İş, Sorumluluklar ve Yaşlanmak
Ne ara bu kadar büyüdüm?
Yolda yürürken, toplu taşıma araçlarını kullanırken, marketteyken sürekli okul üniformalı çocuklar görüyorum; liseliler, ortaokullular, ilkokullular. Özellikle liselileri gördüğümde çok büyük bir şefkat hissediyorum, hepsi bana o kadar minicik geliyor ki. Sonra bunu düşündüğüme şaşırıyorum, çünkü liseden beri hiç büyümüş gibi hissetmiyorum.
Hem onlara çok benziyorum hem de onlarla aramda bir uçurum var. O kadar küçük ki perspektifleri, içten içe onlara gülüyorum ama habersizlikleri bir o kadar da hoşuma gidiyor. Hem o zamanlara dönebilmeyi diliyorum hem de bittiği için derin bir oh çekiyorum. Liseye dönmek istemezdim ama lise dönemimi hep özlemle hatırlayacağım. Mükemmellikten daha uzak olamazdı, birçok eksik deneyimim de oldu ama o hırsı, öfkeyi, heyecanı ve neşeyi hatırlıyorum. Herkesi nasıl da küçük görürdük, tüm dünya önümüzde seriliydi.
Ne ara bu kadar büyüdüm? Ne ara bu kadar sorumluluğu aldım? Ne ara tüm bunları kabul ettim? Ne ara üniversite bitti ve ben işe başladım?
Hala yaşayamadığım, yapamadığım çok şey var. Yine de yaşlanıyorum, yaş alıyorum. Liselilere imrenerek bakıyorum, o kadar basit şeyleri dert etmeyi özlüyorum. Gençliğimi özlüyorum. Yirmili yaşların ortalarına geldim, bundan sonrası sadece yokuş aşağı gibi geliyor. Yapmam gereken çok şey ve çok az zaman var. İyi bir kariyer edinmek, sağlam arkadaşlıklar kurmak için önümde uzun ve dolambaçlı bir yol var. Çok çabalamalıyım ama bazen sadece durmak istiyorum ve geçmişe dalıp gidiyorum. Geçmişin nostaljisi beni soğuk bir kış gününde sıcak bir battaniye gibi sarıp sarmalıyor.
Keşke en başa dönebileydim, her şeyi baştan yazma şansım olsaydı. Bu sefer neyi farklı yapardım?