Jose Mourinho: Futbolun Karanlık Yüzü

Mourinho'suz futbol, Vader'siz Star Wars kadar keyifli...

Kendi oyun anlayışını spor bir arabayla yarışmak yerine spor arabanın tekerini patlatmak olarak tanımlayan bir spor adamı... Jose Mourinho, çoğu çocuk gibi futbolu tanıdığı günden itibaren futbolcu olma hayaliyle yeşil sahaya bağlandı. Düzenli yaşam, genç yaşına rağmen sıkı antrenmanlar ve ailesinin desteğine rağmen iyi bir futbolcu olamayacağını anlaması çok uzun sürmedi. Futbolculuk kariyerinin çok erken sona ermesinden sonra yeteneği olmayan bir alana değil, yeteneği olan bir alana yönelmesi gerektiğinin farkında vardı. Dil öğrenme yeteneği herkesin çok ötesindeydi. İstediği her dili kısa zamanda öğrenebiliyor ve konuşabiliyordu. Peki, futbola olan tutkusu geçmiş miydi?

Hayır, eğer yabancı dil yeteneğini kullanacaksa bunu kesinlikle futbolla ilişkilendirecekti. İlk amacı kesinlikle değildi ama yeşil sahalarda olmak istiyorsa bir yerden başlamak zorunda olduğunu ve futbolcu olmadığı için en alt seviyeden başlamak zorunda olduğunu çok iyi biliyordu. Aslında top bile toplardı, antrenman malzemelerini bile taşırdı ama dil becerisi sayesinde tercüman olarak futbol alemine sıkı bir giriş yaptı. Her tercüman gibi sadece işini yapıp parasını kazanmak Jose Mourinho'nun karakterine ters geliyordu. Amacının farkındaydı ve gelişmek için yapması gereken ne varsa yapacaktı.

Yaptı, farkını en kısa sürede herkese gösterdi. Tercümanlık yaparken teknik direktörlerden öğrenebileceği ne varsa öğrendi, sorması gerekenleri sordu. Araştırmalar ve denemeler yaparken çok kısa sürede fikir üretmeye başladı. Sergilediği performans sonrasında olabileceği en iyi yere futbolun kalbine gitti. Barcelona'nın La Masia yapısında çok ciddi bir rakibi vardı, Pep Guardiola. İkisinin rekabeti sadece alt yapıda değil sonrasında da devam edecekti ve bunu ikisi hariç kimse bilmiyordu. Pep varken hayalini gerçekleştiremeyeceğini fark ettiği gibi Barcelona'nın futbol aklını terk etti. Yeni adresi ülkesinin en iddialı takımlarından olan Porto olacaktı.

Porto'da işler yerinde gitmiyordu ama ikinci adamlıktan esas adama olan yolculuğu için belki işlerin iyi gitmemesi gerekiyordu. Takımın kontrolünü ele aldıktan sonra da süreç hayal ettiği kadar kolay ilerlemedi ama Porto başkanı Jose'den devam etmesini isterken kendisi bile kazanacakları Şampiyonlar Ligi kupasından habersizdi. En güçlüye karşı olan dik duruşu, takım elbiselilere karşı mahalle kültürü anlayışıyla Jose, dönemin en büyüğü denilen her takımı durdurmayı başardı. Sadece döneminin en güçlü takımına karşı değil, kendi taraftarına, modern futbol anlayışına, basına karşı başardı.

Porto, İnter, Real Madrid, Manu, Roma... Ve Fenerbahçe. Kazanmadığı tek bir Avrupa Kupası kalmadıktan sonra yolu ülkemize düştü. Kaos ortamında her zaman ev sahibi olarak görülecek düzeyde bir isim, kaos dolu ülke futbolumuza girdi. Yaşanan tüm gerginliklerin, yapılan tüm suçlamaların, tüm karalamaların tek nedeni de yine başaracak olmasından duyulan korku. Jose Mourinho öyle bir isim ki, kendi takım taraftarları kazanmasından korkuyor çünkü kazanma tarzını beğenmiyor olabilir. Bülent Değerli'nin dediği gibi, Jose Mourinho futbolun Darth Vader'i ve ne kadar kötü olursa olsun Mourinho'suz futbol, Vader'siz Star Wars'a benziyor.