Hissetmekle nasıl baş edilir
Diyorum ya bir sürü hisle bas etmeye çalıştığımdan hep.
Parçası olduğum şeyler başlıyor ve bitiyor. Bazen ellerimi bile oynatamıyorum ya da oynatmıyorum. Siliniyor bir şeyler, yavaş yavaş. İnsan kendine bile ulaşamıyor. Elimi bir kapıyı açmak için uzatsam ellerim olduğu gibi boşluğa düşüyor. Hangi yolu seçip ileriye dönük atsam adımımı, ayaklarım yerin altını yokluyor. Ne düşünüp ne karar versem, arkamdan ağız dolusu kahkahalar kopuyor. Bunlar olurken başımı nereye çevirsem tanımadık bir sürü yüz, dokunmadığım bir sürü ten bana elini uzatıyor. Yüzlerine bakıyorum bedenlerine dokunup kıvrımlarını inceliyorum. Bir kitap gibi okumaya çalışıyorum insanları. Cevap arıyorum, cevabı beğenmeyip başka soru soruyorum. Başa çıkabilmem lazım çünkü. Bu kadar hissi bir arada yaşamakla başa çıkmalıyım, anlamalıyım. Bazen duymakla anlamak arasındaki farkı kaçırıyorum. Diyorum ya bir sürü hisle baş etmeye çalıştığımdan hep. Cevabı beğenmeyip yine döndürüyorum gözlerimi gözlerinize. Kaç gün göz göze kalıyorum bilmiyorum, saymıyorum.
Bakmakla kalmayıp görmeye çalışıyorum. Yeri geliyor yüzlerinize dokunuyorum. Dudak şekillerinizi ezberliyorum, kaşlarınızı parmağımla çiziyorum. Anlamak istiyorum siz nasıl başa çıkabiliyorsunuz diye. Ya da siz nasıl başa çıkamıyorsunuz diye. Sizin kelimelere dökemediğiniz şey ne diye. Elimi uzatıyorum, tutmanı engelleyen tutamadığın şey ne. Sonra sen gidiyorsun, o da gidiyor ama ben kalıyorum. Bu hislerle baş başa, bu hislerle baş edemeyerek. Olduğum yerde kalıyorum. Dayanamıyorum tabi, koşturuyorum peşinizden. Daha da fazla daha da başka bir hisle burada beni bırakmayın, bari sen de yapma diye. Koşturuyorum peşinden. Yine soruyorum, niye benimle değilsin. Bu anlatamadığın, bu anlaşılamadığımız şey nedir? Cevabı bilmiyorum ve bulamıyorum. Dedim ya bir sürü hisle baş etmeye çalıştığımdan hep. Neyse ki benim pesinizden gelişlerim de, benim gidemeyişlerim de zararsız.
Ben duyulmaktan öte dinleniyor olmak isteyenim. Ben dinlenmekten öte anlaşılıyor olmak isteyenim. Ben var olmak için elinden geleni arkasına koymayanım. Bazen kendimden çıkasım geliyor. Kendimi bir gömlek gibi çıkarıp fırlatasım geliyor. Dönüp dolaşıp kendime çarpmalarımdan, unutmuş bir eşya gibi paslanmaya yaz tutmaktan. Kulpu olmayan ve ellerimi boşluğa düşüren o kapıyı omuzlayıp zorlasam ne, bir şekilde açsam ne. Çabalamak, çabalamak gerektiği zaman kıymetli. Ama diyorum ya ben zaten bir sürü hisle baş etmeye çalışırken nasıl her şeye yetişeyim. O kapı orda, o yol bana açık belki ama benim için değil. O kapıya çiçeklerle de gitsem elim boş da gitsem bir önemi yok. Benim ellerimde dizlerimde yaralar var. Ben bile kendi ellerime dizlerime bakamıyorum. Elimde kalan ne varsa hepsini toplamış kalan gücümle duruyorum ben ama yine de yolum açık olsun. Yolum açık olsun, elimde olan tüm güzellikleri verdim. Sonsuz sevgi, sonsuz benlik verdim. Şimdi hala savaşıyorum, dizlerimin çürümeye yüz tutmuş halini görmeyip, Düşe kalka bir yerlere varmaya yine de çalışıyorum. Kazanmasam da olurmuş ve hatta dedim ya, bu kadar hisle baş etmeye çalışmasam da olurmuş.