Kararlar, Sonuçlar ve İnsan

Bilirsiniz insan bir kere hata yapmaktan korktuysa o korku onu yer bitirir. Ta ki bitmeyi kabul edemediği ana kadar.

Kararsızlık en kötü karardan daha kötüdür derler hep. Ben hayatım boyu bunun stresini yaşamamak için hızlı karar vermeye çalıştım. Sınavlarda bile iki şık arasında kalıp; ya ilk seçtiğim şık yanlışsa diye düşünmemek adına bitirir bitirmez teslim ettim kağıtları. Bazen kötü oldu bu kararlarım sonuçları bazen iyi. Sonra bir gün düşünmeye başladım. O gün bugündür her şey biraz daha zor biraz daha yorucu benim için.

Sanırım bu düşünme muhabbetine büyümeye başladıkça daha çok düştüm. Büyümekten kastım yaşımın ilerlemesi değil de zihnimin genişlemesi elbette. Tabii bir yandan da yaşımın artması genişlemeye zemin hazırlıyor da olabilir emin değilim. Her neyse. Yıllar geçikçe eskiden düşünmediğim her şeyi düşünmeye başladım. Attığım adımları, yapamamaktan korktuğum için yaptığım düşüncesiz seçimleri, bu seçimlerin sonucunda vazgeçemediğim anları, bu anların bana verdiği zararları veya kârları. Tüm bunları düşünmekten artık verdiği her kararı sorgulayan bir insana dönüştüm.

Bir şehre yolculuk mu yapıyorum hemen üşüşüyor aklıma iyi mi yapıyorum kötü mü yapıyorum soruları. Hayatıma birini mi almak istiyorum zihnimde hemen beliriyor doğru insan mı acaba, onunla olur mu olmaz mı cümleleri. Hata yapmaktan o kadar korkuyorum ki anın tadını çıkaramıyorum. Çünkü biliyorum sonrasında yine bu verdiğim kararların hata olmuş olma ihtimalini değerlendirirken ve en acımasız yorumları yaparken bulacağım kendimi. Biliyorum böyle yaşamak zor, haklısınız.

Sanırım bunları düşünmemenin veya hatalardan korkmamanın bir çözümü insanının kendine karşı anlayışlı olabilmesi. Eğer bir noktada kendinize kıyamamaya başlarsanız yaptığınız her hata verdiğiniz her karar daha anlamlı olmaya başlıyor. Fakat burada karıştırmamanız gereken iki durum var; kendine kıyamamak ve kendine acımak. Bu ikisi asla karıştırmamalıdır çünkü birbirlerine benzeyen değil birbirlerinin neredeyse zıttı olan durumlardır bunlar.

Kendine acımak dünya üzerindeki en kolay şeylerden biridir bana kalırsa. Kendine acırsın, kızarsın, yapamayacağını düşünürsün, gücünün olamadığını savunursun, kendini olmazlara inandırıp aynı döngünün içinde debelenip durursun. Nereden bildiğimi siz de anladınız artık açıklamıyorum o yüzden. Kendine kıyamamak ise tam tersine şefkat duygusuyla başlıyor. Kendinin de sadece bir insan olduğunu ve bazen hatalar yapabileceğini kabul etmen gerekiyor önce.

Zaten kıyamamak sözcüğünü düşününce bile kalbinizde bir yerlerde ufak bi çaresizlikle karşılaşıyor olduğunuzu fark ediyorsunuzdur. İnsan bazen çaresiz kalır çünkü. Elinden bir şey gelmez, değiştiremez. Bazen sadece bir şeylerin olması gerekir ve olur. Bu şeyler oldu diye kendinle savaşmak yerine o süreçteki kendini anlamaya çalışırsan yaşamaya devam edebilirsin aslında. Bunu da biliyorum çünkü bu satırları okuyorsunuz ve ben artık bir döngünün içinde kıvranmıyorum.

Geçirdiğim son birkaç sancılı yıl içinde öğrendiğim bir şey varsa o da kişinin en çok kendine şefkatli olması gerektiğidir. Eğer bunu başarabilirseniz kendinizle barışabilirseniz emin olun nefes aldığınız bu dünya üzerinde mutlu olabilmek için gerçekten büyük bir adım atmış olacaksınız. Kendinize dikkat edin ve benim yaptığımı yapmayın. Hata yapmak veya yapmış olmak sizleri korkutmasın. Tekrar görüşünceye dek hoşçakalın.