İran’da Kadın Olmak: Kutsal Örümcek.
Film hakkında kısa bir yazı.
Danimarkalı yönetmen Ali Abbasi’nin 2022 yılında seyirciyle buluşan yapımı Holy Spider, yılın en çok ses getiren yapımlarından biri. 2000’li yıllarda İran’da yaşanan bir seri cinayeti konu alan bu film, ülkenin toplumsal bir portresini çiziyor.
Hikâyeyi, kurgusal bir karakter olan kadın gazeteci Rahimi üzerinden izliyoruz. Bana göre burada ana karakterin kadın bir gazeteci olması oldukça önemli bir detay. Bunun sebebi ise filmin neredeyse her sahnesinde İran’daki kadınların ezilmişliğini, acizliğini ve toplumdan soyutlanışını görüyor olmamız. Ülkenin kutsal şehri olarak anılan Meşhed’de, belli aralıklarla gerçekleşen kadın cinayetlerinin perde arkasını araştırmak için Tahran’dan gelen Rahimi’nin, ipuçlarını arama yolculuğunun yanında filmin başından beri katil olduğu saklanmayan Saeed’in hayatını da gözler önüne seriyor film.
Saeed, katil olmasının yanı sıra çocuklarına ve karısına düşkün bir aile babası olarak resmediliyor seyirciye. Irak- İran savaşında gazi olan karakter, duvar işçiliği yaparak hayatını kazanıyor. Fırsat bulduğu her anda, bir hayat kadınını gözüne kestirip planını gerçekleştiriyor. Büyük bir soğukkanlılıkla ve beceriyle işlediği cinayetler aslında hiç de gizli değil. Polisin de gayet iyi bildiği cinayetlerin aslında gözardı edildiği açık bir biçimde görülüyor.
Filmin bundan sonraki kısımları hakkında çok detay vermeyeceğim. Bir noktadan sonra, işte bu diyoruz; İran’da kadın olmak işte bu. Rahimi karakterinin cesareti, gözüpekliği ve kararlılığı tatmin ediyor izleyiciyi. Oldukça başarılı çizilen bu karakter, acımasız kadın katilinin yakalanması için davanın tüm aktörleriyle yoğun bir çalışma başlatıyor.
Polisiye- gerilim türündeki bu yapım pek çok yönüyle dram türüne de dokunuyor. Klasik polisiye filmlerin temelinde yatan ‘Katil kim?’ sorusu yerine daha çok ‘Hak ettiğini bulacak mı?’ sorusuna yoğunlaşıyor seyirci. Katilin davranışlarının toplumda nasıl yer bulduğunu, ailesine ve çocuklarına nasıl yansıdığını görüyoruz net bir şekilde.
Ahlak ve namus, kişiden kişiye farklı anlamlar bulabilir. Fakat insanlık; insanlık herkeste aynı olmalıdır. ‘Yollara düşmüş’ olarak nitelendirilen kadınların ardında yatan acılı hikayelerinin; bir katilin eline bulaşan kanıyla son bulması. Elbette ki durum sadece bununla sınırlı değil. Bekar ve çalışan bir kadın olduğu için Rahimi’nin toplumda gördüğü ayrışım, sadece hayat kadınlarının değil; İran’da yaşayan tüm kadınların hayatındaki zorluğu çok iyi yansıtıyor.
İslam siyasetiyle yönetilen bir toplumun yaşantısını, kafa yapısını ve hatta yargısını net bir şekilde işleyen yapım, baştan başa büyük bir sosyal mesaj. Çok şey yazılıp çizilebilir; pek çok şey anlatılabilir aslında. Film boyunca devam eden karamsarlık ve umutsuzluk, yüreğin en derinine işlemeyi başarıyor. Böylesi hassas bir konuyu, büyük bir titizlik ve olabildiğince gerçekçi biçimde işleyen Abbasi; her anında izleyiciyi olayın içinde yaşatıp, sahnelerin yansıttığı tüm duyguyu kalplere dolduruyor.
Kadın olmak zor, evet. Yalnız artık eminim ki İran’da kadın olmak daha zor. Son sahneden sonra içinizde büyük bir farkındalık hissetmemek elde değil. Dünyada pek çok acı var. Dilerim ki dünya; bir evi yuva yapan, karanlık kalpleri aydınlatan kadınlar için daha kolay bir yer olur. Bu film onlara; acizlikle, ezilmişlikle, ötelenmekle yaşayan ve özellikle seçtiği hayat yüzünden canlarından olup hakları yerde kalan tüm İran kadınlarına.