Kayıpların Ardındaki Hisler

Her insanın canı yandığında verdiği tepki farklıdır.

Her duyguyla baş etme şeklimiz, bizi ötekilerinden ayıran yönümüz olabilir. Her hissin insanları etkileme oranı ya da, duygusallık seviyesine göre, insanların üzerlerinde bıraktığı etki değişebilir. Fakat verilen tepkiler farklı da olsa (ya da etki süresi değişse de) birini kaybettiğinizde içinizde mutlak bir acı kalır.

Sevdiklerinin üzüldüğünü görmek insanı en berbat hissettiren duygulardan biri olabilir. Ölümü unutarak yaşadığınız hayatı sorgulamanıza sebep olacak, mevcut tüm dertlerinizi silip atacak bir haber geldiğinde bunu daha net anlarsınız. Bir telefon insanın bütünlük hissini ve geleceğe bakışını değiştirebilir mi? Maalesef evet... 

Bazen düşünüyorum da, insanın yaşadığı hiçbir acı ilk günkü gibi kalmıyor. Canın yine yanıyor, tüm benliğinle üzülüyorsun ama bu da geçecek tesellisine zaman geçtikçe anlam verebiliyorsun artık. Her gün gözünü açtığında aklına gelmiyor belki ama metroda, ona benzer biri yanına oturduğunda ya da onu anımsatan bir kelime duyduğunda da ağlamayı bırakamıyorsun. Bırakmak da istemiyorsun gerçi, hatırları yaşatmak ve elinden geldiğince anmak insana gelen en iyi şey oluyor çünkü. 

Bu yazının yeri benim için hep çok ayrı olacak çünkü bir sebebi var. Üzerimde en az annem ve babam kadar hakkı olan canım büyükbabamın vefatının yıl dönümü 18 Temmuz. Büyükbabamı anmak ve içimi dökmek istiyorum. Dile kolay koskoca bir yıl geçti üzerinden, onu her gün özlediğimiz. Ardında çok güzel evlatlar ve onu çok seven bir sürü insan bıraktı. Bana öldükten sonra nasıl anılmak istersin diye sorsaniz, büyükbabam gibi derim. Onun benim için yaptıklarına yaşarken yeterince teşekkür edemediğim, vefat ettiği gün aramayı düşünüp unuttuğum için çok üzgünüm.

Benim için büyükbabam, sevdikleri için sonuna kadar elinden geleni yapan ve küçüğüne büyüğüne hatırı sayılır saygısı ve sevgisi olan insanların başında gelir. Tanıdığı kimseye selam vermeden, bayramını kutlamadan geçmezdi. Ben nasıl bu kadar insan tanıyor, arıyor konuşuyor diye düşünürdüm bazen. Şimdi anlıyorum. Cenazesine gelenleri düşününce evet diyorum, insanlarla ilişkileri çok kuvvetli ve samimiymiş. Onu tanıyan herkeste bir iz bırakmış, bende olduğu gibi. Yokluğunu en çok evine gittiğimde hissediyorum. Üst kata çıkarken merdivenden bakardım; karşıdaki koltuğun kenarında kitap okurdu, ne zaman gitsem. Gözüm her eve gittiğimde o koltuğa takılıyor, ailecek ne zaman bir araya gelsek hissediyoruz yokluğunu ama artık kalbimizde ve bizimle geçirdiği güzel zamanlardaki hatıralarda yaşıyor... 

Annemin babası olmasına rağmen dede yerine büyükbaba demeye alışmışım, hep de öyle kaldı. Büyükbaba olmak da en çok ona yakışıyordu. Yaptıklarının ve güzel öğütlerini benimle paylaşmasının karşılığını asla ödeyemem. Küçükken beni gezdirirdi, elimden tutar sahile, parka götürürdü. Belki de denizi bu kadar sevmemdeki en büyük etki küçükken büyükbabamla yaptığım o gezilerdir. Ne zaman birlikte köydeki eve gitsek hep "Bahçeye çıkın kızım" derdi. Bahçesini çok severdi çünkü. Ben seni kaybettikten sonra bahçede oturup ağladım, büyükbaba. Bu kez bahçeye senin söylemenle çıkmamıştım ama senin varlığını hissetmeye devam ediyordum. 

Bu yazıyı okuyamayacaksın ama seni ne kadar sevdiğimizi ve özlediğimizi hissediyorsun, biliyorum. Hayata gözlerimi açtığım andan sen hayata gözlerini kapatana kadar birlikte geçirdiğimiz her ana minnettarım.

İyi ki bizimleydin.