Kayıp İç Ses

Zihnin İçindeki Sessizlik

İnsan, hayatın olağan akışında durmaksızın düşünür. Bu düşünme, zihnin içindeki sesin monoloğudur aslında. Kimi zaman desteğini hissettiren kimi zaman susması için yalvarılandır. Aynı anda hem dost hem düşmandır. Peki herkesin zihninde böylesine zıtlıklarla bezeli bir "ben" var mıdır?

İnsanlar, bir kitabı, makaleyi veya herhangi bir yazılı metni okurken cümleleri sesli şekilde duyduğunu hatta bazen başkasının sesiyle okuduğunu hissedebilir. Elbette ortada gerçek bir ses yoktur. Buna rağmen kişi, kulaklarıyla adeta sahici bir sesin konuşmalarını duyuyormuş gibi algılar. İşte bu, insan zihnindeki düşüncelerin seslendirmeni rolünde olan iç sesin sebep olduğu bir yanılsamadır.

Hayatın her noktasında insanın düşünce ve davranışlarında büyük etkisi bulunan iç ses, yaşam boyu olumlu ve olumsuz birçok düşünceyi seslendirir. En ufak başarısızlıkta zihinde yankılanan o sert eleştirilerin, unutulmak istenenlerin fısıldanışının, umutsuzluk kuyusunda dibe çekişlerin faili; yolda yürürken kafanın içinde sürekli başa saran o tanıdık melodinin, dik durmak gayesiyle motive edişlerin, iyileştirici güçteki öz sevginin başrolüdür. Onsuz hayat mümkün mü peki?

Herkesin zihninde yankıları var mı?

Hayır, herkes bir iç sese sahip değil. İnsanların bir kısmı, iç ses kavramının varlığından bile haberdar değil. Bu kişiler düşüncelerini duyamaz, kendi kendileriyle iç konuşmalar gerçekleştiremez ve yazılı metinleri okurken zihinlerinin içinden bir ses, cümleleri seslendirmez.

Konuyla alakalı elbette birçok bilimsel araştırma ve çeşitli röportajlar mevcut. 2008 yılında Nevada Üniversitesinden Profesör Russell T. Hurlburt ve Christopher L. Heavey tarafından yapılan bir araştırmada, 30 üniversite öğrencisinden rastgele 10 farklı anda, o anki iç seslerini veya içsel durumlarını yazmaları istenir. Araştırma sonucunda ise deneklerden bir kısmının deney sırasında ve tabii tüm hayatları boyunca hiçbir içsel konuşma deneyimlemediği görülür.

Yine konuyla ilgili olarak 2020 yılında Francis Marion Üniversitesinden Kirsten Carlson ile bir röportaj gerçekleştirilir. Carlson, herhangi bir iç sese sahip değildir. İçinden konuşmayı denediğinde ise bir süre sonra kendini yine sesli bir şekilde konuşurken bulduğunu söyler. Daha da ilginci, kitap okurken cümleleri kafasının içinde sesli bir şekilde duymak yerine zihninde belirli şekillere sahip cümle yapılarını gördüğünü ve kafasında bir kavram haritası oluştuğunu ifade eder.

Eksikliği hissedilir mi?

İç sese sahip olan kişiler, herkesin buna sahip olmadığını öğrendiğinde genelde büyük bir şaşkınlık yaşar. Hayatlarının tamamında eşlikçileri olan bir sesin yokluğu fikrini kavramakta zorluk çekerler. Peki iç sese sahip olmayanlar açısından bu durum nasıl? İç sesin varlığını hiçbir zaman deneyimlememiş kişiler elbette bunun eksikliğini hissetmez çünkü onlar için normal olan budur. Toplumun yüzde 5'i ila 10'unu oluşturan bu kişilere iç sese sahip olmama konusunda nasıl hissettikleri sorulduğunda çoğu, bu durumu umursamadıklarını ve yaşantılarından gayet memnun olduklarını ifade ederler.

Sonuç olarak kimileri iç sesi hayatlarının önemli bir parçası olarak görürken kimileri bu yankılara ihtiyaç duymadan yoluna devam eder çünkü her iki taraf için de bu deneyimlerinin bir alternatifi yoktur, bildikleri ve alıştıkları gibi şekillenmişlerdir. İç sesin varlığı veya yokluğu hakkındaki deneyimler, her birey için biriciktir ve insan zihninin eşsizliğini en iyi şekilde ortaya koymaktadır.