. Sanki gözlerimin içine baktı ve tısladı, ama ben korkusuz olduğum için yılanın gözlerine üstünlük kuracak şekilde baktım ve hiç istifimi bozmadan yürüyerek geldim.” 

Bu hikayeye tanıklık eden hiç kimse olmadığı için belki x kişisinin anlattığı hikayeye iş yerindekiler inanmış olabilir ama bu hikaye haricinde kaç hikayede benzer durum yaşanmıştır, ya da yaşanacaktır? 

Ya biri tam o sırada yolun gerisinden gelip olanları görseydi? İşte o zaman x kişisi yalancılık ile damgalanacaktı. Eğer biz X kişisini yakından tanıyorsak, o an yalnızca baş sallama ile onaylayarak ya da iyi yapmışsın geçmiş olsun deyip sırıtını sıvazlayarak anı geçiştirebiliriz. Tam tersine detay sormak ya da “Saçmalama büyük şehirde yılan mı olur? Sen solucan görmüşsündür.” Gibi ifadeleri kullanmak yerine yalnızca o an ihtiyacı olan onaylamayı yapıp konuyu kapatabiliriz.

Bu tür insanlar bu tür olayları yalnızca hayal etmekle kalmaz bir yerden sonra yaşamışçasına o anki duygularına inanmaya başlarlar. Eğer iş ciddileşirse kişi gerçekten doğruluk algısını yitirebilir. Buna bir örnek daha anlatmak istiyorum. Yine x kişisi üzerinden devam edelim, yine bir arkadaş grubu yaklaşık 6-7 kişi bir arada otururken içlerinden bir tanesi spora başlamak istediğini söylüyor. X kişisi ise hemen konuya balıklama atlıyor, “ben profesyonel sporcuyum, hatta kaç sene spor eğitmenliği yaptım, spor salonunda çalıştım kaç kişi benim sayemde kilo verdi. Ben bu konuda uzmanım, birkaç ufak şey sana gösterebilirdim ama artık benden geçti.” Spora başlamak isteyen arkadaş heyecanlı bir şekilde, “Çok iyi olur, ben hiçbir şey bilmiyorum belki ara sıra sana danışabilirim.”. X kişisi aslında spor hakkında hiçbir şey bilmemesine rağmen sırf ilgi görmek için arkadaşına akıllıca yazılmış bir hikaye sundu, ama eğer gerçekten spor hareketleri öğretmesi gereken bir ortam olursa o zaman ne yapacaktı? Yüksek ihtimalle savuşturmak için birkaç sakatlık uyduracak ya da erteleyip duracaktı. Ama her şeye rağmen hayal dünyasında o “eğer spor ile uğraşsaydı” en başarılı şekilde ilerleyecekti. 

Peki biz o masada oturan lisanslı bir sporcu olsak, x kişisinin spor ile hiçbir alakası olmadığını bilsek o zaman nasıl bir tepki vermemiz gerekirdi? Yine ilk olasılık onaylamak ve geçiştirmek olabilirdi, ikinci olasılık yapamadığını yüzüne vurmak ve doğru olmayan konu hakkında karşı tarafı rencide etmek olabilirdi ya da son olasılık tamamen dinlemeyi bırakmak olabilirdi. Arkadaş gruplarında maalesef biriyle iletişimi kesmek çok zor olabiliyor, o kişiyi uyarmak da her zaman sonuç getirmiyor. O zaman son olasılık kendimizi değiştirmek. Değiştiremeyeceğimiz bir kişi için boşa çaba harcamaya gerek yok. O kişinin büyürken nasıl süreçlerden geçtiğini bilmiyoruz, ailesi ona neler öğretti ya da nasıl bir gençlik dönemi geçirdi hiçbir zaman büyün ayrıntıları ile öğrenemeyeceğiz. Geriye yapılacak tek şey anlayışlı olabileceğimiz kadar olmak ardından da boş vermek kalıyor. 

Bazı hayalperest kişiler için yüz yüze problemli durumları konuşmak faydalı olabiliyor. Onlara sevildiklerini, insanların onların gerçek kişiliklerini sevdiğini ve abartı şeyler eklemelerine aslında gerek olmadığını söylemek yetebiliyor. Ama çok uzun zamandır hayatını yaşan bu kişilerde maalesef ego ve beğenilme arzusu gözlerini kör ediyor.

Olumsuz durumlara karşı bu insanlarla arkadaş olmanın belirli güzel yanlarından da bahsedebiliriz bence. Bu insanla hayatımıza renk katıp bize anlık eğlence sunabiliyorlar. Mesela üzgün olduğumuz anlarda kendilerinin yaşadığı daha kötü olayları aktarıp gerçek olsun olmasın bizim modumuzu bir derece bile olsa iyileştirebiliyorlar. Çoğunun kalbinde zarar verme ihtiyacı, karşı tarafı kırma isteği bulunmuyor. Onlar yalnızca toplumda kendilerinde bir yer edinmek istiyorlar, kendi eksiklerini görmezden gelerek her şeyi en iyi şekilde yaptıklarını düşünerek başkaları tarafından eleştirilme ihtimallerini en düşüğe indiriyorlar. 

Belki kendileri ile baş başa kaldıklarında çok ciddi sıkıntılar yaşayıp kendilerine kızıyorlardır, ama etraflarında yaşayan ve bu şekilde büyümemiş insanlar olarak onların üzerine gitmemiz çok da iyi sonuçlar vermez gibi duruyor. 

Hayalperest insanların bir diğer özelliği ise zaman zaman farklı kişleri örnek almaları demiştik, bu kişiler neden sürekli birilerini örnek alma ve o kişlerden daha iyi olma arzusu taşıyor? Çünkü onların kişiliği gerçekte olgunluğa erişmemiş. Kırık dökük o kadar çok parçaları var ki hangisini tamamlayıp olgun olacaklarını bilmiyorlar, onun yerine zaten olgunlaşmış birini örnek alıp onun hareketlerini tekrarlayarak kendi eksikliklerini kapatıyorlar. Peki bu durumda bizim ne yapmamız gerekiyor? 

Eğer x kişisi bizim her davranışımızı örnek almaya başladıysa o zaman onunla iletişimi bir süre kısıtlamamız gerekebilir. O başka örnek alınacak biri bulana kadar görüşmeleri kibarca ertelemek bir çözüm olabilir. Eğer aynı iş yerindeysek ve böyle bir ihtimal yoksa o zaman kendi eksik yönlerimizden bahsederek onların gözündeki mükemmel görüntümüzü biraz olsun değiştirebiliriz. Böylelikle onlar da örnek alacakları konuları zamanla düşürmeye başlarlar. 

Eğer x kişisi başkalarını çok ileri seviyelerde örnek alıyorsa, mesela ortak yöneticinizin yaptığı hareketleri yapıp sizi sinir etmeye başladıysa ilk olarak şaka ile karışık bunu anlatmayı deneyin. “X sen de son zamanlarda bizim yönetici gibi davranmaya başladın, iyi misin sen böyle değildin?” Ya da “Yöneticimizi ne kadar sık görüyorsak hepimiz onun gibi davranmaya başladık acaba onun gibi davrandığımızda birbirimizi uyarsak mı?” Bunlar çok pozitif uyarma biçimleri ama durum ciddileşirse maalesef sert bir dille x kişisini uyarmak ve yaptıklarının hoş olmadığını söylememiz gerekebilir. 

Bu kişiler küçükken hayalperestti, büyüdüğünde ve olgunlaşma zamanlarında yine böyle, peki ya gelecekte de böyle mi ilerleyecekler yoksa hayat onları bir şekilde düzeltebilecek mi? Bana kalırsa onlar her zaman böyle ilerleyecekler, başarısızlıkları onları iyiye ulaşmak için daha da çok motive edecek. Evlenirlerse mutlu olmak için her gün daha çok çaba harcayacaklar. Çaba harcadıkça beklentileri artacak ama gerçekten mutlu olabilecekler mi bilemiyorum. 

60-70 yaşından sonra ise çocukların hikayelerini dinlemeyi çok sevdiği tatlı amca/teyzelere dönüşecekler belki de. Hayatta mutlaka kendilerine bir yer bulacaklar, iyi de olsa kötü de olsa kendilerini başkalarının gözünde kalıcı bir noktaya oturtacaklar. Bu tür durumlarda da bizlerin yapması gereken temel davranış anlayışlı olmak ve onları yalnızca dinlemekten geçecek. Çünkü ancak bu şekilde onlarla başa çıkabileceğimiz için bizim de elimizden gelen tepki vermemek ile sınırlı olacak.