Kadının Şanı: B.8 - Mitlerde Kadın
Kutsallık ile günah arasında...
Bereket, Günah ve Güç Arasında
Mitler, insanlık tarihinin en eski hikâye anlatma biçimlerinden biridir. İnsan, varoluşunu ve evreni anlamlandırmaya çalışırken önce doğayı ve yaşadığı olayları kutsal bir çerçevede yorumladı. Başlangıçta tanrılar yeryüzünde dolaşır, insanlarla konuşur, onlara güç ya da dersler verirdi. Tanrı-insan ilişkisi neredeyse birebirdi; ulaşılmaz değildi; ağaçta, suda, taşta, içimizde her yerde gücünü görür ve kendimize öğretiler çıkartırdık. Ancak zamanla tanrılar gökyüzüne, uzak ve erişilmez bir yere konumlandı. Bu kopuş, insan ile kutsal arasındaki mesafeyi açtı. Yine de mitler, insanın kendi hikâyesini anlatma, değerlerini, korkularını ve umutlarını sonraki nesillere aktarma yolu olmaya devam etti. Biz de okuduğumuz mitlerden bir zamanların insanlarının neler düşündüğünü, kültürünü, hissettiklerini öğrenmiş oluyoruz.
Mitoloji: Eski insanlığın eğitim sistemi
Mitoloji, sadece hikâye anlatmak değil, aynı zamanda eğitmek için de vardı. Olayların sebeplerini açıklayarak insanı hayata hazırlayan bir tür felsefi sistemdi. Gerçek dünyayı birebir yansıtmaz, fakat simgeler aracılığıyla anlamamızı sağlar. Bu yüzden mitlerde kadının temsili, yalnızca eski toplumun inançlarını değil, aynı zamanda kadınlara dair sosyal ve politik algıların kökenlerini de yansıtır.
İşte bu hikâyelerde kadın figürü, hem yaratıcı hem de yıkıcı, hem kutsal hem lanetli olarak karşımıza çıkar.
Bereketin anası mı, günahın kaynağı mı?
Kadın, birçok mitolojide doğurganlığı, bereketi, toprağın döngüsünü ve yaşamın sürekliliğini temsil eder. Doğa ve yeryüzü, dişil özelliklerle betimlenir; gökyüzü ise genellikle eril bir güç olarak tasvir edilir. Ancak bu yüceltici semboller, çoğu zaman başka bir uçla dengelenir: kadının baştan çıkarıcı, tehlikeli, hilekâr ya da günahkâr bir tarafı olması.
Lilith, Al Karısı, Medusa, Kirke, Kali, Hel… Farklı coğrafya ve kültürlerde ortaya çıkan bu figürlerin ortak noktası, kadının kontrol edilmezliğinin ve bağımsızlığının bir tehdit olarak resmedilmesidir. Lilith, itaat etmeyi reddeden “ilk kadın” olarak şeytanlaştırılır; Medusa, güzelliği yüzünden lanetlenir; Kirke, erkekleri hayvana dönüştüren büyücü olarak bilinir. Hatta kimi hikâyelerde, kadın figürler çocuk katili olarak bile karşımıza çıkar.
Pandora’nın Kutusu
Yunan mitolojisindeki Pandora, bu bakış açısının en bilinen örneklerinden biridir. Tanrılar tarafından yaratılan Pandora’ya, içinde insanlığın bütün kötülüklerinin saklı olduğu bir kutu verilir. Merakı yüzünden kutuyu açar ve hastalık, ölüm, felaket gibi tüm dertler dünyaya yayılır. Burada hikâye, kadını doğrudan felaketin sorumlusu olarak işaretler. Pandora efsanesi, kadınların zayıf, meraklı ve kurnaz olduğu yönündeki kalıpların mitolojik kökenlerinden biridir.
Dişil ve Eril güçlerin çatışması
Mitolojide eril ve dişil güçler arasındaki ayrım, yalnızca tanrılar düzeyinde kalmaz; toplumsal düzeni de şekillendirir. Dionysos örneği buna ilginç bir örnektir. Yunan mitolojisinde insan doğasına en yakın tanrı olan Dionysos, kadınların erkeklerle eşit şekilde esrime hâline ulaşabildiği, doğayla uyumlu bir anlayışı temsil eder. Ancak Roma’ya gelindiğinde, onun bu özgürlükçü tarafı törpülenir; sadece “şarabın tanrısı” olarak dar bir alana hapsedilir. Çünkü Roma’nın askeri ve düzen odaklı ideolojisinde, kaos ve eşitlik fikri barınamaz. Böylece, dişil özellikler barındıran tanrılar bile ikinci sınıfa itilir.
Kadının tehlikeli bilgeliği
Mitler, kadının hem şifa verici hem de tehlikeli olabileceği ikilemini de sıkça işler. Eski toplumlarda kadınlar bitkileri, otları, ilaç yapımını iyi bilirdi. Şifanın yanı sıra, zehir hazırlama bilgisine de sahipti. Bu ikilik —iyileştirenin aynı zamanda öldürebilmesi— eril anlatılar tarafından “kadın tehlikesi”nin kanıtı olarak sunulmuştur.
Kadının tarihteki temsili üzerine Pelin Batu'dan güzel bir söyleşi bırakıyorum buraya, keyifli izlemeler.