İlk Müslüman Kadın Tiyatrocu: Afife Jale
Tüm zorluklara rağmen yılmayan, her şeyi göze alan ve tutkusundan vazgeçmeyen Afife Jale'nin hikâyesi.
Osmanlı'nın sahne sanatlarında müslüman kadınların yer alması çok zorlu olmuştur ve uzun zaman almıştır. Kadın rollerini genelde zenne adı verilen tiplemelerle erkek oyuncular üstlenmiştir. Bu inadı kıran ve müslüman Türk kadınların sahnede yer almasını sağlayan kişi Afife Jale olmuştur. Tüm zorluklara rağmen ilk adımı atmış, çok hırpalanmış, fakat başarıyla amacına ulaşmıştır. 1902 yılında İstanbul'da gözlerini açan güzel sanatçı, çocukluğundan beri tiyatroya ilgi duymuş ve her fırsatta doktor dedesi Sait Paşa'yı şehre gelen oyunlara gitmek için ikna etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı ile kadınlar yavaş yavaş sosyal yaşamın içerisinde yer almaya başlamıştır. Farklı alanlarda iş hayatına girmişlerdir. Kadınların gittikçe yerinin arttığı bu dönemde Darülbedayi kadınların da talebe olarak alınacağına dair bir haber yayınlamıştır. Bu haberi alan ve Darülbedayi'ye başvuran kadınlardan seçme yapılmış, onlara birer kitap verip bir kısmını sesli bir şekilde okumaları istenmiştir. Bu şekilde kadınların seslerini ve sanata yatkınlıklarını görmek istemişlerdir.
O sene Darülbedayi'ye beş kadın oyuncu alınmıştır. Bunlardan birisi de Afife Jale olmuştur. Fakat ne yazık ki bu beş kadından yalnızca ikisi devam etmiştir: Afife ve Beyza. Afife'nin ilk oyunu Hüseyin Suat'ın Yamalar isimli oyunu olmuştur. Emel rolünü oynayacak Ermeni asıllı oyuncu Eliza o dönem Darülbedayi'den ayrılmış ve Emel rolü boş kalmıştır. Boş kalan bu rol içinse sadece Afife düşünülmüştür. Bu oyunla birlikte ilk kez bir Türk kızı Türk tiyatrosunda sahneye çıkmıştır. Afife bu ve bundan sonra gelecek her oyunu için sahnede Jale takma adını kullanmıştır. Afife o kadar ilgi çekmiş ve beğenilmiştir ki tekrar sahneye çıkacağı duyurulunca salonda tek bir boş koltuk dahi kalmamıştır.
Afife'nin sahneye ilk çıktığından beri üç haftada üç farklı oyunda rol almıştır. Hayallerini süsyelen o hayatı artık yaşamaya başlamıştır. Bu sırada Afife'nin başına hiç tahmin edemeyeceği olaylar gelmiş, sırf Türk ve tiyatro oyuncusu olduğu için kaçırılmış ve polisler peşine düşmüştür. Neyse ki bunların hiçbiri Afife'nin yılmasına izin vermemiştir.
Babası Afife'nin tiyatro sanatçısı olmasına tamamen karşı çıkmıştır, bu durum evden ayrılmasına sebep olmuştur. Bu sırada Darülbedayi'den çıkarılan sanatçı, Burhaneddin Kumpanyası'nda sahne almaya başlamıştır. Burada birçok genç kadını sahneye çıkmaları için ikna etmeyi başarmıştır.
Gittiği bir konserde, hayat arkadaşı olacak Selahattin Pınar ile tanışan Afife, 1929 yılında evlenmiş ve evlilikleri boyunca da sahneden uzak kalmıştır. Selahattin Pınar'ın Sevdim O Zalim Kadını, Anladım Sevmeyeceksin Beni Sen Nazlı Çiçek gibi şarkılarını Afife için yazdığı söylenir.
Çektiği sıkıntılar yüzünden asla kesilmeyen baş ağrıları çeken Afife morfin almaya başlamış ve iyi geldiğini fark edince sonu gelmeyen bir yola girmiştir. Afife'nin keskin baş ağrılarıyla boğuştuğu ve sahneden uzaklaştığı dönemde sahne yasağı kalkmıştır. Kocası da sahnelere dönmesini desteklemişti fakat artık Afife istemiyordu. Morfin bağımlılığı onu en büyük tutkusundan dahi mahrum bırakıyordu.
Bağımlılığından kurtulmak isteyen fakat başaramayan Afife yardım almaya başlamıştı. Çok çabalayan güzel sanatçı ne yazık ki başaramadı. 1941 yılında tedavi aldığı hastanede hayata gözlerini yumdu.
Yapı Kredi tarafından, 1997 yılından beri anısına Afife Tiyaro Ödülleri düzenlenmektedir. Selahattin Pınar'la olan evliliği de Can Dündar tarafından 2003 yılında çekilen Yüzyılın Aşkları: Afife ve Selahattin belgeseline konu olmuştur.
Afife Jale'nin hayatı hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz Osman Balcıgil/ Nefesi Tutku Olan Kadın: Afife Jale kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.