Hesaplaşma

8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle kadın cinayetleri üzerine küçük bir öykü-deneme.

- Burada oturmak... İlginç.

- Unutma; bir hayalin içindeyiz. İstediğimiz her yerde olabiliriz.

- O meşhur fotoğraf. “Gökdelen Tepesinde Bir Öğle Yemeği.” Şimdi senle o gökdelenin tepesindeyiz.

- Çok çarpıcı değil miydi o fotoğraf? Ölüme meydan okuyan işçiler, emekçiler.

- Esti biraz. Üşüyor musun?

- Yok, biraz ürperdim sadece. Çok kalamayacağım ne yazık ki.

- Neden buradayız?

- Bir hayalden çok şey bekliyorsun. Ben sadece hikâyemi anlatmak istiyorum sana.

- Neden ben peki?

- Hmm. Belli bir sebebi yok aslında. Gözündeki o yaş. Hiç tanımadığın biri için akıttığın gözyaşın. Bir üçüncü sayfa haberiydi oysa. Her gün bir yerlerde yaşanan adli olaylardan biriydi. Ama o kadar korkunçtu ki, herkes vicdanlarında hissedebilirdi bunu. Çok konuşuldu, çok şeyler yazıldı. İyi söyleyenler de oldu, kötü de. Sense gözyaşı döktün okuduğunda. İçime aktı gözyaşın; çünkü okuduğun hikâye benimdi.

- Sensin! Annenin ağıtları, arkadaşlarının yakarışları hâlâ kulağımda.

- Hikâyemi biliyorsun az çok. Ama bilmediğin bir şey var; ne kadar acı olduğu! Fiziksel acı değil sadece, etinden et koparılışı değil. Korku, yaşayamayacağın günlerin kederi, son kez kokusunu içime çekmek istediğim annem. Hepsi. İnsanlar yazıyorlar, konuşuyorlar. Kolay! “Ne işi vardı?” diyorlar, “Gece yarısı bir de.” diyorlar, “etek varmış üstünde, ince de çorap giymiş!” diyorlar. Diyorlar da diyorlar!

- Sen bakma onlara! Bu düzende erkeği haklı çıkaracak her türlü sebep bulunur, bulunamasa dahi yaratılır. Hem birçok insan senin yanındaydı. Sesini duyurmak için sokaktaydılar.

- Neye yarar ki! Al telefonu eline, hüzünlü ya da mutlu bir fotoğrafımı bul internetten. Grili-puslu efektle süsle, “Bu son! Yeter! Adalet, Şimdi!” gibi cümleleri ekle, bitti mi? Vicdanlar rahatladı mı? Bir umut var mı? Geriye döndürür mü her şeyi? Bir daha nefes alamayacağım günleri saymıyorum bile! Ilık bir bahar gününün ışığını yüzümde hissedemeyeceğimi ya da karlı bir pazar akşamı annemin fırında pişirdiği kestaneleri yiyemeyeceğimi, sevgilimin yanı başımda alıp verdiği nefesi ya da doğmamış çocuklarımı. Bunların bir önemi yok! Bak, bir yerlerde kadınlar ölüyor, öldürülüyorlar hâlâ. Kaç kadın cenazesi daha sığar arşa? Kaç çocuk annesiz, kaç anne evlatsız kalır? Nefretle özlemi aynı kalpte kaç bünye taşır? Hani o meşhur dizide bir replik vardı; “…sadece beş dakika daha yaşamak istedim. Bütün öldürülen kadınlar gibi!” Sadece beş dakika!

- …

- Neyse. Gitmeliyim artık.

- Dur! Bir anlamı yok, hiçbir şeyi de geri getirmeyecek ama çok üzgünüm. Üzgünüm; sen ve senin gibi binlerce kadının hayatlarını çaldıkları için. Çığlıklarınızı duymadığımız için. Elimizden geleni yapmadığımız için. Bu kadar kör ve bu kadar bencil olduğumuz için. Çok üzgünüm. Umarım huzur bulursun gittiğin yerde.  

*Görsel: Zehra Doğan