Kavram: Sevgili
Adına methiyeler düzülen, şarkılar yazılan sevgili bir kavram olarak Türk edebiyatında dönemlere göre çeşitlilik göstermektedir. Bir edebi eserin öznesi veyahut nesnesi olabilecek kişi veya kavram sevgili, maşuk ve aşık isimleriyle eserde yer alır. Sevgili bazen fikir olarak gönülde yer edinmiş, bazen kendisine ulaşılmak istenilmiş bazense somut olarak elde edilmiş bir varlıktır. Kelime olarak tek bir anlam ifade etse de çağrıştırdığı fikirler olarak sevgili kelimesi, şairlere farklı görünür ve dönemlere ayrılmış Türk edebiyatında farklı bir biçimde karşımıza çıkar.
Divan edebiyatının simgelerle yoğurulmuş dilinde somut bir varlık arayışı mümkün değildir. Üstü kapalı bir şekilde anılan sevgili bir ifade olarak yer alır divan şairlerinin şiirlerinde. Sevgili bir düşüncedir; temsil ettiği kavram göreceli olmasına rağmen ortak bir beğeniyi, varsayılan bir sevgilide olması gerekenlerin niteliklerini ifade eder. Bu yüzden karşımıza bir varlık olarak değil fikir olarak çıkar ve somut bir canlıyı temsil etmez. Sevgili simgelerle bir diğer deyişle mazmunlarla tanımlanır. Sevgili servi ağacından daha endamlıdır; sevgilinin kirpikleri ok gibi yüreği deler, sözleri bal ve şeker gibidir. Bu çerçeveye bağlı kalınarak açıkça hedef gösterilmeden divan şairleri şiirlerini bir sevgiliye ithaf eder.
Tanzimat edebiyatındaki sevgili ise bir kavramdan çok şahıs olarak görülmeye başlanır. Dönemin getirmiş olduğu yeniliklerle birlikte Batı’ya yüzünü dönmüş Tanzimat şairleri sevgiliden çok hak, hukuk, vatan kavramlarıyla uğraşmışlardır. Aşk geri plana itilmiştir. Şairler fikirlerini halka ulaştırma amacı gütmektedir tıpkı Namık Kemal’in eserlerinde görüldüğü gibi. Bununla birlikte Servet-i Fünun şairleri Tanzimat şairlerinden daha çok aşka yaklaşmışlardır ancak bu yakınlaşma açıkça eserlerde gösterilmemiştir. Sevgili, şairin gönlünde bir sızı olarak kalır; yanına gidemez çekinir, hayatın ıstırabından uzaklaşmak için sevgilinin aşkı şaire serinlik verir: Mai ve Siyah’ın Ahmed Cemil’inde bunu görmek mümkündür. Dört duvar arasında, düşüncelerin kısıtlı dünyasında şair sevgilisine duyduğu aşkla hayatta kalır. Serveti Fünun şairlerinin aksine sevgiliyi canlı kanlı gören, onu arzulayan ve ona dokunabilen Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’ e de değinmek gerekir. Çekinerek yaşanan aşkı somut bir hale getiren bu iki şair, varlık olarak ulaşılması güç fakat bir o kadar da çekici görünen aşığı, şiirlerinde açıkça gösterirler. Sevgiliyi doruk noktasına çıkarırlar ve kendisini ulaşılamaz kabul edilen bir varlıktan farklı olarak görülmesine yol açarlar; aşığı görünür kılarlar.
Türk edebiyatının kategorize edildiği dönemlerini bir bütün olarak ele almak ve sevgili kavramını açıklamakla birlikte aynı zamanda tekil olarak şairlerin sevgiliye hangi açılardan baktığına da değinmek gerekir. Bu öznel bir biçimde var olma 19.yüzyıl sonu 20.yüzyılın başlarına denk gelir ve şairleri bir grup olarak değerlendirmek ve genelleme yapmak işi zorlaştırır. Bu sebeple sevgili kavramını ele alış biçimi şairden şaire farklılık gösterir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sevgiliyi doğanın devinimini sağlayan bir öge olarak görmesiyle Cevdet Kudret Solok’un melankoliyle yoğurulmuş sevgilisi dünyayı ve insanı farklı görmelerinden doğar. Toplumsal değişimlerin etkisi edebi eserlere de yansıdığından sevgili bazen bir tutku bazense bir başkaldırıdır. Bireyci bakış açısıyla sevgili kavramı da biricik olmuştur ve kişiden kişiye değişmiştir.
Türk edebiyatında bir sevgili her eserde farklı bakış açılarıyla ele alınmıştır. Bu kavramı, toplumsal düzenin sürekli değişiminden bağımsız olarak tek bir anlamda düşünmek zordur. Divan edebiyatı şairlerinin yaşadığı dönem ve Tanzimat edebiyatı şairlerinin yaşadığı dönem ne kadar ayrıysa sevgiliyi eserin içinde yaşatma tarzları da bir o kadar ayrıdır. Toplumsal değişimin etkisiyle kişinin biricikliği arttığı takdirde sevgili karşımıza çok farklı boyutlarda çıkar ancak bu da düzenin bir parçasıdır. İnsan tekildir ve ortaya çıkardığı eser de biriciktir, sevgilisi de biriciktir. Kavramları öznel bir biçimde değerlendirmek gerekir.