Hırka
Birlikte çok kış geçirmiştik ama bu mevsim, onun için en sert olanıydı.
Henüz çok gençti, yaşadığı hayatın sorumluluklarını omuzlarından indirip nefes alabileceği bir alan arayışındaydı. Önemli olduğunu hissedebileceği, sahiplenildiği bir alan. Az önce babasının evi terk edişini izlemişti. Annesinin göz yaşlarını görmüş, ağlamaktan sarsılan vücudunu sadece sarılarak sakinleştirmeye çalışmıştı. Hayatının, yetişkinliğe adım attığı bu kısmında, böyle bir olay karşısında ne söylenir hiçbir fikri yoktu. Sadece sustu. Boğazı düğümlenmişti. Ağlayabilmeyi istiyordu ama kaskatı kesilmişti. Hem böyle bir şeyi beklemiyormuş gibi yıkılmıştı, hem de her an olmasını bekliyormuş gibi sessiz.
Ağlamaktan yorgun düşen annesini koltuğa yatırdı, üstünü sıkıca örttü. Rüyaların ona güzel şeyler göstermesi için dua etti. Odasına geçtiğinde aklı günlerdir telefonuna cevap vermeyen kız arkadaşındaydı. Bugün ona her zamankinden daha çok ihtiyacı vardı. Son kez yazmak istedi, “Seni merak ediyorum.” Neyi yanlış yaptığını anlayamıyordu, onu seviyordu, her şey yolundaydı. Yatağına uzanıp nefesini kontrol etmeye çalıştı, aldığı her nefeste boğuluyordu. Gözleri tavanda uzaklara dalıp gidecekken telefona gelen bildirimle birden doğruldu. Bu kız arkadaşıydı, “Ben ayrılmak istiyorum, bana neden diye sorma, sadece bana ulaşma, artık seninle olmak istemiyorum!”
Hissettiği tek şey üşümekti. Henüz Temmuz ayının ortalarındaydık, benim zamanıma daha çok vardı. Ama kalktı dolabın derinlerinde beni aradı, buldu, hızlıca kollarına geçirdi. Onu sardığımda titriyordu, elleri buz gibiydi, boynu ise beni yakacak kadar sıcaktı. Islandığımı hissettim, ağlıyordu, kışın soğuğunda içtiği çayların, kahvelerin tadına çok bakmıştım ama bu seferki başkaydı. Bu seferkinin tatlı tuzlu bir tadı vardı. Bu suyun içinde sevgisi ve öfkesi vardı. Küçülmek, onu daha sıkı sarmak, ısıtmak istedim. Birlikte çok kış geçirmiştik ama bu mevsim, onun için en sert olanıydı. Vücudunun titreyişi devam ediyordu, yavaş yavaş kurumaya başladığımda onun da uyumaya başladığını anladım. Bir söz mırıldanıyordu ara sıra, “Sevgi yetmiyormuş.”