Jane Austen'in Feminist ve Sosyal Eleştirisi: Gurur ve Önyargı
Jane Austen'in Gurur ve Önyargı romanını ve bu yazımı okuduktan sonra aklınıza şu soru sıkça gelebilir: Kadın'ın tek amacı evlilik midir?
İngiliz edebiyatının önemli kadın yazarlarından biri olan Jane Austen, döneminin toplumsal olaylarını ve değerlerini oldukça başarılı bir şekilde gözlemlemiştir. Gelin hep birlikte romandan alıntılarla derlediğim ilgili yazıma göz atalım.
Romanlarında ele aldığı konular romantik aşk hikâyeleri olarak görülse de yarattığı kurgularda değindiği önemli noktalar ve kusursuz ironisi ile okuyucuya büyük bir toplumsal eleştiri sunuyor. Austen oldukça uzun zaman önce yaşamıştır ancak romanlarında üzerinde durduğu konular günümüz sosyal hayatına bugün bile ışık tutmaktadır. Klasikte yasal eşitsizlikler, aydınlanma, liberal feminizminin temel sorunları; Kitabın ana konusu olan mülkiyet hakkı, eğitim hakkı gibi, kadının iyi bir evliliğe sahip olmasının amaç ve yükümlülüğüne yer vermiştir.
Yazarımız, yirmili yaşlarında yazdığı Gurur ve Önyargı adlı romanında genç kızların aileleri ve toplum tarafından evliliğe dayalı olarak yetiştirilmelerini ve toplumsal bir kural haline gelen bu olgunun yol açtığı güçlükleri irdeler. 18. ve 19. yüzyıllarda kadınlar hayatta kalabilmek için varlıklı erkeklerle evlenmeyi tercih ediyordu. Fakat Jane Austen hayatının sonuna kadar ailesiyle birlikte yaşadı ve geçimini kendi sağladı. Austen bu tercihiyle toplumun kadınlara dayattığı evlilik kurumunu yaşama zorunluluğuna karşı çıkmış ve bu nedenle günümüzün ilk feministlerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Jane Austen'ın Gurur ve Önyargı adlı romanının ilk sayfaları, Longbourn'un klasik günlerinden birinde başlar; "İyi bir servete sahip bekar bir erkeğin bir eşe ihtiyacı olması gerektiği evrensel olarak kabul edilen bir gerçektir." (Bölüm 1, s.1)
Austen, dönemin sosyal hayatını kadın-erkek ilişkisini romantizm ve realizmi birleştirerek anlatmıştır. Kadının toplumsal rollerini ve konumlandırılmasını kendi gözlemlerinden yola çıkarak alaycı bir üslupla anlatan Austen, bir olaydan sonra insanların olumsuz yargılarının yalnızca kadın üzerinde yoğunlaştığının ve bundan yalnızca kadınların kötü etkilendiğinin altını çiziyor. Eserde anlatmak istediği ana fikir, kadınların hayatlarının evlilik üzerine kurulu olduğu ve kadınların hayatlarını devam ettirebilmek için evlenmekten başka çarelerinin olmadığıdır. Günümüzde halen kadınların zorla evlendirilmeye çalışılması ve kadının ev içindeki konumlandırılması cinsiyet ayrımcılığının önde gelen sorunları arasında yer almaktadır.
Jane Austen'ın yarattığı dönemin kültürünün birebir yansıması olan kadın karakterler birbirinden farklı alışkanlıklar ve özellikler gösterse de toplumsal rolleri ve konumlanmaları bakımından aynıdırlar. Kadınlar için dönemin toplumsal koşullarının belirlediği kalıp yargılar oldukça sınırlıdır. Romanda kadın karakterlerin evde var olduğu, evlilik ve uygun eş seçimi dışında herhangi bir sohbet konusunun olmadığı görülmektedir. Bennet kardeşlerin annesi, taşınıp komşuları olacak genç bir adamdan şöyle bahsediyor: Bayan Bennet: “Aa elbette bekâr canım. Yılda dört beş bin kazanan büyük bir servet sahibi, bekâr bir erkek. Kızlarımız için ne güzel bir şey!” (bölüm 1, s.13) bahsettiği, kitap boyunca Bayan Bennet'in genç erkeklere bakış açısını özetliyor.
Ayrıca bir kadın aşkını saklamamalı yoksa ondan hoşlanan erkeği kaçırır, kadınlar sevgilerini göstermeli ve daha çok hissettirmeli fikri zamanın ingilteresinde önemli olarak kabul edilen düşünceler arasında yer alıyor.
"Ama bir kadın bir erkeği beğeniyorsa ve bunu saklamaya çalışmıyorsa erkek bunu fark eder."
"Fark eder belki, eğer kadını yeterince görürse. Ama Bingley'yle Jane sık görüşüyor olsalar da uzun süre başbaşa kalmıyorlar; birbirlerini hep büyük karışık gruplar içinde görüyorlar, bu yüzden her anı birbirleriyle konuşarak değerlendirmeleri imkansız. Dolayısıyla Jane adamın dikkatini kendinde toplayabildiği her dakikayı sonuna dek kullanmalı. Adamı garantiye aldıktan sonra aşık olmak için bol bol vakti olur'', (bölüm 6, s.47) görüldüğü gibi kadınların amacı aşkı tatmak değil, erkekleri kendilerine aşık edip iyi bir evlilik sağlamaktır.
Klasikte vurgulanan bir diğer konu ise, kadınların sahip olduğu sanılan ve sahip olması beklenen beceriler ve yetiştirilmesi gerekli görülen dersler, kadının evde öğrenip geliştirebileceği türden şeyler olduğudur.
"Genç hanımlar o kadar hünerli olacak sabrı nasıl buluyorlar anlamıyorum, hem de hepsi," dedi Bingley.
"Evet, hepsi, galiba. Resim yapıyorlar, gergef işliyorlar, çanta örüyorlar. '' ... ''normalde karşılaşılan şeyleri fersah fersah aşmamış hiç kimse gerçekten hünerli sayılamaz. Bir kadın müziği, şarkı söylemeyi, resim yapmayı ve modern dilleri iyi bilmeli ki o kelimeyi hak etsin.''
"Bütün bunlara sahip olmalı," diye ekledi Darcy, "ve tutkulu bir okumayla bütün bunlara daha elle tutulur bir şeyi eklemeli, aklını geliştirmek." (bölüm 8, ss. 80-81)
Darcy, kadınların zihinlerini geliştirmelerinin gerekli olduğunu düşündüğünü söylese de aslında beklentileri farklıdır. Üstelik diğer erkek karakterlerden farklı olduğu bilinen Mr. Darcy'nin bu görüşleri, geleneksel normları değiştirmeye yetmiyor. Görüldüğü gibi kadınlardan beklenen erdemler evde yapılabilecek hobilerdir. Almaları beklenen eğitim, modern dilleri öğrenmek, müzik aletleri çalmak gibi becerilerdir ancak bu becerileri profesyonel olarak öğrenmek için değil, kültürlerini yükseltmek için öğrenmeleri uygun görülmektedir. Bu durum kadınların mesleki eğitim almalarının gerekli olmadığını göstermektedir. Romandaki konuşmalar tıpkı günümüzdeki gibi bir kadının nasıl olması ve nelere ilgi duyması gerektiği üzerine yoğunlaşmakta ve kadınlar üzerinden yargılar ve görüşler yürütülmektedir. Kadınların 'ev içi' ile sınırlı yaşadıkları ve aksi bir durum olma ihtimalinin neredeyse hiç olmadığı görülmektedir.
Austen, romanda kadınlara kendilerine uygun görülen rol ve davranışların dışına çıkmalarını öğütlese de asıl karakterin verdiği mesajlar, hikayenin sonunda bozulur, hatta etkisiz hale gelir. Edebî geleneğin okuyucuya aktarmaya çalıştığı fikir, kendilerine uygun görülen sınırları aşan kadınların sonunun iyi olmayacağı ve onları kötülüğün beklediğidir. Bu mesaj, "Kırmızı Başlıklı Kız" gibi geleneksel anlatı motiflerinin doğrudan bir yansımasıdır. Tıpkı kendisine gösterilen yoldan sapan ve 'hain kurdun' kurbanı olan Kırmızı Başlıklı Kız gibi, toplumsal normların dışına çıkan kadını bekleyen son ise bir felakettir ve onu bu felaketten kurtarabilecek tek güç bir başka erkek/avcı karakter yani evlilik motifidir. Bu ve benzeri ideolojik düşüncelerin yansıtılmasındaki amaç; Kadınların ''asi'' davranışlar sergilemeleri halinde sonlarının, normların dışına çıkmaya çalışan güçlü, girişken ve kararlı kadın karakterlerin sonları gibi olacağı, bu nedenle onların gitmemesinin kendi iyilikleri için gerekli olduğu aslında gerekli olmayan düşünceleridir.