Hayyâm Rubailerinin Perde Arkası

Satırlara sıkışmış filozofu kurtardık.

Gıyâseddîn Ebülfeth Ömer b. İbrâhîm Hayyâm 11. yüzyılda Nişaburda doğdu, 12. yüzyılın başlarında aynı yerde vefat etti.

Hayyâm, çağın önemli ilimleri olan felsefe, matematik, uzay ve doğa bilimlerinde uzmanlaşarak bilim tarihinde önemli bir yere sahip oldu. Farklı alanlarda birçok kitap ve risaleler kaleme aldı. Bu sayede çağdaşlarının arasında önemli bir yere sahip olarak önemli mevkilerde bulundu ve şöhret kazandı. Onu imam, Filozof ve Hüccetü'l Hakk (Hakk’ın kanıtı) gibi övgü dolu üstün lâkaplarla andılar.

Ömer Hayyâm sadece bulunduğu coğrafyada ün kazanmadı. Batılı yazarlar da onu farklı farklı şekillerde tasvir ederek, kimi onu tam bir maddeci olarak gösterirken, kimi de zevk düşkünü, halktan kopuk, zındık biri olarak tasvir etti. Kimi Batılının kanaatine göre ise kaliteli bir inanca sahip Müslüman bir filozoftur. Çağımızda da bu durum devam etmekte ve dünyanın hemen hemen bütün milletleri, Hayyâm’a çağdaşlarından ayrı bir alaka duymaktadırlar. Edebiyatla ilgilenenler ise, Hayyâm’ın rubailerini öne sürerek hayranlıklarını bu rubâîler üzerinden ifade etmişlerdir. Hatta İranlıların dünya medeniyet ve kültürüne kazandırdıkları üstün miras olarak kabul etmektedirler. Ama şu bir gerçektir ki Ömer Hayyâm’ın ilmi yönü şairlik yönünden üstündür. Çünkü Hayyâm, kendi zamanında cebir ilminde eserler yazdı ve üç bilinmeyenli denklemin çözümünde görüşlere sahip bilginlerden biri oldu. Büyük bir rasathane kurdu. Celâlî takviminin oluşturan heyetin başında yer aldı. Matematik ve tıp alanında önemli kazanımlar ortaya koydu. Hatta dönemin filozof ve bilgeleri ondan dersler aldı.

Ancak ne yazık ki tarih boyunca ve özellikle günümüzde Hayyâm, felsefî ve fennî ilmiyle değil yoğun anlam yüklü, geleneksel İslam düşüncesine aykırı rubâîleriyle anılmaktadır. Bu aykırı dil aracılığıyla da birçok millet tarafından benimsenmiştir. Fakat ne yazık ki, ona atfedilen rubâîlerin büyük bir kısmı ona ait değildir. Çünkü Hayyâm sağlığında hiçbir zaman şair olarak tanınmadı, yaşadığı coğrafyada yapılan araştırmalarda onu tanıyan hiç kimse şiir yazdığına değinmemektedir. Ayrıca ona atfedilen şiirler onun ölümünden sonra derlenmiştir, kendisi hayattayken şiirlerini derlememiştir. Buradan anlaşılıyor ki, birçok şaire ait şiirler, çeşitli nedenlerle ona ait gösterilerek günümüze geldi. -Bu nedenlerden biri olarak oryantalistler tarafından İslam kültürünü karalamak olduğunu düşünmekteyim.- Diğer bir delil olarak da Hayyâm rubâîlerinin Türkçe çevirileri de nicelik ve nitelik bakımından birbirinden farklı olduğu görülmektedir. Belli başlı Türkçe çevirilerine kronolojik olarak bakıldığında daha net anlaşılabilir. Hayyâm’ın rubâilerini manzum olarak Türkçeye çevirenlerden biri de şair Sabahattin Eyüboğlu’dur. Kendisi, çevirdiği Hayyâm dörtlüklerinin kaynağının, güvenirliğini ve kendisinden önce Türkçe'ye yapılmış çevirilerle ilgili şöyle bir açıklama yapar:

"A. Gölpınarlı’nın yayımladığı rubailer en eski ve en inanılır kaynaklardan alınmadır. Bununla beraber bunların hangileri Hayyâm’ın, hangileri Hayyâmca bakanlarındır kesin olarak söylenemez. Ne var ki Hayyâm, o kadar herkesten başka, o kadar kendi olmuş ki onun adına ancak onun söyleyebileceği sözler söylenmiş. Bu arada birçok şairler kendilerinin söylemekten çekindikleri, yahut kendi adlarıyla inandırıcı olmaz sandıkları şiirleri Hayyâm’a söyletmiş, Hayyâm’ın ağzıyla kendi içlerini dökmüş olabilirler… Fitzgerald’ın aşırı bir serbestlikle ingilizce’ye çevirdiği ve on dokuzuncu yüzyılda bütün Batı’ya sevdirdiği ruba- ilerin birçoğu bilginlerce Hayyâm’ın değildir…"

Sonuç olarak bilimsel çalışmalarda Hayyâm’ın gerçek rubâilerinin sayısı 100-150 civarında iken, Eyüboğlu'nun çevirisinde, Hayyâm’a ait diyerek çevirdiği rubâî sayısı 400’e yakındır. Yani çevrilen dörtlüklerin büyük kısmı Ömer Hayyâm’ın değil, Hayyâm’a atfedildiği anlaşılmaktadır. 


Ayrıntılı bilgi için Yusuf Alpaslan Aslantekin’in “Ömer Hayyâm’ın Şiirlerinde Tasavvufi Semboller” başlıklı yüksek lisans tezine bakabilirsiniz.