İnsanlığın Çöküşü: Lord Byron- Darkness
Karanlıkta kaybolan insanlık, etik ve ahlakın sınırlarında bir kıyamet aynası.
Facianın eşiğinde insanlık kırıntılarını sıyıran bir toplum için etik ne olabilir? Belki hayallerinin yarısında, belki de onlara sadece uzaktan bakarken dünyanın tersine dönmesi düşünebilen ve arzuları olan her canlı işin büyük bir yıkımdır. İşte o saatten sonra hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Ne hedeflerin ne sevdiklerimizin ne duyguların ne de umutla açan bir şakayık yaprağının… İşte Lord Byron tam olarak insanın acizliğini, etik ve ahlaki değerlerin nasıl kaybedilebileceğini apokaliptik bir temada gözler önüne sermiştir. Gelin bu adı kadar kasvetli şiire birlikte göz atalım.
Lord Byron’ı diğer romantiklerden ayıran en önemli detaylardan biri tıpkı ‘Darkness’ şiirinde olduğu gibi fiziksel dünya üstünde kurduğu melankolidir. Bu şiirde de Byron toplumsal ve içsel olan dünyevi sorunları bir kıyamet senaryosunda okuyucuya aktarır. Şiirin ana olayı yaşam kaynağımız olan güneşin sönmesiyle birlikte insanlığın bir kaosa sürüklemesi ve hayatta kalma mücadelesidir.
Şiir için Byron’ın en önemli ilham kaynağı benzer yılda yaşanmış olan sıcaklık anomalisinden gelmektedir. 'Yaz Yaşanmayan Yıl' olarak da bilinen bu durum — 1816 yılında Tambora Dağı’nın patlamasının büyük etkisiyle birlikte — ortalama küresel derecenin birden düşmesinin sonucudur. Bu olay özellikle Kuzey Yarım Küre’de büyük sorunlara yol açmıştır. Zincirleme etkileri de yılın devamında tek tek ortaya çıkarak insanların hayatını oldukça zorlaştırmıştır. Yeterli derece sağlanamadığından çoğu hasat donmuş ve ziyan olmuştur. Bunun sonucunda ürünlerin fiyatı piyasada yükselmiş ve zaten ürünlerini satamayan halk, olan ürünleri de pahalılıktan alamayınca aç kalmıştır. Kimileri yiyecek dilenmiş, kimileri isyanlar çıkarmış, kimileri ise yağmalama girişiminde bulunmuştur. 'Darkness' şiiri ise insanların etik değerlerini ve genel olarak insanlıklarını unutup nasıl ilkel hale gelebileceklerini anlatmasıyla yaşanan gerçek felakete(Yaz Yaşanmayan Yıl) bir ayna tutmuştur.
Bu satırlarda güneş söndükten sonra insanların ışık yaratabilmek adına sosyal statü fark etmeksizin ellerindeki her şeyi yakmaları anlatılıyor. Bu durum insanların kendilerine çözüm ararken bile aslında ne kadar bencil davrandıklarını ve ne kadar aciz olduklarını bizlere gösteriyor. Yani hiçbir şeyin onlara hizmet etmediği sürece bir anlam ifade etmediğini hakkında düşüncelerini her şeyi yakıp yıkabilmelerinden anlayabiliriz. Şiirin ilerleyen bölümlerinde ise bu durum daha da vahşileşerek ortaya çıkıyor.
Bu satırlar ise insanlığın beraber paylaştıkları evrensel bir sorun olmasına rağmen bu sorunun medenice aşılamayıp vahşete dönüşümünden bahseder. Savaş ve kan dökme artık insanın hayatta kalmasının içgüdüsel bir parçası haline gelmiştir. Artık insanlık sevgi, merhamet, birlik gibi kavramların anlamını unutmaya başlamıştır. Gömülmeyen cesetler, yamyamlık ve aşkın yoksunluğu medeniyetin çöktüğünün en büyük kanıtı olmuştur.
Şiirden yaptığım küçük alıntılar şiirin temalarını detaylıca yansıtmaktadır. Bu şiir insanlığın kötü bir senaryoda hak, hukuk, değer, din, vicdan dinlemeden tamamen ilkel dürtüleriyle nasıl hareket edebileceğinin gerçekçi bir simülasyonu olmuştur. Bu kıyamet senaryosu sadece dünyayı yok etmekle kalmayıp aynı zamanda insanın karanlık doğasına da ışık tutmuştur.
Kaynakça
Byron, G. G. (1816). Darkness. Retrieved from https://resources.saylor.org