Just to Feel Something

Hayatı ne kadar çekilebilir kılıyoruz?

Hayatın olağan akışında rutin haline gelen sorumluluklarımız var. Günlerimiz birbirine benzemeye eğilimliyken bu döngünün içinden çıkmak için zaman zaman özel anlar oluşturmak istiyoruz. Bunlar çoğunlukla makul bir zemine oturtmak zorunda olmadığımız davranışlarımız, bazen bir etkinlik ya da eylem olabiliyor. Yaşamı daha katlanabilir hale getirmek için onu dramatize etmek kulağa iyi geliyor. Kimseye açıklamaya çabalamadığımız alışkanlıklarımız bizi motive etmek konusunda çoğu zaman bir terapi seansından ya da bir kişisel gelişim kitabından katbekat etkili oluyor. Bazen bir şarkıyı bir işi yapmadan önce dinlemek, izlediğiniz filmin çekildiği mekanı ziyaret etmek, viral olmuş bir yiyeceği denemek, kitabın ana kahramanı gibi hissetmek, sanki bir kamera sizi devamlı çekiyormuş gibi bir yöne dönüp bakış atmak veya bir şey söylemek, soğuk içecekle birlikte naneli sakız çiğnemek, hislerinizin olmadığı biriyle flört etmek, aynı diziyi tekrar tekrar izlemek...Bu örnekler ambiyans yaratmaktan öte bir yerde konumlanıyor bence.

Heyecan, insanı diri tutmak için eşi benzeri olamayan bir duygu. İlişkilerde, iş ortamlarında, akademide kısaca insanın olduğu her yerde heyecan olmalı. Ruh, onu beslememiz için çeşitli sinyaller gönderiyor. Vücudun verdiği sinyalleri algılayıp harekete geçtiğimiz gibi ruhumuz için ne yapıyoruz? Görece garip davranışlarımızla varız ve bu varolşta tutunacak anlamlar bulmak oldukça kıymetli. Şimdi biraz düşünün istiyorum. Hayatınız monotonlaştığında, bir duygudan uzaklaştığınızda neler yapıyorsunuz? Geçmişteki bir hissi yeşertmek veya sıfırdan hissetmek sizin için ne kadar kolay? Yoksa zaten just to feel something mi yaşıyorsunuz?