Kelebeğin Rüyası

Ben niye diğer kelebekler gibi şanslı olamadım. Ben bu dünyayı sevdikçe şimşekler şaktı. Ben uçtukça yağmur damlaları kanatlarımı ıslattı.

Umutların ölmek üzere olduğu ama biraz yaşam ışığı taşıyan bir gezegende doğmuş küçük kelebek. Gökyüzünün masmavi olduğu, ormanların yemyeşil ve huzur dolu olan kocaman bir evrenmiş. Etrafında kuşlar şakırmış, gölde balıklar süzülürmüş. Küçük kelebek ise bu güzelliğin etrafında dolaşmaktan hiç bıkmazmış. Kusursuz ve hiç bitmeyecek bir rüya gibiymiş onun için. 

Bulutların arasında gezermiş gün boyu. Şeffaf bulutlar kanatlarının arasından süzülürmüş. Güneş sıcacık ve kıpır kıpır yaparmış içini. Yüzünde gülümsemesini hiç eksik etmezmiş. Herkes severmiş küçük kelebeği. Hayvanlar etraflarında dönmesine, çiçekler üzerlerine konmalarına, havada uçan kuşlar ise onunla yarış yapmalarına izin verirlermiş. Küçük kelebek böyle yaşamış bir süre. Ama aklından hiç silinmeyen bir merak varmış. 

‘Masmavi gökyüzünün ve yemyeşil ormanın ardında ne var?’

Küçük kelebeğin aklını kurcalayan bu soru onu hep huzursuz etmeye devam etmiş. Bir ağaca konmuş ve ileride neler olduğunu düşünmeye başlamış. Kelebek ömrüne göre uzun ama yaşadığı evrenin ömrüne göre çok kısa bir sürede karar vermiş. Tüm orman boyunca son bir kez dolaşıp her şeye kendince veda etmiş. Ormanı aştığında sarı ve kocaman çiçeklerle dolu bir tarla ile karşılaşmış. Bu hayatının en güzel manzaralarından biriymiş. Âşık olduğu masmavi gökyüzü çiçekler ile bezenmiş gibi hissetmiş. Ama asıl kalbini pırpır ettiren bu değilmiş. Çiçeklerin arasında küçük bir kız çocuğu koşturuyormuş. Çiçeklerden daha kısaymış bu kız çocuğu. Kelebek o anda onu arkadaşı gibi hissetmiş ve ona doğru uçmuş. Hiç bu kadar hızlı uçtuğunu hatırlamıyormuş. Kalbinin sesini duyuyormuş ve bu ona bir şarkı gibi gelmiş. Koşan küçük kızın arkasından koşmuş ve sonunda ona kendini gösterebilmiş. Küçük kız kelebeği görür görmez kahkahaları çiçekler arasında yayılmış. Tabi birde küçük kelebeği görün. O kadar mutlu ki dönmeye başlamış küçük kızın etrafında.

“İyi ki ayrılmışım oradan” demiş. “Yoksa onu göremezdim. O güzel gülüşünü hissedemezdi. Kalbimin böyle atabileceğini hiç bilemezdim.”

Kız güldükçe küçük kelebek onunla daha çok oyun oynamaya başlamış. Bazen hızlı uçarak ondan kaçmış bazen uzanamadığı çiçeklerin tepesine konmuş bazen ise küçük eline konarak onu izlemesine izin vermiş. Ama her şey bir anda farklılaşmış. Küçük kız kelebeğin yaptıklarına gülmeyi bırakmış. Kelebek peşine geldiğinde onu itmiş. Hatta küçük kelebek, kız onu görsün diye gözüne doğru uçtuğunda kız gülmek yerine bir anda ağlamaya bağlamış. Gözlerinden su damlaları akıyormuş. Küçük kelebek çok üzülmüş ve ne yanlış yaptığını bilememiş. Son bir kez ona yaklaşmak istemiş fakat kız çok kötü bir şekilde onu uzaklara savurmuş. Koşarak ondan uzaklaşmış ve ardında kanadı kırık üzgün bir kelebek bırakmış.

Kelebek uçarak uzaklaşmış oradan ama rüzgâr esmeye başlamış. Güneş onu ısıtmayı bırakmış ve gökyüzü mavi olmayı bırakarak karanlığa boğulmuş. Bulutlar birleşmiş ve kızın gözlerindeki gibi su damlaları bırakmaya başlamış. Uçamıyormuş. Çünkü uçması bu havada sabit durması kadar imkansızmış. 

“Ne yaptım ben?” demiş, kendi kendine. Sinirli ve üzgünmüş. Gökyüzüne doğru bağırmış. 

“Ben bu evrene âşık olmaktan başka ne yaptım? Gözlerimi ilk açtığımda her şey çok güzeldi. O kadar güzeldi ki her şeyi yapabileceğimi sandım. Bu evrene benim de güzel olarak geldiğimi biliyorum. Bu evren hep kusursuz geldi gözüme. Ben kusurlu olsaydım bu kadar kusursuz hissetmezdim. Bu yüzden hep kusursuz gibi davrandım. Güzel şarkı söyleyen kuşları övdüm. Kusursuz hayvanların etraflarında oyunlar oynadım. Güzel kokan çiçeklerle tanıştım. Masmavi gökyüzünde özgürlüğe meydan okudum. Çünkü bu evrende özgür olan tek kişi gibiydim. Ama yanıldım. Ben bu evrenin kusursuzluğunda kısa bir süre yer edinmek için vardım. O yüzden başka güzel şeylerde görmek istedim.

“Ben bu evreni sevmekten başka ne yaptım? Neden sadece sevmekten vazgeçtikleri için beni öylece cezalandırdılar. Masum ve savunmasızdım korkmadan onlara kendimi açtım. Ben niye diğer kelebekler gibi şanslı olamadım. Ben bu evreni ve bu dünyayı sevdikçe şimşekler şaktı. Ben uçtukça yağmur damlaları kanatlarımı ıslattı. Ben kaçtıkça kanatlarımı benim yerime kullandılar. Özgürlüğün bir kanatta olmadığını göstermek istediler. Umutların bir kanatta saklı olmadığını canice gösterdiler.

“Şimdi anlıyorum her şeyi. Kusursuz diye bir şey yokmuş. Pürüzsüz olduğunu düşündüğüm her şeyin içi pütür pütür kalmış. O kusuru göremediğimiz için onu hissetmemiz gerekiyormuş. Bu hisse ise güven deniyor fakat nasıl güvenmemiz gerektiğini çok acımasızca öğretiyorlar. Ben yanlış güvenmişim. Kanatlarımı gökyüzünde kaybettiğimde anladım her şeyi.”

Küçük kelebek kapatmış gözlerini. Karanlık, o an daha huzur vermiş her şeyden. Gözlerini bir daha açmamaya karar vermiş. Kusursuz görünen bu kusurlu evreni sevgi ile bakan gözlerden mahrum ederek cezalandırmış. Umutların ölmek üzere olduğu bu evrende son umut ışığı da sönmüş.