İstanbul'un Sarayları
Palaces of İstanbul
Topkapı Sarayı
(Osmanlı Türkçesi: طوپقپو سرايى), İstanbul Sarayburnu'nda, Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıllık tarihinin 400 yılı boyunca, devletin idare merkezi olarak kullanılan ve Osmanlı padişahlarının yaşadığı saraydır. Bir zamanlar içinde 4.000'e yakın insan yaşamıştır. Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de yaptırılmış, Abdülmecid’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikâmetgâhı olmuştur. Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok görevlinin yaşadığı Topkapı Sarayı hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir. Saray zaman zaman onarılmıştır. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından ziyaret edilen Kutsal Emanetler'in bulunduğu Hırka-i Saadet Dairesi’nin her yıl bakımının yapılmasına ayrı bir önem verilmiştir.
Saray, kara tarafından Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı Sûr-ı Sultâni, deniz tarafından ise Bizans surları ile şehirden ayrılmıştır. Anıtsal girişi Ayasofya'nın arkasında bulunan Bâb-ı Hümâyûn (Saltanat Kapısı)dur. Topkapı Sarayı yönetim, eğitim yeri ve padişahın ikâmetgâhı olması sebebiyle oluşturulan yapılanmaya uygun olarak iki ana bölüme ayrılmıştır. Bunlar, birinci ve ikinci avludaki hizmet yapılarından oluşan Birun ile iç örgütlenme ile ilgili yapılardan oluşan Enderûn’dur.
Alay Meydanı: Bu meydana yalnızca özel günlerde girilmektedir. Bu alanda halk ve devlet ilişkileri yürütülmektedir. Alay Meydanı'ndaki dikkat çeken yerler ise Aya İrini Kilisesi, Altınyol, Darphane- i Amire'dir.
Birun: Sarayın dış bölümünü oluşturmaktadır. Burada padişahlar kendilerine özel işlerini ve bayramlaşma törenlerini gerçekleştirmektedir. Bu bölümdeki en dikkat çeken yer ise Divan-ı Hümayun'dur.
Enderun: Bu alanda Has Oda, Kutsal Emanetler Dairesi ve Arz Odası yer almaktadır. Yani padişahlar özel hayatlarını burada geçirmektedir. Arz Odası'nda gelen misafir ağırlanır, Kutsal Emanetler Dairesi'nde peygamberlere ait olan özel eşyalar yer alıyor.
Alay Meydanı: Bu meydana yalnızca özel günlerde girilmektedir. Bu alanda halk ve devlet ilişkileri yürütülmektedir. Alay Meydanı'ndaki dikkat çeken yerler ise Aya İrini Kilisesi, Altınyol, Darphane- i Amire'dir.
Topkapı Sarayı'nın bölümleri dört avludan ve bir haremden meydana gelmektedir.
İlk üç avluda padişahların geçiş törenlerinin yapıldığı ve Saray okuluna ait bölümler ve devlet yönetiminin gerçekleştiği odalar vardır. Divan Meydanı'nda törenler gerçekleşmektedir. Divan-ı Hümayun yani hazinede imparatorluğun mali yönetimi yapılırdı. Mali yöneticilerin vezirlere, elçilere ve saray sakinlerine verecekleri değerli kaftanlar, mücevherler ve diğer hediyeler burada saklanırdı. Yeniçerilerin üç ayda bir aldıkları ulufe adlı maaş burada bulunurdu.
Avlu Köşkler Bahçesi'nde ise asma bahçelerin yer alır ve padişaha özel olan köşkler bulunur. Revan Köşkü, Bağdat Köşkü, İftariye Kameriyesi, Mecidiye Köşkü, Sofa Köşkü bu avluda bulunmaktadır.
İftariye Kameriyesi:
Mutfaklar avluyla Marmara Denizi arasındaki bir iç sokakta bulunur. Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük mutfaklarıdır. Sayıları 800'e varan mutfak çalışanları yaklaşık 4.000 insana yemek sağlamaktan sorumluydu.
Harem ise, Osmanlı padişahının annesi, kız kardeşi, cariyeleri ve bunların hizmetkârlarının alandır. Topkapı hareminde ortalama olarak 400 kadın bulunduğu, bu sayının 1600'e kadar çıkabildiği ifade edilmektedir. Ayrıca da okuldur.
Dolmabahçe Sarayı:
İstanbul, Beşiktaş'ta, Kabataş'tan Beşiktaş'a uzanan Dolmabahçe Caddesi'yle İstanbul Boğazı arasında, 250.000 m²'lik bir alan üzerinde bulunan Osmanlı sarayı. Marmara Denizi'nden Boğaziçi'ne deniz yoluyla girişte sol kıyıda, Üsküdar ve Kuzguncuk'un karşısında yer alır. İnşa ettirilen sarayın yapımı 13 yılda bitirilmiştir. Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
Dolmabahçe Sarayı'nın bugün bulunduğu alan, bundan dört yüzyıl öncesine kadar Osmanlı Kaptan-ı Derya'sının gemileri demirlediği, Boğaziçi'nin büyük bir koyu idi. Geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bir bataklık hâline geldi. 17. yüzyılda doldurulmaya başlanan koy, padişahların dinlenme ve eğlenceleri için düzenlenen bir "hasbahçe"ye (hadayik-hassâ) dönüştürüldü. Bu bahçede çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre "Beşiktaş Sahil Sarayı" adıyla anıldı.
Dolmabahçe Sarayı'nın cephesi, İstanbul Boğazı'nın Avrupa kıyısında 600 metre boyunca uzanmaktadır. Avrupa mimarî üsluplarının karışımı olan eklektik bir uslûpta, Ermeni mimarlar tarafından inşaa edildi.
Cumhuriyet döneminde, Atatürk'ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullandığı saray halini almıştır. Ayrıca Atatürk, sarayın 71 numaralı odasında vefat etmiştir. Muayede Salonu'nda kurulan katafalga konan naaşı önünden son saygı geçişi yapılmıştır. Saray, Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanlığı sırasında İsmet İnönü tarafından, İstanbul'a gelişlerinde kullanılmıştır. Tek partili dönemden sonra saray, yabancı misafirleri ağırlamak amacıyla hizmete açılmıştır.
Dolmabahçe Sarayı üç katlı, simetrik planlıdır. 285 odası ve 43 salonu vardır. Sarayın temelleri kestane ağacı kütüklerinden yapılmıştır. Deniz tarafındaki rıhtımın yanı sıra kara tarafında da birisi çok süslü iki abidevi kapısı vardır. Bakımlı ve güzel bir bahçenin çevrelediği bu sahil sarayının ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek olan tören ve balo salonu yer alır. Büyük, 56 sütunlu kabul salonu 750 ışıkla aydınlanan, İngiliz yapımı 4,5 tonluk muazzam kristal avizesi ile ziyaretçilerin ilgisini çeker.
Dolmabahçe Sarayı, hiçbir Osmanlı sarayında bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir. Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkârlarının resimleri ve tonlarca ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve salonlarda her şey aynı renk tonlarına sahiptir. Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonu bu saraydadır. Girişi Beşiktaş semtinde olan yapı, günümüzde Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmet vermektedir. Saray Haremi'nin dış tarafında ise Saray Tiyatrosu, Istabl-ı Âmire, Hamlacılar, Attiye-i Senniye Anbarları, kuşhane mutfağı, eczahane, pastahane, tatlıhane, fırınlar, un fabrikası, "Bayıldım Köşkleri" bulunmaktaydı.
Hazine kapısı, bugün idare binası olarak kullanılan Hazine-i Hassa ile Mefruşat Dairesi arasında bulunur. Yuvarlak kemerli ve beşik tonozlu bölümü bu kapının esas kirişini oluşturur.
Beylerbeyi Sarayı
İstanbul'un Üsküdar ilçesinde bulunan yazlık bir Osmanlı sarayıydı. Günümüzde müze olarak kullanılan Beylerbeyi Sarayı, adını Beylerbeyi semtinden alır. Osmanlı Padişahı II. Mahmud tarafından yazlık bir saray olarak yaptırılan bu yapıda 1851 yılında, Padişah Abdülmecid konakladığı sırada bir yangın çıktı. Bu tarihten itibaren "uğursuz" olduğu gerekçesiyle kullanılmadı ve tahta geçen Abdülaziz'in talimatıyla 1861 yılında yıkıldı. 1865'te yeniden yapıldı.
Saray, cumhuriyet döneminde 1925 tarihli bir bakanlar kurulu kararnamesi ile Milli Saraylar Başkanlığı yönetimine bırakıldı. 1934 yılında cumhurbaşkanı Atatürk’ün davetlisi olarak Türkiye’ye gelen İran Şahı Rızâ Pehlevî bu sarayda ağırlandı. Sarayın büyük bahçesinin bir kısmı Karayollarına, bir kısmı ise Deniz Astsubay Okulu’na verildi. 1973'te inşa edilen Boğaziçi Köprüsü’nün sarayın yakınına yapılması da sarayın bütünlüğün bozulmasına neden oldu. Gerek Boğaziçi Köprüsü’nün yapımı gerekse çeşitli kurumlarca kullanılan yapıları sarayın orijinalliğinin bozulmasına sebep vermiştir.
Deniz kenarındaki rıhtım üzerinde inşa edilen saray kâgir bir yapı olup yüksek bir bodrumun üzerine yapılmış 2 katlı bir yapıdır. Saray dikdörtgen bir yapıdadır. Sarayın çatısı bütün cepheleri dolaşan bir korkuluk ile gizlenmiştir. Dış görünüşü zemin katla üst katı birbirinden ayıran kuvvetle belirtilmiş bir silme ile ayrılmıştır. Sarayın deniz ve yan cephelerinin orta bölümleri dışarıya doğru taşan üç bölüm halinde düzenlenmiştir.
Sultan Abdülaziz sarayın iç dekorasyonuna özel bir ilgi göstermiş denize olan tutkusu nedeni ile sarayın tavanlarındaki bazı çerçeve ve kartuşların içine deniz ve gemi temaları işletmiştir. Bunun dışında sülüs ve ta'lik hatlarıyla yazılmış manzumeler vardır. Sarayın harem bölümü ise daha sade düzenlenmiştir. Sarayın Harem, Selamlık ve koltuk kapılarından olmak üzere üç girişi vardır.
Yıldız Sarayı
İlk kez Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan için yaptırılmış, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde Osmanlı Devleti'nin ana sarayı olarak kullanılmış olan saray. Günümüzde Beşiktaş ilçesinde yer alır. Dolmabahçe Sarayı gibi tek bir yapı halinde değil, Marmara Denizi sahilinden başlayarak kuzeybatıya doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis yapıları ve parklar bütünüdür.
II. Abdülhamit'in 1876'da iki devrime sahne olan Dolmabahçe Sarayı'nı duygusal nedenlerle terkederek daha korunaklı olan Yıldız'a çekildiği anlatılır. Bu dönemde Yıldız siyasi yönetimin ana odağı haline gelmiş, hükûmet biriminin bulunduğu ve Tanzimat döneminde siyasi yaşamın asıl eksenini oluşturan Bab-ı Ali'yi gölgede bırakmıştır. 1882'de Mithat Paşa ve Mahmud Celaleddin Paşa'nın idamını buyruk eden saray mahkemesi Yıldız Sarayında gerçekleşmiş ve bu nedenle Yıldız Mahkemesi adını kazanmıştır. Bu tarihten sonra Yıldız Sarayı, II. Abdülhamit'in yönetimine istinaden bir korku ve dalavere merkezi olarak ünlenmiş ve bir dönem "yıldız" sözcüğünün Osmanlı basınında kullanımı, siyasi çağrışımları olabileceği gerekçesiyle, II. Abdülhamit'in sansür idaresi tarafından engellenmiştir.
Saray karmaşık bir yapıya sahip olup yönetim yapıları Büyük Mabeyn, Şale Köşkü, Malta Köşkü, Çadır Köşkü, Yıldız Tiyatro ve Opera Evi, Yıldız Saray Müzesi ve İmparatorluk Porselen Üretimevi'ni kapsıyordu. Yıldız saray bahçesi ayrıca İstanbul'da herkesçe tanınan bir dinlenme yeriydi.
Harpuştalı duvarlarla korunan ağaçlıklı büyük alan içerisinde dağılmış köşk ve kasırlardan oluşan saray, asıl saray bölümü denilen kısımla Yıldız Parkı diye anılan dış bahçeden meydana gelmektedir. Yer yer serbest birimler halinde (köşk ve pavyonlar şeklinde) konumlandırılmış olması sebebiyle Topkapı Sarayı’ndaki yerleşim geleneğinin bir uzantısı gibi kabul edilebilir. Saraya dört ana kapıdan girilir.
Yıldız Sarayı'nın dış koruluğu olan yeşillik Yıldız Parkı'dır.
Çırağan Sarayı
Çırağan'ın bugün Beşiktaş ve Ortaköy arasında bulunan yeri 17. yüzyılda "Kazancıoğlu Bahçeleri" diye bilinirdi. 18. yüzyılda Beşiktaş kıyılarını süsleyen denize nazır saraylar ve bahçeler Lale Devri diye bilinen 'Çiçek ve Müzik Aşkı' döneminin en önemli simgelerinden sayılmıştır. Bu dönem, bir eğlence olduğu kadar bir kültür parlaklığı devriydi. Dönemin hükümdarı olan III. Ahmed buradaki mülkünü gözde Vezir-i Azam'ı İbrahim Paşa'ya hediye etmiş ve ilk yalı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından eşi Fatma Sultan (III. Ahmed'in kızı) için inşa ettirilmiştir.
1876 yılında buraya gelerek bir süre dinlenen Sultan Abdülaziz, halk arasında Beşiktaş Mevlevihanesi'nin yıktırılarak saray arsasına katılmasının uğursuzluk getireceği gibi söylentiler çıkması üzerine Çırağan Sarayı'nı terk ederek Dolmabahçe Sarayına yerleşmiştir. Albdülaziz'in yeğeni olan V. Murad 1876'da padişah olmuş, 31 Ağustos 1876'da tahttan akli dengesini yitirdiği için indirilmiş ve bugün Beşiktaş Lisesi olarak kullanılan Harem binasına nakledilmiştir. Burada vefat etmiştir.
Meclis-i Mebusan Salonu'nun üst bölümünde ve çatı katındaki kalorifer bacasından çıkan bir yangınla saray 5 saat içerisinde yanmıştır. Çok değerli antikalar, II. Abdülhamid'in özel koleksiyonu ve V. Murad'ın kütüphanesi de yanarak kül olmuştur.
Odalar nadide halılarla, mobilyalar altın yaldızlar ve sedef kalem işleri ile süslüdür. Renkli mermerle süslenmiş cepheleri, abidevi kapıları vardır. Arka sırtlardaki Yıldız Parkı'na bağlandığı kemerli üst geçidin altından Çırağan Caddesi geçer. Cadde tarafı yüksek duvarlar ile çevrilidir.
Şubat 1986'da Türk Hükümeti Tarafından yabancı yatırımcılara 49 yıllığına kiraya verilen sarayda bu tarihten itibaren otel olarak işletilmek üzerine çalışmalar yapıldı.
1990 yılında Çırağan Palace Kempinski adıyla 5 yıldızlı otel oldu.
Çinili Köşk
Topkapı Sarayı'nın dış surlarının içinde yer alan, 1472 yılından kalma bir köşktür. Osmanlı sultanı II. Mehmed tarafından yazlık saray ya da köşk olarak yaptırılmıştır. Mimarı kesin olarak belli olmasa da bazı kaynaklar Mimar Atik Sinan tarafından yapıldığını belirtmektedir. Sırça Köşk ya da Sırça Saray olarak da adlandırılır.
1875 ile 1891 yılları arasında Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak hizmet vermiştir. 1953 yılında Türk ve İslam Sanatları Müzesi olarak kamuya açılmıştır. Daha sonra İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin bünyesine katılmıştır. Müzede Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden kalma İznik çinisi ve seramik örnekleri sergilenmektedir.
Küçüksu Kasrı
Tarihi Bizanslılara kadar uzanan Küçüksu Kasrı, Osmanlı döneminde has bahçe olarak kullanılmış. Sultan IV. Murat döneminde ‘Gümüş Selvi’ olarak adlandırılan bu bölge, bu dönemde farklı amaçlara hizmet etmiş. Sadrazam Divitdar Mehmet Emin Paşa’nın I. Mahmut’tan aldığı izinle Küçüksu Kasrı’nın yapımına başlanmış. Mühendis Yusuf Efendi tarafından tasarlanan ahşap binanın inşası tamamlanmış ve 1751 senesinde organize edilen törenle hizmete açılmış.
Taş ve tuğlalar kullanılarak inşa edilen 3 katlı binada, Türk ev tipi mimarisi yansıtılmış.
III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde büyük restorasyon çalışmaları yapılan Küçüksu Kasrı’nın tam anlamıyla yapımı 1857‘de tamamlanmış.
Sultan Abdülaziz döneminde ise kasır, zengin bir görsellik kazanmış.
Cumhuriyet Dönemi’nde devlet tarafından konuk evi olarak kullanılan yapı, 1996 senesinde müze – saray haline getirilerek hizmete açılmış.