Kendi Ölümüne Sebep Olmak
Övgünün ve yerginin üstadı: Nefi
Mahlas dediğimiz gelenek Orta Doğu'nun topraklarında doğmuştur. Çünkü yazılan bir satır seni şah da yapabilir ölüme de götürebilir. Osmanlı'da da bunun birçok örneği vardır. Yazdığı dizelerle ölümün kıyısından dönenler de bir satırla başı kesilenler de... Şüphesiz ki konu sivri dil olunca akla gelen ilk isimse; Kasideler sultanı, övgü ve yerinin üstadı Nefi'dir.
I. Ahmet zamanında payitahta gelmiş iyi eğitimli bir şairdir Nefi. Kısa zamanda maharetiyle ün kazanmıştır. Kaside denilen türle anılmıştır ismi. Kaside ise övgü şiiridir. Allah'ı, peygamberi, Ramazanı, baharı, aşkı, insanı överler bu şiirlerde. O ise fahriye ve hicivleriyle bilinir. Övgü ve yergi dediğimiz tamamen zıt alanlarda maharetli olan şair, mübalağa sanatında da üstatdır. Öyle ki bu özelliği ona ipe götürecektir.
Baskıların, katı kuralların, idamların çoğaldığı dönemde- 4.Murat zamanında- yaşayan şairimiz aslında padişahın sevdiği bir isim olduğundan müsemma görürdü. Fakat Nefi dilini, kalemini tutamaz nerede eleştirilecek bir şey görürse orada sözünü esirgemezdi. Rivayete göre de sefer sırasında 4. Murat o hicivleriyle dolu olan ''Siham-ı Kaza'' - Kaza Okları- eserini okurken çadırına düşen yıldırımla Nefi'ye hicvi yasaklamış fakat Nefi dayanamayıp Vezir-i Azam'a- padişahtan sonra en etkili kişiye- hiciv yazınca Vezir Bayram Paşa padişaha gider ve şikayette bulunur. Padişahsa ''Var bildiğin gibi yap'' der ve bunun üzerine de idam edilir.
Nefi yaşadığı dönemde kendi babası dahil birçok isime yazar bu şiirleri. Bunlardan biri de dini olarak halifeden sonra en yetkili isim olan Şeyhülislam Yahya Efendi'dir. Yahya Efendi Nefi için şu dizleri söyler:
Şimdi hayli sühan-verûn içre,
Nef’î mânendi var mı bir şair?..
Sözleri Seba-i Muallâka’dır,
İmrülkays kendidir kâfir!” (Şimdi birçok güzel söz söyleyen arasında
Nef’î'ye denk olan bir şair var mıdır?
Sözleri Kâbe’nin duvarlarına asılan şiirler gibi güzeldir
Ama kendisi İmrülkays'tır kâfir!)
Şiirlerinin güzel olsa da onu kafirlikle suçlamıştır Yahya Efendi, Nefi ise ona cevap olarak şu satırları yazmıştır.
Bize kâfir demiş Müftî Efendi,
Tutayım ben ana diyem Müselmân,
Vardıkda yarın Rûz-i Cezâ’ya,
İkimiz de çıkarız anda yalan!” (Şeyhülislam bana kâfir demiş,
Ben de tutup ona Müslüman diyeyim
Yarın kıyamet gününde
İkimiz de yalancı çıkarız.)
Düşünün ki bir şair dinen en yetkili kişiye kafir diyebilecek kadar gözü karadır. Aynı zamanda da söz olarak da oldukça maharetli biridir. Bunu da Tahir Efendi ile atışmasında açıkça görebilir. Osmanlı paşalarının topladığı bir mecliste Tahir Efendi Nefi hakkında ''kelp'' (köpek) deyince Nefi'de ona şu satırları dile getirir:
“Tahir Efendi bana kelp demiş,
İltifatı bu sözde zâhirdir,
Malikî mezhebim benim zira,
İtikadımca kelp tahirdir.”
Tahir Efendi bana köpek demiş, belli ki bana iltifat etmiş, Çünkü mezhebimce köpek Tahir(temiz)'dir. Yani bir yandan kendisine temiz dediğini söylerken, diğer yandan da Tahir Efendi'ye köpek der. Sön kelimede yaptığı cinasla yeteneğini bir kez daha kanıtlamıştır Nefi.
Bazen başarılar da cezasız kalmaz. O; ustalığı, yeteneğini sivri diline kullandığında urganı boynuna kendi geçirdi. Baskıların, idamın da olduğu bir zamanda kendi düşündüklerini de söylemek cesaret ister fakat her cesur kazanan değildir işte. Ne olursa olsun, ölümün yolundaki taşları kalemiyle tek tek kendi dizmiş de olsa edebiyatın sayfalarına adını kazımış, yüzyıllar sonra bile hatırlanacak olmayı kazanmıştır cesaretiyle. Cemil Meriç'in dediği gibi ''Üslubun kimliğindir.'' ve o kimliğiyle unutulmazlar arasındadır.