İnsan Neden Biat Eder?

Biat kültürü ve psikolojik ve sosyolojik alt yapısı hakkında kısa bir çalışma

Üstünlük ve aşağılık insan psikolojisinde büyük yer kaplayan birbirinin karşıtı iki kavramdır. Türümüzün doğası gereği bazı insanlar biat etmeyi, bazı insanlar ise biat edilmeyi arzular. Bu durum 20. yüzyılda Freud tarafından sadizm ve mazoşizm olarak da tarif edilir. Bu iki insan tutumu arasındaki denge, sosyal dinamiklerinde oluşmasında büyük rol oynar.

Her iki gruba da uymayan insanlar elbette mevcuttur. Bu insanlar kendi topluluklarındaki otoriteye biat etmez ancak kendilerine biat eden bir güruh yoktur ya da henüz oluşmamıştır. Aslında sürüden ayrılmayı göze alan bir erkek aslanı anımsatırlar. Teşbihte hata olmaz ancak elbette bir avuç aslan ile milyonlarca kişilik insan topluluklarını kıyaslarken bir ayrıntıyı atlamamak gerek. Bir aslanın 10 kişilik bir gruptan ayrılıp kendi 10 kişilik grubunu kurması dünyanın en zor işi değildir. Ancak modern dünyada bir insanın alıp başını gitmesi çok zordur. Yeryüzünün çok büyük bir kısmı, zaten bir insan topluluğu tarafından işgal edilmiştir ve bu yüzden pratik olarak gideceği mantık dahilinde bir yer yoktur. Bu insanlar ya kendilerini toplumdan tamamen soyutlamak ya da birazdan tartışacağımız gibi kendi gruplarını kurmak için yaratıcı yöntemler bulmak zorundadır.

Peki modern dünyada insanların bu arkaik gruplaşma güdüsü nasıl tatmin olaabilir?

Halihazırda var olan daha büyük bir grubun içinde başka bir grup kurmak ve parazit misali varlığını sürdürmek bir seçenektir. Bu yönelimi ve sonuçlarını bir ulus olarak çok yakından tecrübe etme şansımız değil, şanslarımız oldu. Öyle ki bu parazitimsi grupların daha sonra kendilerini kapsayan gruba kafa tutabilecek seviyeye gelmesine şahit olduk. Fakat bu işi gerçek hayattan uzağa çekip Fight Club (Dövüş Kulübü) filminden örnek verebiliriz. Kulübün birinci kuralı kulüp hakkında konuşmamaktır. Kulübe katılan insanlar gerçek hayatta dışlanmış bireyler olarak hayatlarını sürdürmeye devam ederler. Ancak Kulüp toplandığında herkes daha rahat hissettikleri kulüp normlarıyla hareket etmeye geri döner.

Spoiler! Filmin sonuna doğru kulüp, birbirine vuran adamlardan bombalı saldırılar düzenleyen bir terör örgütüne evrilir.

Başka bir seçenek ise diğer grupların sahiplendiği bölgeler üzerinde çeşitli gerekçelerle hak iddia etmek, bu toprağı elde etmek ve yeni toplumu burada oluşturmaktır. Görece daha az yaygın olsa da örneklerine rastlanır. Bir tanesini beraber inceleyelim.

Tarikatlar

Peoples Temple

Yakın geçmişte kendi toprağını bir devletten satın alıp kendi toplumunu oluşturmayı deneyenler oldu. Jim Jones adlı tarikat lideri, Güney Amerika'da küçük bir ülke olan Guyana'da bir miktar toprak satın aldı. Jones ve peşine takılan bir grup insan Amerika'dan ayrılıp Guyana'daki bu yeni vatanlarına yerleşti. Peoples Temple Tarım Projesi olarak adlandırılan ancak yaygın olarak Jonestown adıyla bilinen bu komün, Jones'un liderliğinde büyüdü, popülerlik ve nüfus kazanarak gelişti. Ancak Jones'un madde kullanımı ve dengesiz ruh hali, liderliğindeki grup mensuplarına tuhaf zamanlar da yaşatıyordu. Bir gün Jones, herkesin toplanması için anons yaptı ve komünlerinin kuşatma altında olduğunu söyledi. Buna koşulsuz inanan komün halkı, 6 gün boyunca hayali bir kuşatma altındaki yerleşkelerini bütün gün silah başında ve tetikte bekleyerek savundu.

Tarikatın diğer grupalara bir zararı olmasa da liderin egzantrik tavırlarına kapılan grup mensupları için aynı şeyi söylemek zor. Tarikat mensuplarının kendi aralarında "devrimsel intihar" diye tabir ettikleri bir eylemle, çok büyük kısmı zor kullanılarak intihar etti veya ettirildi. Bir insanın sözlerine ve karizmasına kapılan 900'den fazla tarikat mensubu ve liderin de ölümü ile sonuçlanan bir insan öyküsü...

Manson Family

Aykırı bir tip olan Charles Manson tarafından kurulan, en kalabalık döneminde bile 100 kişiyi geçmeyen küçük nüfuslu bir tarikattır. Bu grup, Amerika genelinde, aralarında ünlü yonetmen Roman Polanski'nin hamile eşi Sharon Tate'in öldürülmesi de olmak üzere pek çok kanlı suça bulaşmıştır. Tarikat üyeleri Manson'a aşırı bağlılıklarıyla bilinir. Bunun nedeni Manson'un yüksek enerjisi ve karizması ile etrafında toplanan insanları manipüle edebilmesidir. Özellikle gruptaki kadınları kısa boyuna rağmen(!) cezbetmeyi ve manipüle etmeyi başarmıştır.

Aum Shinrikyo

Aum Shinrikyo, 1980'lerde Japonya'da Shoko Asahara tarafından kurulan bir dini tarikattır. Tarikat, hem Budist hem de Hindu öğretilerini, Yeni Çağ felsefesini ve Hristiyan eskatolojisini harmanlayarak kıyametçi bir inanç sistemi geliştirdi. Asahara, kendisini bir Mesih figürü olarak tanıttı ve üyelerine yaklaşan bir kıyamet senaryosuna hazırlanmaları gerektiğini söyledi. Tarikat, 1995 yılında Tokyo metrosunda sarin gazı saldırısı düzenleyerek dünya çapında ün kazandı. Bu saldırının ardındaki motivasyon, tarikatın dünya düzenini değiştirmek ve Asahara'nın öngördüğü yeni bir dünya düzenini kurmak istemesiydi. Asahara'ya yönelik, yaptığı ve yaptırdığı şeyler konusunda tarikat mensuplarından itiraz gelmemiştir. Onu çıkardıkları mertebe geri indirebilmeleri için fazla yüksektir.

Ülke Çapında

Monarşi

Bir insanın, ailesinden gelen bir mirasla güruhlara hakim olduğu bir yönetim şeklidir. Krala, sultana, şaha ya da imparatora bir biat üzerinden ilerler. Bazı durumlarda biat edenler biat ettikleri kişiyi hayatları boyunca görmezler. Kral bazen soylu kandan gelir, bazen tanrının yeryüzündeki gölgesi, bazense bizzat tanrılardan birisidir. Her halükarda tebanın koşulsuz bir bağlılık göstermesi normal olandır ve aksi cezalandırılır.

İdeolojik Bağlılık: Hitler ve Nazizm

Alman halkının çok büyük kısmı daha önce aklından bile geçirmediği fikirleri onaylamış ve gönülleriyle desteklemiştir. Çünkü kendi fikirlerini diğer insanlara dikte edebilen bir adam, milyonlarca insanı kendisinin "special one" olduğuna ikna etmiştir. Bundan sonrası çorap söküğü gibi gelir.

Neticede büyüyen nazi yanlısı güruh Almanya'da yönetimi eline aldı ve liderleri Adolf Hitler herkesin biat ettiği bir tanrının, milliyetçilik ve faşizm tanrısının yeryüzündeki gölgesi olan bir lidere dönüştü. Kendine bir baba arayan Alman halkı, Hitler'in yardımıyla Nazizmi bulmuş oldu.

Ötesi: İnanç Sistemleri

Dinler ve ideolojiler (bu iki kavramı aynı kefeye koymak çok da yanlış değildir) çoğu zaman ülke sınırlarını da aşarak uluslarası alanda aktif olabilen, yine biat etmeye dayanan yapılardır. Bir Yahudiyi kimse domuz yemesin diye zorlamaz. Ancak biat ettiği inanç sistemi ona bunu yapmamasını söyler. O da bunu kabullenir ve kendi fikri olmayan, dışarıdan alma bir fikiri kabullenmiş, boyun eğmiş olur.

Hıristiyanlıkta tanrı direkt olarak baba ya da "lord" olarak adlandırılır. Bütün inanç sistemi aslında bu baba figürünün etrafında inşa edilmiş bir hikayedir. Yeryüzünde bir baba yoktur, ancak oğlu İsa aracılığıyla ona biat etmesini bütün insanlıktan ister. Bugün en yaygın din olduğunu düşünürsek en fazla insanın otorite figürü olarak kabul ettiği şey Hıristiyan tanrısıdır diyebiliriz.

Psikolojik Analiz

Biat eden kişinin motivasyonu, baba figürü olmamak, bu sayede bir baba gibi oğulların nefretini üzerine çekmemek, belki de fenalıktan veya ölümden kaçınmaktır. İçten içe biat ettiği kişiyi hem taklitçilikle suçlar hem de cesaretine hayranlık besler.

Bu tipleme odak noktamız olduğundan analizi 5 başlık altında toplamanın doğru olduğunu düşünüyorum:

1. Güven Arayışı

İnsanlar, belirsizlik ve kaygı anlarında güven arayışında olurlar. Biat etmek, bir otorite (baba) figürünün ya da ideolojinin sunduğu güvenlik ve istikrar duygusunu sağlayabilir.

2. Kimlik ve Aidiyet:

Biat etmek, bireyin kendini bir grup ya da inanç sisteminin parçası olarak görmesini sağlar. Bu aidiyet duygusu, kimlik gelişimi ve sosyal bağlantılar kurma konusunda önemli olabilir.

3. Sosyal Onay ve Kabul Görme:

İnsanlar, toplumsal kabul ve onay arayışında olabilirler. Otoriteye ya da ideolojiye biat etmek, sosyal normlarla uyum sağlama ve gruptan onay alma fırsatı sunabilir.

4. Karmaşadan Kaçış:

Karmaşık ve belirsiz durumlar, bireyleri basit ve net çözümler aramaya yönlendirebilir. Biat etmek, karmaşayı azaltarak daha kolay anlaşılabilir ve takip edilebilir bir yol sunar.

5. Düşünsel Yatırım:

Bireyler, bir ideoloji ya da otorite figürüne yoğun şekilde bağlandıklarında, bu inançları doğrultusunda daha fazla düşünsel yatırım yaparlar. Bu yatırımlar, değişimi zorlaştırabilir ve biate olan bağlılıklarını güçlendirebilir.

Biat edilen kişi ise kendinin baba olduğunu düşünebilir, buna kendini ikna edebilir elbette. Fakat çoğu zaman kendinden daha büyük bir baba figürünün (doğrudan veya kilise gibi dini oluşumlar aracılığıyla dolaylı olarak tanrı) gölgesine sığınıp, suçluluk duygusundan uzak durmaya çalışarak sürü lideri olmanın sefasını sürebilir. Aslında bir babadan çok "büyük abi" olmuştur. Elbette bunun yanında ağır bir psikolojik yükü de sırtlamış olur.