Her Şeyden Kaçtığımızda, Gerçekten Kaçabiliyor Muyuz?
Kaçtığımız Şey Nedir?
Bazılarımız için kaçış şehir/ülke değiştirmek, bazılarımız için kendini her şeyden ve herkesten soyutlama, bazılarımız içinse insanların içine karışıp kendini unutmaya(!) çalışma çabası.
Neyden kaçıyoruz ya da neden? Asıl soru kaçabiliyor muyuz. Herkes beyninin içindeki susmayan ve bu hissi yaşatan şeyi halletmeden, ne yaparsa yapsın hiçbir yere kaçamayacağının bilincinde aslında. Yine de insanoğlu işte, boğazı düğümlenmeyegörsün.
Gariptir ki, kaçarken hissettiklerimizin tam tersini yaparız. Özlediğimiz birinin yanında olmamız gerekirken bazı durumlar dahilinde kendimizi öyle bir soyutlarız ki o kişiden, değil yanına gitmek şehir değiştirdiğimiz bile olur. Ya da bulunmamız gereken yerden -ki kendi isteğimizle bunu yaptığımızda bile- bazen kilometrelerce bazen de kelimelerle anlatılabilecek gibi olmayan hislerle gideriz. Peki neden, insan neden illa da kaçacağım diye kendine eziyet ediyor ki? Sanırım bu biraz kendi güçsüzlüğümüzü -güçsüzlük diyorum çünkü insan en çok kendini bu kadar ağır eleştirir- başkasının asla görmesini istemeyişimizden. Zannediyoruz ki ağlayınca güçsüzüz, derdimizi paylaşınca çaresiziz. Sürekli kendimizi olduğumuzdan başka biri gibi gösterme çabasındayız. Hep bir plan program çabasındayız hem de her şey ve herkes için. Benim bu huyumu bilmesinler, beni böyle görmesinler, böyle düşündüğümü anlamasınlar. Neden? Çünkü o zaman bizi istediğimiz gibi sevmezler. Çünkü o zaman bize istediğimiz gibi davranmazlar. Eğer başkasının hayatını zehir etmiyorsa olduğumuz gibi davranmamız, kendimizi değiştirmemiz gereken şeyler yoksa eğer gerek var mı gerçekten bu kadar yorgunluğa? Hem de hayat bu kadar kısayken.
Az önce dediğimiz gibi, insan yalnızca kendisini çok ağır eleştirir ve insanın kendisine yaptığını kimse kimseye yapamaz. Bir kere gelmiyor muyuz bu hayata, bir kez yaşamıyor muyuz tüm bu her şeyi, tüm duyguları bir kez ve şu an yaşamıyor muyuz? Yorgunluk da güzeldir elbet; bir annenin gecenin beşinde çocuğunu uyutmaya çalışırkenki, bir sevgilinin sevgilisine çok mutlu olacağı hediyeyi ararkenki, insanın kendi hayatı için çabalarkenki ve hayat yolculuğunda hep iyi şeyleri kovalarkenki yorgunluktan bahsediyoruz.
Ama insanın kendini bunlar dışında gereğinden çok hırpalaması ne kadar adil? Hem de kaçtığı şey yalnızca kendisiyken. Belki de en zoru budur.
İnsan kendinden nereye kadar kaçabilir ki?
Gözyaşı dökecek o kadar özel ve güzel şey varken, kalbimizi sıkıştırabilecek o kadar eşsiz an varken, hatıralarımızı çiçeklerle doldurabileceğimiz bir sürü anı varken insanın kendini yalnızca bir hisle kaplaması çok acı. Asıl güçsüzlük her durumda kaçış aramadadır. Ağla ki derdin senden kaçsın, paylaş ki sorunların uçup gitsin. Ya da kendine güven ki kaçtığın şeyin kendin olmasından kurtul.
Her duyguyu hakettiği gibi yaşadığımızda her şeyi halledebiliriz; beynimizi de sustururuz, kendimizi de kandırmayız. Yeter ki çıktığımız her yol bize iyi gelsin.