Hizbullah'ın Doğuşu ve Gelişimi

Hizbullah'ın doğuşu ve gelişimi, Lübnan'ın karmaşık sosyo-politik yapısında nasıl şekillendi?

Bu yazı da Gazze'deki son çatışmalarla bir kez daha dünya gündemine oturan Hizbullah'ın doğuşu, Hizbullah'ın İran İslam Devrimi'nden aldığı ilhamla nasıl ortaya çıktığını ve Lübnan'daki karmaşık sosyo-politik dinamiklerin bu örgütün gelişimini nasıl şekillendirdiğini derinlemesine incelemektedir.

Hizbullah Öncesi Lübnan:

Lübnan, Ortadoğu’da konuşlanmış bir ülkedir ve doğusunda Suriye, güneyinde Filistin/İsrail ile komşudur. 2022 Dünya Bankası verilerine göre ülkenin nüfusu 6,8 milyon kişidir. 6,8 milyonluk nüfüsun %93’ü Arap, %6’sı Ermeni ve %1’i ise diğer ırklardan oluşmaktadır. Dini açıdan bakılırsa %54’ü Müslüman (bu Müslüman kesimin %60’ı Şii iken %40’ı Sünni’dir.) ve %40’ı Hristiyan’dır. Lübnan'da farklı ırk ve inançlardan gelen insanların bir arada yaşadığı bir ortam olması, 1960'lı yıllar, yeni bir Şii politikanın doğuşu için uygun bir zemin sunuyordu. Özellikle kırsaldan şehre göç eden ve özellikle Beyrut’un yoksul gecekondu bölgelerinde büyüyen Şii gençliği, o dönemde solun çeşitli fraksiyonları arasında kendilerine yer bulmuştu. Ayrıca aynı dönemde, 1970’li yılların ortasında, yeni bir dini liderliğin doğuşuna şahit oldular. Bu liderliğin doğuşu İran’ın Kum şehrinde doğan, Necf ve Kum gibi Şii teolojisinin yoğunlaştığı önemli şehirlerde dini eğitimini gören; kendi ailesinin kökenlerinde Lübnan olup 1959’da Lübnan’a yerleşen ve bir devrimci olan Musa Sadr’ın elinden oldu. Musa Sadr, Therox’un tanımlamasıyla “kendini Lübnan’da Şiiliğin uyanmasına ve Şiilerin saygınlığı olan toplumsal bir grup olarak ortaya çıkmasına adayan bir figür” ve Şiiler için önemli bir siyasi olduğunun altını çizmiştir. Sadr’ın Şiilerin siyasal ve sosyal koşullarını, politik ve ekonomik koşullarını iyileştirme çabaları, kendisine her Şii din adamının arzuladığı ‘İmam’ lakabını kazandırmıştır.

1975’te iç savaşa girilirken Lübnan Şiiliği üç ana gruba ayrılmaktaydı.

Birinci grup; geleneksel liderlerini (Zuama’yı) (Zuama: Lübnan’da başından beri egemen olan feodal sınıf) izleyen toprak sahipleri, aşiret liderleri gibi kesimden oluşmaktaydı. İkinci grup ise Sadr’ı izleyen ve tüm dinsel/mezhepsel gruplara açık olup adıyla özdeşleşen eşitlik talebiyle ve Yunan Katolik Piskoposu Haddad ile kurulan Mahrumlar Hareketinin içinde yer alan yeni ve yükselen burjuvazi, küçük zanaatçılar ve tüccarlar, ekonomik sıkıntı içindeki küçük köylüyü ve Şii aydınlarının bir bölümü oluşturmaktaydı. Üçüncü grup ise, Marksist ya da Baasçı Sol Aydınlar ile işçiler ve köylülerin bir bölümünden oluşmaktaydı. Tahmin edileceği üzere bu gruplar arasında en geniş olanı, silahsız olmasına rağmen %80 destekle liderliğini Sadr'ın yaptığı Şii grubuydu.

Sadr, eşitlik taleplerini, barışçıl bir dil ve yöntemle ifade etmiş olmasına rağmen, egemen gruplar tarafından dikkate alınmamıştır. Aynı zamanda, milis örgütlenmelerinin artışı ve Şiilerin silahsız olmaları, iç savaşı önleme çabalarına rağmen Şiilerin dezavantajını düzeltme ve tepkisiz kalmalarını engelleme amacıyla Sadr, 1975 Temmuz'unda EMEL (Lübnan Direniş Tugayı) (AMAL: Afwaj Al-Muqawmat al Lubnaniyya) direniş örgütünü kurdu. Bu örgüt, gücünü ve popülerliğini, İmam Sadr'ın 1978'deki Libya ziyareti sonrasında kaybolmuş olmasının ardından ve İsrail'in ülkenin güney kısmına yönelik sınırlı çaplı saldırılarıyla arttı.

Hizbullah'ın Doğuşu

Hizbullah, bu sosyal ve politik atmosfer ve Ayetullah Humeyni’nin İslam devrimine inanan pek çok Lübnanlı Şii din adamı tarafından, İsrail’in Haziran 1982’de Lübnan’ı işgaline tepki olarak aynı yıl kurulan örgüttür. Hizbullah'ın ortaya çıkışını iki temel noktada ele alabiliriz. İlk olarak, fikri altyapı çalışmaları, İran'daki devrimci hareketler ve destekleyen medreseler tarafından şekillenmiştir. İkinci olarak, Hizbullah, İsrail'in Lübnan'ı işgaline karşı bir tepki olarak ortaya çıkan bir cihat hareketi olarak sahneye çıkmıştır.

Hizbullah'ın İdeolojik Olarak Doğuşu ve Hasan Nasrallah

Hizbullah’ı kuruluş tarihi konusunda ortak bir kanı olmamakla beraber Hizbullah’ın ideolojisinin temeli, başlıca kurucularından olan ve şu anki genel sekreteri olan Hasan Nasrallah’ın hocası Abbas Musevi’nin Necef’ten Bekaa’ya gidip Baalbek davasına başladığı 1978 yılına dayandırılabilir.

Lübnan’da Hizbullah, 1979’da İran Devrimi’nin etkisiyle ortaya çıkmıştır. İran Devrimi, bölgedeki Müslümanları özellikle Şii mezhebi mensuplarını örgütlemeye teşvik etmiştir. İsrail, bu örgütlenmeyi durdurmak amacıyla 1982'de başlattığı Galile Hareketi ile Lübnan'ı tekrar ele geçirdi ve 6 Haziran 1982'de Batı Beyrut'a kadar ilerledi. İsrail’in elinde bulunan bu bölgede, İsrail gözetiminde çocuk yaşlı, kadın erkek demeden ve yarısından çoğu Filistinli olan binlerce mülteciyi öldürülmesi İslam Dünyasını bu katliama karşı ayağa kaldırmış ve İslam Dünyasında İsrail nefretini doruklara çıkarmıştır. O dönemde bu tepkiler sebebiyle İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron, istifa etmek zorunda kalmıştır. İran, bu nefret ortamının oluşturduğu etkiden faydalanmış ve Lübnan’a yerleştirdikleri İran Devrim Muhafızları, örgütlenme çalışmalarına başlamıştır. Bekaa Vadisi’nde Hizbullah savaşçılarına eğitim vermiş, Hizbullah’a füze ve askeri ekipman desteğinde bulunmuştur. Bu teşkilatlanma çalışmaları sırasında öne çıkan isim, Baalbek ve Bekaa bölgeleri sorumlusu, Hasan Nasrallah olmuştur.

Hasan Nasrallah, 1960’da Beyrut’ta 9 çocuklu bir aileni çocuğu olarak doğmuştur. Daha sonraki yaşamında EMEL'e duyduğu sevgi ve ilgi, çocukluk döneminde babasının dükkanında asılı olan İmam Musa Sadr’ın resmiyle ilk kez kıvılcımlanmıştır. 1975 senesinde iç savaş nedeniyle ailesi ile Güney Lübnan’a yerleşen Nasrallah, ailesinde tanınmış bir alim olmamasına rağmen dine ilgili duyarak büyümüştür. Dine duyduğu bu ilgi, ibadetler boyutuyla sınırlı kalmamış, bununla birlikte İslam’ın siyasi yönüyle de ilgilenmiştir. 1976 senesinde Necef’e gidip 1970’li yılların sonun doğru Irak tarafından dini talim alan birçok Lübnan’lı öğrenciyle birlikte ülkenden sürgün edilinceye kadar burada dini ilimlerini tahsis etmiş ve kendisinden önce Hizbullah’ta genel sekreterlik yapacak olan Musevi ile Necef’te tanışmıştır. Nasrallah ülkesine döndükten sonra EMEL hareketine dahil olmuş ve siyasi mevzularla çok daha yakından ilgilenmiştir. Nasrallah, EMEL hareketinin daha aktif olması gerektiğini savunmuştur. Ancak, İmam Musa Sadr sonrasında liderlik sorunları yaşayan EMEL hareketi, Lübnan iç savaşı sonrasında güç kaybetmiş ve Nasrallah'ın EMEL hareketinin zayıflamasından rahatsız olmasının yanı sıra 1982'deki İsrail işgali sonrasında EMEL'in Suriye çizgisinin daha da belirginleştirmesi ve İran çizgisinde siyaset yapma isteği nedeniyle Nasrallah ile birlikte birçok kişi EMEL'den ayrılarak hızla büyüyen Hizbullah'a katılmıştır. Hizbullah’ın kurucu kadrosunda yer alan ve yoğun şekilde çalışan Nasrallah, İsrail’in suikast girişimi sonucu öldürülen Abbas Musevi yerine İran’ın onayı ve desteği ile Hizbullah’ın genel sekreteri olmuştur. Kısa süre içinde sadece Şiileri değil, Lübnan’ın genel kesiminin saygısını ve hoşnutluğunu kazanmıştır. Hiç şüphesiz bu teveccühün en önemli sebebi, Eylül 1997 yılında İsrail’in Cebelu’r Refi bölgesine yaptığı saldırı sonucu öldürülen 3 Hizbullah askerinden birinin Hasan Nasrallah’ın büyük oğlu olan Hadi Nasrallah’ın oluşudur. Bu olay Lübnan’daki Müslüman-Hristiyan ailelerin gözünde Hasan Nasrallah’ın saygınlığını ve duygusal bağlılığı arttırmıştır.

Hizbullah'ın Cihat Hareketi Olarak Ortaya Çıkışı

Beka bölgesindeki Ulema topluluğundan üç kişi, İslami Komitelerden üç kişi ve EMEL harektından seçilmiş üç kişi Dokuzlar Komisyonu oluşturmuştur. Dokuzlar Komisyonu, Hizbullah ile ilgili çalışmalarına başlamak için Humeyni’den onay almışlardır. Lakin çalışmalarına başlamadan önce partiye bir isim belirlemeleri gerekiyordu. Partinin adı Hizbullah mı (bu ismi Mücahitler, liderliğin resmi kabulünden önce kullanmaya başlamıştı) yoksa Ümmet-i Hizbullah (Hizbullah Taraftarları) mı olacağı konusunda tartışmalar başlamış ama ortak bir zeminde buluşulamamıştı. Daha sonra partinin ilk ismi, Dokuzlar Komisyonu tarafından önerilen ‘Lübnan İslam Hareketi’ olmuştur. Ancak bu ismin başka bir grup tarafından kullanılmasından dolayı bu isimden vazgeçilmiş ve partinin ismi İslami Direniş olarak karar kılınmıştır.

Part isminde karar kılındıktan sonra eylemlere başlanılmıştır. 1982'de İsrail'in Beyrut'u kuşatmasının ardından, Hizbullah'ın işgal güçlerine yönelik saldırılar ve örgüt içinde meydana gelen çeşitli önemli olaylar zinciri başlamıştı. Bu zincirin ilk halkası ve ilk eylemi, 11 Kasım 1982’de Ahmet Kusayr tarafında Sur şehrinde bulunan İsrail Ordu Karargahına yönelik bomba yüklü araçla yapılan bu eylemdir. Ancak parti, ilk zamanlarda güvenlik endişelerinden dolayı olsa gerek bu eylemi üstlenmemiştir. Partinin eylemlerine devam ettiği sırada yapılan eylemlerin başka örgütlerce üstlenilmiş, bu da partiyi sıkıntıya sokmuştur ve eylemlerini duyurmak zorunda bırakmıştır. Partinin eylemlerini duyurmasının ardından yaptığı ilk eylemi Ali Safiyuddin 12 Nisan 1984 tarihinde gerçekleşmiştir. Eylemlerine devam eden örgüt adını, 1985 tarihinde yayımlamış olduğu “Açık Mektup”tan kısa bir süre önce Hizbullah olarak açıklamıştır.

Hizbullah İsmini Nereden Alıyor ve Kökeni

“Hizb” ve “Allah” kelimelerinin birleşimiyle ortaya çıkan ve günümüzde yaygın olarak Allah’ın taraftarları olarak kullanılıp Lübnan’da Allah’ın Partisi şeklinde kullanılan Hizbullah kelimesinin menşei, Kuran’dır. (Kuran’da Hizbullah kelimesi, Maide Suresi’nin 56. Ayetinde Hizbuşeytan (Şeytanın taraftarları) kelimesinin zıttı geçiyor ve nitekim örgütün bayrağında da bu ayetin son bölümü yer alıyor.) Hizbullah kelimesi ortaya çıkışı İran’da olup ismin fikir babası Molla Muhammed Gaffari olmuştur. Gaffari’nin Şah rejimi tarafından hapis edildiği sürede mektuplarında, ‘tek parti vardır, o da Allah’ın partisi’ ifadesi, daha sonra, Gaffari’nin Şam rejimi tarafından işkence edilerek öldürülmesiyle Hizbullah partisinin Şah rejimine karşı yürütmüş olduğu propagandanın ortak sloganı olmuştur.

Hizbullah Direnişinin İdeolojik Temelleri ve Uluslararası Algı

16 Şubat 1985 tarihinde açıklanan bir Açık Mektup ile siyasi manifestosunun ortaya koyan Hizbullah, sivil ve askeri yapılarıyla uluslararası siyasi bir örgütlenmeye sahiptir. Partinin mücadelesi, isim babası Gaffari'nin sloganı olan "Tek parti vardır, o da Allah'ın partisidir" görüşüne dayanmaktadır. Bu görüş, Şah rejimine karşı ortak bir mücadelede bulunanları bir araya getirmiştir. Gaffari, partiyi aynı idealleri paylaşanların bir araya geldiği bir parti olarak görmüş ve silahlı direnişi farz olarak kabul ederek katı bir hiyerarşiye karşı duran bir birlik olarak tanımlamıştır. Hizbullah'ın kararları, İslam'ın ilk yıllarındaki gibi Şura (Danışma Meclisi) Meclisi'nde alınmaktadır. Bu yaklaşımın amacı bireysel liderlikten kaçınıp kolektif liderliği benimsemektir. 1979 İran İslam Devrimiyle Hizbullah hareketi, İran Devleti’nin desteklediği ve Tahran’da oluşturulan Hizbullah’a binlerce kişinin katıldığı bir yapı olmuştur. Aynı yıl içerisinde Hizbullah’ın yönetici kadrosu, Humeyni tarafından tesis edilen anayasada özel bir statü kazanan ve din biliminde üstün bir konuma sahip yöneticinin rehberliği ve koruması altına girmesi ilkesi olan Velayet-i Fakih anlayışını benimsemiştir. Tıpkı İran gibi ABD’yi şeytan olarak gören Hizbullah ideolojisine göre Hak Tarafı ve Batıl Tarafı olmak üzere iki taraf bulunmaktadır; bu ayrım, örgütün eylemlerini şekillendirmiş ve Batıl olanları Hizbuşeytan olarak değerlendirmiştir. Son zamanlarda Gazze savaşı sebebiyle tekrardan ön plana çıkan Hizbullah’ın;

Sırasıyla Batılı Tarafa yaptığı bazı büyük eylemler:

  • 19 Temmuz 1982’de Suriye-Lübnan sınırındaki Lübnanlı askerlere saldırdı.
  • 15 Mayıs 1983’te Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nde görev yapan İtalyan askerlerine baskın düzenlendi.
  • 16 Mart 1983’te ABD askerlerine saldırıda bulundular.
  • 9 Nisan 1983’te Fransız askerlerine saldırı düzenlediler.
  • 18 Nisan 1983’te ABD’nin Beyrut Büyükelçiliğinde bomba yüklü otomobil ile saldırı düzenlendi. Patlayan bombayla aralarında CIA ileri gelenlerinden Robert Annes’in de bulunduğu 9 istihbaratçı ve 63 kişi hayatını kaybetti.
  • 23 Ekim 1983’te ABD Deniz Piyadelerine bombalı kamyonla saldırı düzenlendi. Kasım 1983’te İsrail’e ait bir askeri bina kundaklandı.
  • 17 Ocak 1984’te Beyrut Amerikan Üniversite’sinin Rektörü Malcolm Kerr kaçırıldı. Bu eylemi peşi sıra başlayan yabancıları kaçırma eylemleri izledi.
  • Haziran 1985’te 847 sefer sayılı TWA yolcu uçağının kaçırılması ve içindeki yolculardan Robert Stethem adlı deniz komandosunun öldürülmesi.

1985 yılında yapılan Hizbullah’ın ilk genel kurulunda alınan kararlar, Hizbullah Liderlerinin açıklamalarına göre ve Açık Mektup ile beraber Hizbullah’ın Lübnan’da ulaşmak isteği hedefler şöyledir:

İsrail'in varlığının tamamen sona ermesi ve bunun ilk adımı olarak Lübnan'dan tamamen çekilmesi. Amerika, Fransa ve müttefiklerinin Lübnan'da tamamen çekilmesi, tüm emperyalist müdahalelerin sona ermesi, Falanjistler mahkemede hesap vermesi ve Lübnan halkının kendi geleceğini belirlemede tam ve özgür iradeyle hareket etmesi. İsrail saldırılarına ve suikastlerine karşı direnişi sağlamak, İsrail işgaline karşı Lübnan halkını eğitmek ve onlara yardımda bulunmak; tıbbi yardımlarda bulunmak, savaştan zarar gören halka sağlık hizmetini götürmek ve İhtiyaç sahibi ailelerin çocuklarını okutmak, yetimlerini gözetmek.

KAYNAKLAR:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2428461

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/144652

https://www.21yyte.org/assets/uploads/files/21yy-rapor-16-pdf_18062013.pdf

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/735555

https://www.gzt.com/