Kelimelerin Kalbine Yolculuk

Kelimelerin Kalbindeki Yolculuk: Yazarlık Üzerine

Yazarlık, yalnızca bir kalemi kağıda sürmek ya da klavyede harfleri yan yana dizmek değildir. Yazarlık, insanın içinden taşan sesleri dış dünyaya duyurma çabasıdır. Bazen bir çığlık, bazen fısıltı, bazen de sessizliktir yazmak. İçinde binlerce kelime taşıyan bir yüreğin, bir şekilde kendine yer bulma arzusudur.

Her yazarın bir yarası vardır. Bu yara, onu yazmaya iter. Belki çocukken duyulmayan bir sesin yankısıdır bu, belki de içinde büyüttüğü bir eksikliğin izidir. Ama her halükârda, yazmak bir nevi iyileşme biçimidir. İnsan yazarken kendine döner, kendini dinler. Kimi zaman kelimelerle yüzleşir, kimi zaman onların arkasına saklanır. Ama her defasında bir parça kendisinden verir kağıda.

Gecenin sessizliğinde bir satıra yüklenen his, gün ışığında söylenemeyen bir cümlenin gölgesidir belki de. Yazmak, bazen birinin seni hiç tanımadan anlaması umududur. "Ben böyle hissetmiştim" demesini beklemektir bir yabancının, bir yerlerde senin cümlelerini okurken. Yazarlık, yalnızlığın paylaşılabilir bir şey olduğunu göstermeye çalışmaktır çoğu zaman.

Bir yazar için kelimeler, sıradan nesneler değil; dosttur, sırdaştır. Onlarla tartışır, barışır, küser ama sonunda hep geri döner. Çünkü başka türlü anlatamaz kendini. Herkes konuşurken, o yazarak nefes alır. Herkes unuturken, o yazarak hatırlar. Ve herkes geçip giderken, o yazarak kalır.

Bazen bir karakterin gözünden dünyayı görür, bazen hayalindeki bir şehirde gezinir. Gerçeklik ile kurgu arasında kurduğu köprüde, hem kendi ruhunu hem de okuyucunun kalbini taşır. Yazarlık bir dünyayı kurmak değil, aslında o dünyada yaşamak istemektir. Belki orası daha adil, daha sessiz, daha anlaşılırdır.

Yazmak, cesaret ister. Çünkü kendini açmak demektir. Bir nevi soyunmaktır herkesin önünde, ama kelimelerle. Acılarını, hayallerini, korkularını, zaaflarını sunmaktır okura. Ve her seferinde, "Umarım beni yargılamazlar, umarım beni anlarlar" demektir içinden.

Ama en güzeli şudur ki, bir gün bir okuyucu gelir ve der ki: "Sen benim hissettiklerimi yazmışsın." İşte o an, yazarlık sadece yazmak olmaktan çıkar; bir kalpten diğerine uzanan köprü olur. Ve o köprüde yürürken, ne yazar ne okuyucu artık yalnız değildir.