İlk Aşkın Ardından: Arabesk Temalar
Arabesk kültürünün kederli etkilerinden uzak durarak gençliği neşe ve coşkuyla yaşamak, hayatınızı daha anlamlı hem de daha neşeli kılmaz mı
Hepimiz doğar, büyür ve nihayetinde bu dünyadan göçeriz. Yaşamın bu temel döngüsü, hepimizin ortak kaderi. Ancak, bu döngülerin arasında, bir gün karşınıza çıkıveren, size eşlik edecek bir kadın belirir. Bazılarımız, ilk aşkla başladığı bu yolculuğu o ilk kadınla devam ettirirken, bazılarımız ise kendi gücüne tutunarak ya da zamanın rast getirdiği başka kadınlarla yol alır. Şimdi, sizi ilk gençlik yıllarınıza götürmek istiyorum. Ergenlik döneminin o karmaşık duygularını, artık olgunlaşmış zihinlerimizle bir kez daha gözden geçirelim. O ilk ayrılığa, bir kadının sizi ilk kez sevdiği ve ilk kez terk ettiği o unutulmaz günlere dönelim.
İlk sevgililer, her zaman bir dramın kaynağı olmuştur. Bunun nedeni, ilk kez çekirdek ailenizin dışında, bir başka insanın - özellikle de bir kadının - size değer verdiğini hissetmektir. Bu duygu, genç bir çocuğa kendini o kadar özel hissettirir ki, bu hisse kapıldığınızda hareketlerinizden yüz ifadelerinize kadar tüm davranışlarınız değişir. Bir anda, başka biri için önemli olmanın ağırlığıyla, çocukluğun saf ve endişesiz dünyası geride kalır.
Bu hisler, ergenliğin yoğun duygu durum karmaşasıyla birleştiğinde ise zaman zaman büyük bir dramaya, hatta bir felakete dönüşebilir. İşte bu yüzden, ergenlik dönemi, insan yaşamının en tuhaf ve bir o kadar da tehlikeli evrelerinden biridir. Duyguların zirvede olduğu, aklın ise henüz tam anlamıyla oturmadığı bu dönemde, sevgi ve ayrılık kavramları genç bir ruh için büyük sarsıntılara neden olabilir. İlk kez değer görmenin büyüsü, ilk kez terk edilmenin acısıyla birleştiğinde, ergenlik yılları, geriye dönüp baktığımızda hem en unutulmaz hem de en sarsıcı anılarla dolu bir dönem olarak kalır. Bir nevi o terk ediliş, hayatın size vurduğu ilk tokatlardan biridir.
Bu ilk tokat, memleketimizde adeta buğday başağı gibi biten, sürekli iyi bir şeymiş gibi sunulan arabesk temalı filmler ve müziklerle birleşince, daha da derinleşir. Şimdi düşünelim; içimizde tabulaşmış bu kavramları bir kez olsun yıkıp, yeniden değerlendirelim. Memlekette adeta tapınılan bu tür, gerçekten bu kadar kutsallaştırmaya değer mi? Gelin, bir de buna göz atalım.
Bu tarzda yazılmış herhangi bir şarkının sözlerini açıp okuyun. Hangisi olursa olsun fark etmez. Şarkıların sözlerine baktığınızda, genellikle kahroluş, terk edilme, aldatılma, fakirlik, eziklik ve çaresizlik gibi duygular işlenir. Sözler genellikle şu kurguyla şekillenir: Hayatının aşkını bulmak tek amacındır. Ancak bu aşk, seni terk eder veya sana karşılık vermez. Aldatılmanın nedeni genellikle maddi sıkıntılardır. Bu durumda umutsuzluğa kapılır ve yıllar boyunca aşk acısı çekersin. Tek çare olarak alkol önerilir. Alkol, acının hafiflemesine yardımcı oluyormuş gibi gösterilir ama gerçekte acın asla bitmez.
Bu tür kurgularda kadın hep metalaştırılır. Kadınlar, paraya ve güce tapan, zekasını kötüye kullanan, hatta sevgiye rağmen aldatan figürler olarak resmedilir. Erkek karakterler ise yoksul, acı çeken, sürekli aldatılacak ve başkasını asla sevemeyecek biri olarak tasvir edilir. Zorluklarla karşılaştığında, sadece fiziki anlamda kavga ederek mücadele etmesi gerektiği, aklını kullanmaması gerektiği izlenimi verilir.
Zihnimiz, uzun süre maruz kaldığı düşünce kalıplarını benimseyerek, onları gerçek hayatta varmış gibi algılamamıza sebep olabilir. Bu nedenle uzun süre bu müzik tarzını dinlediğinizde kendinizi mutsuz ve kederli hissedebilirsiniz. Benzer şekilde, aynı temaya sahip filmler de bulunur. Kurgu genellikle değişmez; filmlerde de benzer temalar işlenir. Örneğin, kadın karakter genellikle pavyonda çalışır ve fiziksel olarak çekici olmalıdır. Pavyonda veya gazinoda şarkı söylerken, onu dinleyen güçlü erkek karakter (mafya veya kabadayı gibi) ona aşık olur ama geçmişiyle yüzleşemez. Bu temada kadın karakter genellikle şiddet görür ve cinsel sömürüye maruz kalır. Tek kurtuluşu, bu tür ortamlardan onu kurtaracak olan güçlü erkek karakterin müdahalesi gibi gösterilir. (Kahraman-Kurtarıcı arama)
Çocukken bu türde yüzlerce filme maruz kaldık. İsimlerini bu yazıyı okurken aklınızda tek tek sıraladığınızı biliyorum; çünkü yazarken ben de aynısını yapıyorum. Yeşilçam'ın bu arabesk yapılarındaki filmlerin çoğunda bu tür alt metinler bulunmaktadır.
Cahil ve bilinçsiz olduğunu bilmeyen bir insanın, pavyonda içip şarkı söyleyen kadınlara hayranlıkla bakması ya da bir konserde kendini jiletlemesi, bir şarkıcının adını jiletle koluna yazması gibi olaylar, hep bu arabesk temaların eseridir. Pavyondaki kadın Chopin veya Bach çalmadığına göre, izlediğimiz arabesk film veya dizi "Esaretin Bedeli", "Prison Break" olmadığına göre, yolumuz hep aynı yere çıkar.
Acıdan beslenen bu tür, sizleri de kedere boğar, sizi olmadığınız ya da olmak istemediğiniz birine dönüştürebilir. Oysa, acıyı yenmenin en iyi yolu, daha fazla acıya saplanmak değil; başka bir uğraşla ya da neşeli bir anın peşine düşerek bu duyguların üstünde durmamaktır. Elbette, hepimizin dağıttığı, saçmaladığı anlar vardır, ama önemli olan, bu anların ardından toparlanabilmektir.
Gençliği, şehrin varoşlarında ya da taşranın kahvehanelerinde değil, şehrin en işlek caddelerinde, sayfiye beldelerinin sahilinde yaşamak gerekir. Dağıtmak; belki el ele tutuşup birlikte sokaklarda gezinmektir, belki bir eyleme katılmaktır (ki ben bunu tercih etmiştim :) ). Belki bir gitarın tellerine dokunmaktır ya da sinema salonunun loşluğunda ilk öpücüğü paylaşmaktır. Gençliği dolu dolu, ama neşeyle ve coşkuyla dağıtarak yaşamak gerekir. Emin olun, elinde tespih sallayıp çakma eşofman giyen tiplerden çok daha mutlu olursunuz. Böylelikle, geleceğinizi de daha güzel inşa edersiniz. Belki bugün elini tuttuğunuz o kız ileride yanınızda olmayacak, ama onunla birlikte yaşadığınız anılar, size ileride nasıl sağlıklı bir ilişki inşa edeceğinizi öğretmiş olacak.
Kısacası, arkadaşlar, arabesk temalardan uzak durup gençliği neşeyle yaşamak gerekir. Hayatın acılarını kedere saplanarak değil mutlu olmaya çalışarak yenebiliriz.
-Ataol Behramoğlu