İlhama Açık Olmak Üzerine
Yapmak ve bırakmak arasında bir yerlerde.
Yeni şeylere yer açmak için bu yenilikleri yerleştirebileceğimiz boş alanlara ihtiyaç duyarız. Hâlihazırda su ile dolu olan bir bardağa daha fazla su ekleyemeyiz değil mi? Eğer ekleyecek olursakta suyun taşmasını göze almışızdır demektir.
Süreklilik hâlinde çalışmaya odaklanmak, verimlilik açısından bir eminlik hâli sağlasa da tek yöne karşı geliştirilmiş aşırı odak diğer ihtimallerden akacak olan ilhamı köreltebilir.
İlham, yaratıcılık için bir anahtar niteliğindedir. Spontane olarak gelişen koşulların içerisinde alevlenir. Planlı ve programlı bir şekilde ilerlemek her ne kadar güven verici olsa da, fazlaca rutine bağlandığımız durumlar tatmin olmuş hissetme hâlimizin önüne geçebilir.
Günün sonuna geldiğimizde yapılacaklar listemizi tamamlamış olmak zihinsel bir haz sağlayabilir. Fakat yeni fikirlere ihtiyaç duyduğumuz alanlar ile ilgileniyorsak, anların içerisinde kazanılacak vizyonların, bir görevin daha üzerini çizmekten daha doyurucu hissettireceğini düşünüyorum.
Edison'un, ampülü bulma hikâyesindeki vurucu bir ilham anını, sizlere hatırlatmak istiyorum. Tüm ekiple beraber aralıksız bir şekilde her yöntemin denendiği, yoğun emek içeren bir süreç yaşanırken, eksik kalan tek parçanın bir türlü bulunamıyor oluşu projeye olan inancın tükenmesine sebep olmuştu. Edison, vazgeçme noktasına gelmişti. Çünkü aklına gelen her türden materyali denediğine inanıyordu. Ta ki, yazı yazmak için oturduğu masasının başında; ampülü icat etmek fikrinden tamamen vazgeçtiği ana kadar.
O anda tutunduğu her bir fikri bırakmıştı. Tamamen vazgeçmişti. Ve belki de, farkında olmayarak boşluğun var olmasına izin vermişti. İlham, yakaladı o boşluk anını. Ve bugüne kadar üzerinde akıl ile birlikte çalışılan her şeyin, ihtiyaç duyduğu son dokunuşunu çıkarttı karşısına. Havadan süzülen bir iplik parçası. Edison, o anda vazgeçmeseydi. Şu anda ampülü kimin icat ettiğini konuşurduk acaba.
İlhamın nasıl çalıştığına dair muhteşem bir netlik kazandıran bu hikâye hepimize bir farkındalık katsın diye umuyorum. Belki de ara ara gökyüzüne bakıp şöyle düşünmekte yarar var; Olduğum yerde duruyorum ve hayat akmaya devam ediyor. Bu sadece bir farkındalık anı. Sonsuza kadar sürmek zorunda değil.
Yoğun çalışmalara orantılı olarak eşlik eden yoğun dinlenme aralıklarının bilincimize atacağı esneklik formatı, işlerin akışını sandığımızdan çok daha kolay bir hâle dönüştürebilir.
Gerekli görülen her detay için harekete geçildikten sonra birazcıkta akışa teslim edebilirsek emeklerimizi. Yaratılışta esas olan, denge prensibi; bizim için de çalışacaktır.