İkinci Dünya Savaşı ve Sonuçları

Birinci Dünya Savaşı'nın etkisini hâlâ atlatamayan bir Avrupa başka bir savaşı daha kaldıramadı.

Birinci Dünya Savaşı’nın sebep olduğu yıkımın üzerine hem kayıp vermiş hem de galip çıkmış ülkelerin kendine gelmeleri zaman aldı. Kayıp vermiş ve uzun bir süre kendini kalkındırmayı başaramamış olan Almanya, ya da o zamanların Weimar Cumhuriyeti, bu kaybı çok derinden yaşadığı ve Birinci Dünya Savaşı’na kesin kazanırım diye girdiğinden dolayı bu yenilgiyi kendine yedirememişti. Birinci Dünya Savaşı'nın bitiminden 21 yıl sonra bütün dünyayı sarsan bir savaş daha yaşandı. 1939-1945 yılları arasında yaşanan İkinci Dünya Savaşı, hiç beklenmeyen bir şekilde Birinci Dünya Savaşı'ndan daha kanlı olmuştur ve daha uzun sürmüştür. 40-50 milyon insanın hayatını kaybettiği bu savaş bugüne kadar Dünya’nın en çok kan dökülen savaşlarından biri olarak bilinir.  

1939’da Polonya’yı işgal edip ele geçirmeyi planlayan diktatör Adolf Hitler ile başlamıştı her şey. Böyle bir saldırı durumunda Fransa ve İngiltere’nin askeri desteğini alacağından emin olan Polonya arkasındaki destekten güç alarak Almanya’nın bu planının aynı Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi yenilgi ile sonuçlanacağını düşünüyordu. Hitler’in planı Polonya’yı işgal etmek olsa da ondan önce Sovyetler Birliği’nin batıdaki komşularının işgale uğramasına baş kaldıramayacak bir durumda olması gerekiyordu. 1939’un ağustos ayında Moskova’da imzalanan Alman-Sovyet antlaşmasıyla birlikte Almanya ve Sovyetler Birliği gizlice Polonya’nın ikisi arasında paylaştırılmasına karar verdi.  

Antlaşmadan gücünü almış olan Hitler, ağustos sonunda Polonya’yı işgal etme planını yürürlüğe koyar fakat Sovyetlerle antlaşmayı imzaladığı zaman Polonya da İngiltere ile bir yardımlaşma antlaşması yapar ve bu antlaşma dolayısıyla Hitler planını biraz ertelemek zorunda kalır. Batının onu dizginleme gayretlerine rağmen Hitler hâlâ planını gerçekleştirmeye kararlıdır.  

31 Ağustos’ta Hitler Polonya’yı işgal emri verir. Bundan sonra Almanya Polonya’yı işgale başlar. Bu emir ile birlikte Polonya ile birlik kuran İngiltere ve Fransa, Almanya’ya resmen savaş ilan eder. 31 Ağustos 1939 günü resmi olarak İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı ilan edilir. 

İkinci Dünya Savaşı’nın çıktığı zamanda endüstriyel, askeri ve popülasyon olarak üstün olan birlikler İngiltere, Fransa ve Polonya olsa da Alman askerlerinin eğitimi ve disiplininden dolayı zamanın en etkili ve verimli ordusuna Almanlar sahiptir. Savaşta bunların yanı sıra Almanya’nın silah gücü de İngiltere, Fransa ve Polonya’nınkinden daha fazlaydı. İngiltere, Fransa ve Polonya sadece Birinci Dünya Savaşı’nda kullandığı silahlardan biraz daha fazla silah elde ederken Almanya’nın makineli silahları, tüfekleri ve tankları onların rezervuarlarından kat kat daha fazlaydı. Bunun yanında Almanya’nın diğer bir avantajı ise hava gücüydü.  

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra asıl gücün tank ve uçak gücünde olduğunu anlayan Almanya, eğer topluca tanklarla sürpriz bir atak yaparsa açık bir arazide her türlü siper sistemini yıkabileceğini öğrenmişti Cambrai ve Amiens savaşıyla birlikte. İkinci Dünya Savaşı’nda ise bunun tam tersi olmuştu. Fransa ve İngiltere tanklarını ve güçlerini seyrek olarak dizmişken Almanya büyük tank formasyonları geliştiriyordu. 1918’den 1939’a kadar teknolojinin de gelişmesiyle bu iki savaş arasında büyük bir açık vardı.  

Almanların hava savaş birimi olan Luftwaffe, Polonya’nın tren yolları sistemini tamamen yok etmiş ve daha görevini yerine getirmeden Polonya’nın hava kuvvetlerini geri püskürtmüştür. Luftwaffe Polonya’da terör estirmiş ve bir sürü şehir, köprü, yol ve benzeri yeri harap etmiştir.  

Polonya başkomutanı Marshal Edward Rydz-Śmigły güney-doğuya geri çekilmelerini emrettiğinde Alman ordusu çoktan Polonya’nın batı tarafını sarmalamış ve doğusuna da giriş yapmıştı. Sovyet kuvvetleri de Polonya’ya doğudan giriş yaptığında Polonya hükümeti Romanya kıyısını geçmiştir sürgün edilirken. Polonya’da direnen son ordu da işlevini kaybettiğinde Almanlar 700,000 kişiyi esir aldı. Bununla birlikte Polonya tamamen ele geçirilmişti ve Sovyetler ile Almanya arasında paylaştırılmaya hazırdı. 

Hitler'in İskandinavya hakkında düşüncesi değişince, Norveç’in tarafsız kalması fikrine karşı çıkmayacakken bu değişimler sonra bu fikre saygı gösteremeyeceğini anlayıp Norveç’i işgal etme kararı aldı. İngilizlerin Norveç’e giriş planları ertelenince ortaya tamamen bir kargaşa çıktı. Fransa ve İngiltere’nin argümanları yüzünden bütün planlar ertelenmek zorunda kalmıştır ve Almanya onlardan önce Norveç’e giriş yapmıştır. Hitler yaklaşık 300,000 birlik ile Norveç’e garnizon kurmuştur. Fakat Norveç’e olanlar aslında daha başlangıç olacak ve Hitler Benelüks ülkelerini işgal ettiğinde İngiltere ve Fransa’da bütün düzen sarsılacaktır.  

Hitler Polonya’ya saldırdığında savaşa hazır olmayan İtalya, Fransa fiilen çöktükten sonra Almanya ile Çelik Paktı’nı yürürlüğe koymanın vakti geldiğini anladı. 1940’ın haziran ayında İtalya da İngiltere ve Fransa’ya resmi olarak savaş açtı.  

Fransa’nın çöküşüyle birlikte Hitler’in hedefi İngiltere’ydi. İngiltere beklenmedik bir şekilde direniş gösterince Hitler yönünü Balkanlar’a çevirdi. Almanya’nın planı, Almanya’dan başlayarak bütün Avrupa’ya yayılacak şekilde bir üstünlük kurmaktı. Bu üstünlüğü Dünya çapına yaymak da diğer adımdı. Sovyetler Birliği ile antlaşma yapmasına rağmen her zamanki planı Sovyet rejimini bozup Sovyetleri ele geçirmek ve onların üzerinden Yahudileri yok etmekti.  

Avrupa’da savaş başladığında, Asya’da Japonya ve Çin arasında bir savaş yaşanıyordu. Japonlar bir sürü galibiyet almalarına rağmen Çin ile arasındaki savaşı sonlandırmıyordu. İngiltere ve Fransa’nın Almanya’ya karşı açtığı savaşta Güneydoğu Asya ve Pasifik’te Japonya’ya olan bağlılığı arttığında, Japonya’nın çoğu askeri gücü hâlâ Çin ile savaşıyordu. Japonya’nın Çin’deki askeri girişimlerinden dolayı da Japonya’nın askeri gücü oldukça kısıtlandı. Bunun yanı sıra Japonya’nın Amerika Birleşik Devletleri ile bir barış yapamaması dolayısıyla da Pearl Harbor saldırısı yaşanmıştır.  

Stalingrad savaşı İkinci Dünya Savaşı’nda tamamen bir dönüm noktası olmuştur. Almanlar ve Sovyetler arasındaki askeri birlik mücadelesi konusunda beklenmedik bir olayın yaşandığı bu savaş Almanya’nın çoğu rezervuarını kullanmış olmakla kalmayıp iki orduyu tamamen ortadan kaldırmış ve Almanların prestijli savaş makinelerini işlevsiz gibi göstermiştir. Bu yenilgi Hitler’i hayal dünyasından gerçek dünyaya geri getirmiş ve daha fazla kayıp vermeden Kafkasya’dan çekilmenin en iyisi olacağını göstermiştir.  

Almanya egemen olduğu çoğu Avrupa ülkesinde 7.500.000 civarında kişiyi zorla köle işçilerine dönüştürdü. Alman kurallarının yürürlükte olduğu veya Alman etkisinin belirleyici olduğu tüm Avrupa'daki Yahudi halkının fiziksel olarak yok edilmesinin Yahudi sorununun tek çözümü olduğunu düşünüyordu Hitler. Bu görüşe dayanarak 1941’de Sovyetler Birliği’nin ele geçirilmesiyle birlikte fethedilen Sovyet topraklarındaki Yahudileri vurma emri verildi. Sadece birkaç ayda 1.400.000 Yahudi hayatını kaybetti. 1942’de yapılan Nazi konferansından sonra Yahudiler sınır dışı edilerek Polonya’nın doğusundaki Nazi toplama kamplarında ya öldürülmüş ya da ölene kadar köle gibi çalıştırılmıştır. Nazi Almanya’sının bu zulümleri sonrası birçok yeraltı direniş kulübü kurulmuştur. Özellikle Sovyetler Birliği'nin yeraltı direnci önemli birliklerden biriydi çünkü Alman ordularının Kızıl Ordu ile savaşmaya devam ettiği cephelerin arkasında işlev görüyorlardı.  

Hitler’in, İngiltere ve Fransa’nın Avrupa’ya bir şekilde yeniden girmesine karşı koyduğu en büyük stratejik dezavantajı, Fransa’nın batı sahilinden Yunanistan’ın doğu kıyılarına kadar Almanya’nın geniş bir kesiminde uzanmaktadır. Müttefiklerin bir sonraki vuruşuna nerede vuracağını ölçmesi zor oldu. İngiltere’nin en büyük stratejik avantajı, geniş alternatif hedef seçeneği ve üstün deniz gücüyle dikkat dağıtma gücüydü. Hitler, İngiltere kıyılarından gelen bir çapraz kanal işgaline karşı her zaman korunmak zorunda kalmakla birlikte, Kuzey Afrika'daki Anglo-Amerikan ordularının İspanya ile Yunanistan arasında güney cephesi üzerinde herhangi bir yere inmesinden korkuyordu. 1942 yılı sonlarından itibaren Hitler tarafından belirlenen Alman stratejisinde, Almanya'nın kontrolü altındaki geniş alanı koruma amaçlı bir strateji ortaya çıkmıştır. Gelecekte Doğu Cephesi'ne karşı gelebilecek Sovyetlerden bir hamleye ve aynı zamanda güneyden ve batıdan gelebilecek olan İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri saldırılarına karşı bir plan yapmıştı. Ordularını sabit tutma stratejisi Hitler tarafından kolayca halledildi çünkü komutanlar ve üst konumdaki şahıslar Hitler’in bir emri ile yerlerini kaybetmekten ve belki de daha da kötü hâllere düşmekten korkuyorlardı.  

Bu vahim olaylar sonucunda Hitler’in davranışları yüzünden dehşete kapılmış ve Nazi rejiminin sonuçlarından hoşnut olmayan muhafazakâr fakat Nazi yanlısı olmayan sivil rütbe sahipleri ve ordu subayları kendileri gizli bir muhalefet kurmuştur.  

Müttefiklerin Almanya'ya karşı düzenlediği stratejik hava saldırıları 1944'ün ilk aylarında maksimum verimliliğe ulaşmaya başlamıştır. Gerek Amerikan hava kuvvetleri gerek İngiliz ve İtalyan kuvvetleri sayıca artırıldı ve bu alanda teknik yeterlilikte ilerleme kaydedildi. Müttefik devletler, 1943 yılının sonuna kadar tek başına 700 uçak saldırısı düzenleyip 1944'in başlarında doğru ise 1,000 bomba saldırısı yapılabiliyordu. Bu arada, savaş uçağı üretimi düşerken Luftwaffe'ın direnci neredeyse hiçe düştü ve geri kalan eğitimli pilotların çoğu da hava savaşında hayatını kaybetti. 

Roosevelt'in Stalin ve Churchill ile son görüşmesi Kırım'ın Yalıta kentinde, 4–11 Şubat 1945 tarihleri arasında gerçekleşti. Konferans, Polonya sorununu tartışmasıyla hatırlanıyor. Batı Müttefik liderleri, Londra'daki Polonya hükümetine verdikleri desteği terk ederek, Lublin komitesinin özgür seçimler yapabilecek duruma gelmesine kadar geçici bir ulusal birliğin oluşturulması gerektiği konusunda anlaştılar. 

Kara kuvvetleri Almanya'ya son saldırıya hazır olmadan önce, batı müttefikleri hava bombardımanlarını yoğunlaştırdılar. Bu baskınların nedeni Doğu Cephesi'nin Almanya'nın savunması için önemli bir iletişim merkezini yok ederek Sovyet ilerlemesini desteklemekti ancak baskınlar, Kızıl Ordu'na askerî açıdan yardım etmedi ve Avrupa'nın şehirlerinden birinin büyük kısmını ortadan kaldırıp 25,000'e kadar kişiyi öldürdü. 

Hitler, mutsuz ve umutsuzluğa düşmüş bir biçimde Eva Braun ile evlendi ve 30 Nisan gecesi gelişen Sovyet askerlerinin onun sığınak kompleksinden birkaç kilometre uzakta olması nedeniyle intihar etti; bedeni bahçede yakıldı. Hitler'in ardından gelen Dönitz'in stratejisi, başkentten kaçan sivillerin ve Alman askerlerinin mümkün olduğu kadar kârlı çıkmasını sağlamaktı. Teslim olduğu süre içinde 1.800.000 Alman askeri İngiltere-ABD kontrol bölgesine nakledildi. Bunun üzerine Avrupa'nın kuzeybatısındaki Alman güçleri teslim oldu. 8 Mayıs 1945'te gece yarısı Avrupa'daki savaş resmen sona erdi. 

Hiroşima'nın imha haberi Tokyo'yu sarstı. Japon hükümetinin pek çok üyesi Nagazaki saldırısından sonra yeni Müttefik silahın gücünün altında kalacak durumdaydı. Bunun üzerine 8 Ağustos'ta Amerika, Japonya'ya karşı savaş ilan etti. Bu gelişmelerin sonucunda, Japon hükümeti imparatorun hükümdar olarak pozisyonu zarar görmediği sürece Potsdam Deklarasyonu’nun şartlarını kabul edeceğini duyurdu ve resmen savaştan geri çekildi. Bu son resmi çekilmeyle birlikte İkinci Dünya Savaşı son buldu. 

Bu savaş sonrası birçok insan hayatını kaybetmiş olmasına rağmen sadece Amerikan ve İngilizler savaşta yaralanan, hayatını kaybeden ve esir düşenlerin sayısını tam olarak kaydedebilmiştir. Diğer uluslar için rakamlar tamamen kabaca tahminlerdir. En ağır insan kayıpları, Polonya'nın savaş öncesi nüfusunun belki de yüzde 20'sini, Yugoslavya'nın ve Sovyetler Birliği'nin yüzde 10 civarında kaybettiği Doğu Avrupa'da meydana geldi. Almanya’nın doğu kıyılarında hayatını kaybeden insan sayısı sadece biraz daha azdı bu oranlara kıyasla.  

1945 yılında Batı Avrupa ülkelerinin ekonomileri neredeyse tamamen felç durumdaydı. Doğu Avrupa'da yıkım daha da kötüydü. Polonya, yıkılmış binalarının yüzde 30'unun yanı sıra okullarının, bilimsel kurumlarının ve kamu idaresi tesislerinin yüzde 60'ının, tarım arazilerinin yüzde 30-35'inin ve madenlerinin, elektrik gücünün ve sanayilerinin yüzde 32'sinin yıkıldığını bildirdi. Yugoslavya, konutlarının yüzde 20'sinin yıkıldığını bildirdi. Amerika’nın düzenlediği anketten sonra, Almanya'nın en büyük kentlerinin 49'unun yok edildiğini veya ciddi hasar gördüğünü ortaya çıktı. Merkezi iş bölgeleri çöplüklere dönmüş ve geriye yıkık bir harabenin yanında kalan banliyöleri bırakmıştı. Milyonlarca Avrupalı evsiz kalmıştı. Yaklaşık 21.000.000 bin mülteci kaydedilmişti ve bunların yarısından fazlası zorla çalıştırılmak için evlerinden sınır dışı edilen yerlerinden edilmiş kişiler olduğu ortaya çıkmıştı. Amerika’nın yaptığı anket Japonya ile Almanya'daki şehirlerarası merkezlerin zararının benzer olduğunu ortaya çıktı. Toplam olarak, 66 Japon kentinin inşa edilen alanlarının yüzde 40'i yıkıldı ve Japonya'nın tüm kentsel nüfusunun yaklaşık yüzde 30'i evlerini ve pek çok mülklerini kaybetti. Hiroşima ve Nagazaki atom patlaması ve radyasyonunun verdiği kalıcı bir zarara maruz kaldı. 

Savaş 1930'ların sonlarında başladığında, dünya nüfusu yaklaşık 2 milyardı. On yıldan kısa bir süre içinde bu savaş 80 milyon kişinin ölümüne yol açarak tüm dünyanın yaklaşık yüzde 4'ünü öldürdü.  

Siyasi ve coğrafi sınırların yeniden çizilmesi önemli bir gelişme oldu. Almanya'nın Doğu'da önemli bir kısımda toprak kaybetmesiyle Polonya batıya taşındı. Finlandiya ve Avusturya tarafsız kalma şartıyla bağımsızlıklarını ellerine aldılar. 

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle bazı Avrupa ülkeleri Varşova Paktı’nı imzaladılar. Bu antlaşma Sosyalist ülkeler arasında imzalanan karşılıklı dostluk ve askeri yardım özelliği taşıyan bir belgedir. Batı devletlerinin 1949’da NATO’ya katılmalarıyla birlikte Doğu Ülkeleri, Sovyetler Birliğinin önderlik yaptığı Varşova paktını oluşturdular. Varşova paktı sone erene kadar yönetimi Sovyetler Birliğinin elindeydi. Paktın amacı NATO güçlerine karşı birbirine destek olmaktı. 

Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye bazı uluslar 1949 yılında kendi aralarında yeni bir birleşme ve dayanışma örgütü kurdular. Bu örgütü Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Fransa, İngiltere, İzlanda, Hollanda, Belçika, İtalya, Danimarka, Norveç ve Portekiz kurdu. Üye ülkeler tarafından savunma amacı ile kurulmuş olan bir örgüttür. Üye devletlerin birinin saldırıya uğraması durumunda öbürleri saldırgan ülkeye karşı iş birliği içinde savaşmayı kabul etmişlerdir. Üye devletler birbirlerini korur ve kollarlar. Bu amaçla iş birliği yaparlar. NATO’nun amacı; barış düzenini uluslararası güvenliği, sosyal gelişmeyi, üye ulusların özgürlüğünü korumaktır. 

İkinci Dünya Savaşı sırasında ortak Nazi tehdidine karşı kurulan koalisyon, Almanya yenildikten hemen sonra dağılmaya yüz tuttu. Savaş devam ederken gerçekleşen konferanslarda, savaş sonrası Avrupa ve dünya düzeni konusunda temel ilkeler üzerinde anlaşmış olmasına rağmen Amerika ve Sovyetler Birliği’nin birbirlerine karşı tutumlarında çok önemli farklılıklar ortaya çıktı. Almanya ve Polonya’nın savaş sonrası durumunu ve toprak durumu tartışılırken Amerika ve Sovyetlerin fikirleri birbirine tamamen zıttı. Bu zıtlıklar Kore Savaşı’ndan sonraki güç gösterilerinden sonra Soğuk Savaş’ın başlangıcını oluşturmuştur. Bu savaş Sovyetler Birliği’nin sonunu getirecek ve Rusların liberal demokrasi dönemini başlatacaktır.  

Bu savaşın sonu aynı zamanda sömürgeciliğin de sonunu getirecektir. İkinci Dünya Savaşı’nın son bulmasıyla kolonileşme düşüşe geçmiştir ve koloni devletlerin çoğu bağımsızlığını almıştır.