İnsan Zihninin Doğası Üzerine Deneme
Her insan bir dönem varoluşsal sancılar çekmez mi bu hayatta? Peki ya cidden bu sancıların ulaşmak istediği bir nokta bulunuyorsa?
Nedir yazının başında bulunan bu tablo? Zihninin temelinde nasıl bir arayış söz konusu diye sordun mu hiç kendine? Ya da "zihnim içsel bir şeylere sahip mi?" diye düşündün mü? Bu tablonun devreye girdiği kısım da burası oluyor. Tablonun amacı, zihin hakkında sorulan bu soruları ve zihinli ilgili düşünülenleri anlamlandırarak cevaplamaktır. Tablonun içeriğine bakacak olursak, zihnimizin içerisinde barındırdığı problemleri ve bu problemlerin varlığını gösterdiği yerleri önümüze sermektedir. Öyleyse insan zihni nasıl bir yapıya sahiptir, hadi hep birlikte inceleyelim.
Zihnin temel amacı hakikate ulaşmaktır. Öyleyse hakikat nedir ve elde edilebilir bir şey midir? Hakikat, amaca ve gerçek olana ulaşmak demektir. Peki ya hakikate, gerçek amaca ulaşmak için ne gereklidir? Bu noktada hakikate ulaşabilmek için ortaya çıkacak olan alan "dil" olacaktır. Fakat dil kavramı günlük hayatta kullanıldığı şekilde ele alınmamaktadır. O zaman dil nedir ve nasıl bir kullanıma sahiptir?
Dil, yaşanılan olayların, varlıkların ve evrenin amacını ortaya koyuş biçimidir. Yani şeylerin kendini anlatış şeklidir. Her şeyin kendi bir dili, kendini anlatım biçimi bulunmaktadır. Hakikate ulaşabilmek için de şeylerin kendine özgü dilini anlayabilmek gerekmektedir. Fakat burada bir sorun ortaya çıkar, insan yaşamı sırasında bu dili kavrayabilecek yetkinliğe erişemez ve bunun sonucunda hakikate ulaşmakta zorluk çeker. Öyleyse yaşamı içerisinde dili anlayamayan insan nasıl olur da hakikate erişebilir?
Bu noktada hakikat arayışına yaşam ve ölüm dahil olacaktır. Yaşamı sırasında hakikate ulaşamayan insan, ölüme yaklaştıkça bir şeylerin farkına varmaya başlar fakat bu sırada kendisinin ölümü gerçekleşmemelidir. Öyleyse insan ölümü de başkalarının hayatının son bulması üzerinden tadabilir. O halde toplum içinde olma durumu bir zorunluluktur, çünkü insan kendi başına ölümü kavrayabilecek yetkinliğe sahip değildir. Toplumdaki bireylerin ölümüyle tanışması ve ölümü anlaması gerekir. Bu durumun doğurduğu bir sonuç olarak, insan özgürlüğünü kaybeder ve topluma bağımlı hale gelir.
Topluma zorunlu olarak bağlı olan insan, diğer insanlar ile etkileşim içinde olurken zorunlu olarak bir sınıfa dahil olur çünkü uyması gereken kurallar vardır. Bu da bir köle-efendi sorunu meydana getirecektir. Fakat bu köle-efendi durumunda olduğuna dair kendisinde bir farkındalık oluşmaya başladıkça yer değişikliği ortaya çıkacaktır. Peki ya yer değişikliği nasıl yaşanır ve nasıl anlaşılır? Bu durumun yaşanabilmesi ve düzenin anlaşılabilmesi için de akıl devreye girecektir.
Birey aklı aracılığıyla efendinin nasıl efendi olduğunu kavrar ve kölelik halinden kurtulur. Köle halinde olan bireyin bu durumdan kurtulabilmesinin sebebi; efendinin hatalarını görebilmesi ve yaptığı doğruları anlayabilmesidir. Köle olan, efendinin hatalarını ve doğrularını kavradıktan sonra onları geliştirir. Geliştirmiş olduğu bu durumlar da kendisini efendi yapabilme olanağı sağlar ve efendi durumunda olanın yerini alabilir hale gelir.
Bunun sonucunda bir paradoks meydana gelir, çünkü köle pozisyonuna düşen efendi, yeni efendisi olan köleyi izler ve hatalarından ders çıkartarak tekrardan efendi mertebesine ulaşır. Bu durum da bir savaş-çatışma halidir ve tarih her vakit bu duruma gebe olmuştur. İnsanoğlu, bu çatışma içerisine yaşamına adım attığı ilk andan itibaren dahil olmaktadır.
Öyleyse insanoğlunun tüm bu arayış serüveni, yaşama gözlerini açtığı ilk andan itibaren kendini göstermektedir. Bu serüvenin ulaşmak istediği yegane hedef, zihnin hakikate ulaşma istencini doyuma ulaştırmak ve insanın doğasının amacının ne olduğuna belirlenim getirmektir. Bu durum, insanlık tarihinin her döneminde tekerrür ederek kendini göstermiştir.
Tablo: İnsan Zihninin Barındırdığı Alanlar ve İçerikleri,
BİLGİÇ. Meriç “Antropogonia - İnsan Zekasının Doğal ve Kültürel Evrimi” Umuttepe Yayınları 1. Basım 2016