İz Bırakanlar: Stanley Kubrick

Stanley Kubrick ve bazı eserleri hakkında kısa bir çalışma

Amerikalı yönetmenimizi kısaca tarihin en iyisi diye tanımlayanlara rastlayabilirsiniz. İddialı cümleler kurmanın lüzumu yok demek isterdim. Ancak konu Stanley Kubrick olduğunda insanları anlıyorum diyebilirim. Bir yönetmenin her yapımında farklı bir janrayı ele alıp o janrayı farklı bir noktaya zıplatması her gün karşılaştığımız bir durum değil. Kubrick, uzun yıllara yaydığı ancak az sayıda film ürettiği kariyerinde bilim kurgu, gerilim, savaş ve hatta komedi sayılabilecek farklı tipte yapımlara imza atmıştır. Üstelik bu filmlerin neredeyse tamamı, dünya genelinde sinema seyircisi tarafından da benimsenmiş ve farklı yere koyulmuş filmlerdir. Birazdan göreceğimiz filmlerin yönetmen koltuğunda aynı adamın oturmuş olması hayret verici!

2001: Space Odyssey (1968)

Uzak geçmişte bir zamanda, biri ya da bir şey Dünya'ya (muhtemelen evrenin başka yerlerine de) bir monolit yerleştirerek evrimi başlatmaya karar verir. Evrim daha sonra insanoğlunun, başka bir monolitin bulunduğu ay yüzeyine ulaşmasını sağlar. Bu durum, monoliti yerleştiren her kimse, onlara insanlığın belli bir noktaya kadar evrimleştiğinin göstergesi olur. Sonraki evrede, yapay zekanın da yardımıyla insanlık, monoliti yerleştiren varlıklarla karşılaşacak seviyeye erişir.

Filmimiz aslında kısaca bir evrim simülasyonudur. Zaten bu ilk sahneden anlaşılabilecek bir durum. Film primat atalarımızın monolitin yüzeye inişine şahit olması ile başlar ve insanlık sonrasında inanılmaz gelişmelere, uzaya çıkışa, yapay zekanın geliştirilmesine tanıklık eder. Her şey aslında bu monolitin yeryüzüne inmesiyle başlar. Peki bu monolit tam olarak nedir? Bu soru asla tam anlamıyla cevaplanmaz, biraz izleyicinin hayal gücüne bırakılır.

Teknik açıdan bir şaheser olmasının yanı sıra film, an itibariyle klasikleşmiş bir bilim kurgu eseridir diyebiliriz. Sahneleri, müzikleri, monolitin ta kendisi bier pop kültür ikonu haline gelmiştir.

https://www.youtube.com/watch?v=SLuW-GBaJ8k&ab_channel=schmobot

Shining (1980)

Gelecek vadeden bir yazar ve iyileşmekte olan bir alkolik olan Jack Torrance, sezonu kapatan bir otelde bakıcı olarak işe girdikten sonra karısı Wendy'yi oğlu Danny'yi Colorado'nun karla kaplı tenha Overlook Oteli'ne götürür. Bir yandan da yazarlık kariyerini kovalayan Jack, ilham bulmak konusunda bazı sorunlar yaşamaktadır. Öncelikle menajerin Jack'e otelde bir tur attırmasını izleriz. Ardından tesisin yaşlanan şefi Hallorann, Dany ile mistik güçler hakkında sohbet eder. Gizemli çalışan aynı zamanda çocuğu otelin terk edilmiş odaları konusunda da uyarır. Özellikle 237 numaralı oda yasaklıdır. Fakat film bu ya Jack yavaş yavaş aklını kaybetmeye başlar. Peki kapıdan ce-ee yapmak hariç ne gibi atraksiyonlara götürecek bu durum bizi?

Film net bir şekilde gerilim kategorisinde yer alsa da gerici olduğu kadar komik, komik olduğu kadar merak uyandırıcıdır. Gizemli sahnelerle bezenmiş akış en sondaki düğüm noktasında kadar gelişimini sürdürüp güzel bir bitirişle harika bir yapımı tamamlıyor. Kült filmler arasında en unutulmaz olanlardan olduğu şüphesiz. Sahneleriyle ve karakterleriyle akıllarda yer etmiş bir film olduğu su götürmez bir gerçek.

Şekil A'da görüldüğü gibi, gerçek adı da Jack olan Jack Nicholson abimiz ikonik bir performansla filmde yer alır. Kendisini role tamamen kaptırır karakterle bütünleşir. Sahne arkası görüntülerine bakıldığında bu rahatça görülebiliyor. Jack'in eşini oynayan Shelley Duvall'in çekimler süresince stresten saçları dökülür. Bu durum Nicholson'ın oyunculuğunun yanı sıra Kubrick'in takıntılı bir yönetmen olmasından da kaynaklanır. Fakat belki biraz da bu tavır sayesinde Shining başarıya ulaşmıştır.

Clockwork Orange (1971)

Fütürist imaja bürünmüş Britanya'nın tekinsiz sokaklarında seks, şiddet ve cinayet dolu bir yaşamın ardından on dört yıl hapis cezasına çarptırılan, Beethoven hastası ve anarşik haydut Alex DeLarge, kendi ilacından tadar. Sonuç olarak, bir zamanlar aykırı ve vurdumduymaz olan genç suçlu, iki uzun yıl hapis yattıktan sonra hükümetin, zararlı anti-sosyal eğilimleri bireylerin zihninden temizlemek amacıyla kullandığı deneysel şartlandırma programına katılarak özgürlüğünü kazanma şansını yakalar. Ancak bazen tedavi hastalıktan daha kötüdür. Yeni ve daha iyi Alex, yozlaşmasında pay sahibi olduğu dünyaya tekrar salıverilir.

Karakterler ne kadar anarşik serseriler de olsa; taciz, kamu malına zarar verme ve adam yaralama suçlarını çerez gibi işlese de buluğ çağında veletler gibi konuşurlar. Kubrick bunu, oluşturduğu distopik ve korkutucu derecede karamsar dünyayı biraz daha yumuşatarak bir kontrast oluşturmak hedefiyle yapmıştır ve kesinlikle başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Suç işlerken aptal birer ergen gibi şakalar yapıp durumu dalgaya almaları, süt içmeleri ve yüzlerine boyalar sürmeleri çok sinir bozucu.

Yalnız konuşmalar değil, genel hava, bütün o kasvetine ve karamsarlığına rağmen, aşırı absürt, çocuksudur. Bu absürtlük filme benzersiz bir hava katmaktadır. Baştan sona kadar bu absürtlük, biraz da toplumsal yozlaşmayı gülünç bir şey haline getirerek daha çok dikkat çekmesini sağlar.

Full Metal Jacket (1987)

Deniz Piyadeleri'nin temel eğitiminden geçen ve daha sonra Vietnam'a gönderilen birkaç genç adamın hayatını anlatan filmde ana karakter Joker lakaplı er Davis, diğer acemi erlerle birlikte aşırı sert ve disiplinli komutanları Çavuş Hartman'ın eğitimlerine tabi tutulur. Özellikle Leonard adındaki er şişman ve saf olması nedeniyle son derece zor ve trajik zamanlar geçirir. Elbette bir insanın sorunlarını değerlendirmek, ortada savaş varken kimsenin aklına gelmez.

Joker, kendini savaş alanına atmayı başarır ve kısa süre sonra kendisini Vietnam'da savaş muhabiri olarak çalışırken bulur. Görevi sırasında savaşın dehşetini ilk elden gözlemleme şansına sahip olur.

Yalnız savaş sahneleri derlense, üst seviye bir savaş filmi olabilecekken Kubrick, bununla ilgilenmez bile. Savaş, sadece anlatmak istediklerine zemin hazırlar.

Yapım, Vietnam savaşı bittikten sonra, biraz unutulmaya yüz tuttuğu sıralarda çekilmiştir. Savaşın dehşetini ve korkunçluğunu, alışık olduğumuz Kubrick tarzı mizahla son derece başarılı bir şekilde ele alır yapım. Amerika'nın kıta aşırı jandarmalık faaliyetlerinden bıkmış olacak ki yönetmenimiz, Amerikan ordusunun Vietnam'da bulunmasını, ordunun işleyişini ve en başından bu işin fitilini yakan hükümeti de dahil ederek genel bir ABD eleştirisi yapar.

Filmin sonunda tüm birliğin söylediği Mickey Mouse Marşı:

https://www.youtube.com/watch?v=PmILOL55xP0&ab_channel=BakotaNiN

Dr. Strangelove (1964)

ABD Hava Kuvvetleri Generali Jack Ripper tamamen delirir ve bombardıman kanadını Sovyetleri yok etmek üzere yollar. ABD başkanı durumu tartışmak için danışmanlarıyla buluşur ve bu buluşmaya davetli Sovyet büyükelçisi kendisine, SSCB'ye bir atom bombası isabet ederse, bunun Dünya üzerindeki tüm yaşamı yok edecek bir Kıyamet Günü Makinesini tetikleyeceğini söyler. Lakin ABD Başkanı Merkin Muffley tam bir ahmaklık örneği gösterir ve bunu bir tehlike olarak görmez. Lakin bu tehlikeyi ciddiye alan, başkan kadar forsu olmayan gizli kahramanlardır. Bombardıman uçakları bombaları bırakmadan durdurulabilecek mi, yoksa General Jack Ripper dünyayı yok etmeyi başarabilecek mi?

Oyuncu Peter Sellers filmde inanılmaz bir performans sergileyerek üç karakteri aynı anda canlandırıyor: Kaptan Lionel Mandrake, Başkan Merkin Muffley ve elbette Strangelove'ın kendisi...

Film çekildiği dönemle de ilgili olarak Soğuk Savaş üzerine yoğunlaşmıştır. Yönetmenin kara mizah kullanmaya bayıldığından bahsettik. Fakat en bariz şekilde yer verildiği film kesinlikle Dr Strangelove olmalı. Öyle ki filmin en yakın olduğu janra komedidir. Kubrick'in doğrudan bir komedi filmi olarak anılan tek eseridir diyebiliriz. Son 10 dakika tam bir kahkaha festivali.