Kendimle Konuşurken (V)
Geçmiş, bilinmezliklerimizin ne kadarını kapsar yahut ne kadarını çözmemize yardımcı olabilir? Cevabı bulmanın yolu kendinizle konuşmak.
Sempozyum maceran bitip de normal yaşantına döndüğün ilk gün o kadar da normal geçmiyor çünkü uyuduğun birkaç saat hariç dün geceden beri, Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’yle nasıl iletişime geçeceğini düşünüyorsun. İçinde sürekli ya yanlış bir şey yaparsam endişesi ve henüz bir ismi olmasa da Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’yle yeni bir ilişkiye başlayabilme ihtimalinin heyecanı var. Sen kafandaki bu düşünce ve kalbindeki bu duygularla uğraşırken göreceli olduğunu o dönemler reddettiğin ve sürekli hızlı ilerlediğini düşündüğün zaman, senin; ondan beklediğin gibi hızlı bir şekilde akıp gidiyor ve tüm gün seni dış dünyadan soyutlayan duygu ve düşüncelerinden sıyrıldığında, kendini okuldan eve dönmüş bir vaziyette buluyorsun. Dünyadan uzak geçirdiğin bu uzun sürenin içinde her şeye oldukça basit bir şekilde başlamaya karar veriyorsun. Hem böylelikle kolay yoldan ilerlediğin için baştan bir hata yapma ihtimalin de sıfıra yakın bir şey olacaktı. Aldığın bu karar sayesinde yazdığın ilk “nasılsın” mesajıyla üç yıllık yeni bir macerayı başlatmış oluyorsun.
Birbirinizi tanımak için, sürekli birbirinize yöneltilmiş soruların ağırlıklı olduğu mesajlaşmalar, bir ay sürdükten sonra, Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’nin hayalindeki kadın olduğunu düşünüyorsun. Evlenmek istediğin ve ömrünün sonuna kadar beraber yaşamak istediğin kadın ondan başkası değil gözünde. Bu düşüncelerini her gün yaptığınız rutin bir sohbet esnasında Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’ne iletiyorsun. Ardından merakla onun, sen hakkındaki düşüncelerini sorup, sorduğun sorunun yanıtını almayı bekliyorsun. Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi soruna cevap verdiğinde ise hayatında şu ana kadar yaşadığın en mutlu anı yaşıyorsun. Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi duygularının karşılıklı olduğunu, sana âşık olduğunu ve senin de kendisi için doğru kişi olduğunu söylüyor. Bu cevabı okuduğun zaman duyduğun sevinci anımsayıp şu an tekrardan mutlu oluyorsun. Yüzünde oluşan o küçük tebessüm kaybolduğu zaman yeniden Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’yle yaşadıklarını hatırlamaya devam ediyorsun. Sevgili olduğunuz ilk andan sonra hatırladığın ilk anı, onunla sevgiliyken yüze yüze görüştüğünüz ilk gün ve beraber geçirdiğiniz ilk hafta oluyor.
Yeniden havaalanındasın. İçinde Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’ni görecek olmanın heyecanı var. İçindeki heyecanı dizginlemeye çalışarak uçağının kalkacağı vakti bekliyorsun. Zaman geliyor, uçak kalkıyor, Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’yle kavuşacağın yere varıyorsun. Önceden anlaştığınız gibi, sevgilin seni havaalanının çıkış kapısında karşılıyor. Sarılıyorsunuz. Birbirinize sarıldığınız an kendini hiç olmadığın kadar güvende hissediyorsun. Sanki dünyadaki hiçbir şey seni incitemez gibi hissettiğinden içini muhteşem bir huzur duygusu kaplıyor. Sarılmanız bittikten sonra, bir elinde valizin diğer elinde Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’nin eli havaalanından çıkıyorsunuz. Beraber eşyalarını bırakmak için önceden tutmuş olduğun eve gidip valizlerini eve bıraktıktan ve eve yerleştikten sonra sevgilin seni çok güzel bir çay bahçesine götürüyor. O çay bahçesinde oturup saatlerce sohbet ediyorsunuz. Dünyanın En Güzel Gözleri’ne yazmış olduğun şiirleri bir bir okuyorsun orada. Ardından akşam olduğu için sizin için o günlük ayrılma vakti geliyor. Sevgilin seni bir haftalığına kalacağın eve bırakarak yanından ayrılıyor. Ardından bundan sonra yaşayacağın her günün sürekli böyle geçmesini duanda isteyerek yeni güne hızla ulaşabilmek için gözlerini uykuya teslim ediyorsun.
Sabah oluyor, içinde yeni bir günü daha Dünyanın En Güzel Gözleri’yle geçirmenin mutluluğu ile kendine mükellef bir kahvaltı hazırlıyorsun. Kahvaltını bitirdikten sonra, Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’nin seni aramasını beklerken vakit öldürmek için kitap okumaya başlıyorsun. Beklediğin an geliyor, telefonun çalıyor, sevgilin on dakika sonra evinde olacağını söylüyor. Bu haber üzerine okuduğun kitabı bırakıp üzerini değişiyorsun ve evden çıkıp Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’nin gelmesini apartmanın önünde beklemeye başlıyorsun. Sevgilin seni bekletmeden vaat ettiği saatte yanına geliyor. Dünyanın En Güzel Gözleriyle göz göze gelince içinde daha tanıştığınız ilk günde hissetmeye başladığın ve artık aşina olduğun ürpertiyi hissediyorsun. Birbirinize sarılıyorsunuz ve el ele tutuşarak yürümeye başlıyorsunuz. 10-15 dakikalık kısa bir yürüyüşün ardından deniz kenarına geliyorsunuz. Sahilde de bir tur yürüdükten sonra, denize oldukça yakın olan bir kayanın üstüne oturuyorsunuz. Oturduğunuz esnada Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi başını omuzlarına koyuyor ve birbirinize sımsıkı sarılıyorsunuz. İçine her saniye huzur ve mutluluk dolduran bu olay hiç bitmesin istiyorsun. O sırada içini dolduran huzur ve mutluluk duygusu yavaş yavaş sonsuz bir özgürlük duygusuna dönüşüyor. İçinde duyduğun bu özgürlük duygusunun verdiği bir cesaretle, omzunda yatmakta olan Dünyanın En Güzel Gözleri’nin saçlarını koklayıp, onu saçlarından öpüyorsun. Onu ilk öptüğün an aynı anda birçok duyguyu, hiç yaşamadığın kadar yoğun yaşadığını hissediyorsun. Merak, Heyecan, Neşe ve Korku, o an hissettiğini anladığın başlıca duygular bunlar. Bu duyguların, içinde kapladığı büyüklüğü ve yoğunluğu anlayınca aşkın MiHeNK’inin de ne olduğunu anlıyorsun.
Sahilde bir süre oturduktan sonra, önceden aldığınız karar doğrultusunda kalkıp lunaparka gidiyorsunuz. Yaşadığın şehirde lunapark, orada yaşanılan bir kaza sonucu sen daha çocuk yaştayken kaldırıldığı için, siz lunaparkın kapısından içeriye girdiğiniz anda içindeki çocuğun bir anda canlandığını hissediyorsun. Aklına babanla beraber lunaparkta eğlendiğiniz, hiçbir derdinin; sorumluluğunun olmadığı ve şu anda bile özlemle yad ettiğin günler geliyor. Şu an yanındaki kişi baban olmasa da kendini o günlerdeki gibi mutlu, tasasız ve güvende hissediyorsun. İşte o anda Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi’nin, sadece içindeki sevilme ihtiyacını doldurmadığını; hayatında daima peşinden koştuğun mutluluğun da temin edicisi olduğunu anlıyorsun.
Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi istediği için ilk önce dönme dolaba biniyorsunuz. Dönme dolabın kabinine bindiğiniz anda birbirinize sokuluyorsunuz. Dönme dolap yükseldikçe etrafınızdaki manzaranın güzelliğini fark ediyorsunuz. O anda aklına bunu söylemenin nereden geldiğini hala bilmesen de Dünyanın En Güzel Gözleri’nin içine bakıp “dünyanın hiçbir manzarası şu an baktığım manzara kadar güzel olamaz.” diyorsun. Dünyanın En Güzel Gözleri, bu sözden hoşlandığını belli etmek için gülümseyerek sana doğru yaklaşmaya başlıyor. Sen de o sırada etkisini anlamlandıramadığın bir mıknatıs tarafından sevgiline doğru çekildiğini hissediyorsun. Göz kapakların yavaş yavaş kapanıyor, çekim kuvvetinin en yüksek olduğu noktada dudaklarınız birbirine değiyor. Öpüştüğünüz o anda beyninin içinde ilk defa hiçbir düşüncenin olmadığını fark ediyorsun. İlk defa kendini anın akışına teslim olduğunu fark ediyorsun. Mıknatıs tesirini kaybettiğinde kendinizi tatlı bir utanç duygusu içinde, alınlarınız birbirine değerken, göz göze gelmiş bir halde buluyorsunuz. Birbirinize bakıp bir süre gülümsedikten sonra yeniden omuz omuza gelip birbirinize sarılarak etrafınızı izlemeye devam ediyorsunuz.
Dönme dolaptan indikten sonra lunaparkta birkaç oyuncağa daha biniyorsunuz. Ardından Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi acıktığını söyleyince akşam yemeği yemek için lunaparktan ayrılarak bir restorana gidiyorsunuz. Akşam yemeğinizi yiyorsunuz. Ardından Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi seni kaldığın eve bırakıp yanından ayrılıyor. Evin kapısından içeri girer girmez kendini yatağa atıyorsun. O gün yaşadığın hiçbir şeyi unutmamak için, o günü sürekli hayal dünyanda tekrar ederek yaşıyorsun. Beynin günün sonunda yaptığı eylemden yorulunca kendini yavaş yavaş uykuya teslim ediyorsun.
Hayatının en güzel haftasının devamını, sevgilinle ortak hobiniz tarih olduğu için şehrin tarihi mekanlarını ve müzelerini gezmeyle ve onunla romantik zamanlar geçirerek tüketiyorsun. Ardından yaşadığın şehre geri döneceğin gün geliyor. O gün içinde anlamlandıramadığın bir burukluk var. Sevgilinden belli bir süreliğine uzaklaşacağın için oldukça üzgün olsan da hislerini ona hissettirmemeye çalışıyorsun. İçindeki duygu ve yüzündeki yalancı tebessümle hayatında ilk defa hiç bitmemesini istediğin araba yolculuğunu, sevgilin başı göğsüne yaslanmışken, onun saçlarıyla oynayarak yapıyorsun. Sonunda vakit geliyor, araba yolculuğunuz bitiyor, dolmuştan inip havaalanına doğru ağır adımlarla yürüyorsunuz. Yürüyüşünüz bitiyor, sen havaalanın kapısından geçmeden son bir kez birbirinize doya doya sarılıyorsunuz. Havaalanına giriyorsun, uçuş için gerekli kontrolleri yapıp uçağa biniyorsun. Uçağın cam kenarındaki koltuğuna oturup sevgilinle geçirdiğiniz o muhteşem haftayı hayalinde tekrardan yaşamaya başlıyorsun.