Kendimle Konuşurken (VI)
Geçmiş, bilinmezliklerimizin ne kadarını kapsar yahut ne kadarını çözmemize yardımcı olabilir? Cevabı bulmanın yolu kendinizle konuşmak.
Geçmişinde yaptığın bu bir haftalık yolculuğun ardından, Dünyanın En Güzel Gözleriyle yaşadığın diğer anıları anımsamaya devam ediyorsun. Onunla ilgili anıları hatırladığında, hemen hemen birçok anının; beraber geçirdiğiniz ilk haftaya benzediğini, sadece mekân ve zaman gibi olgularda küçük değişiklikler olduğunu fark ediyorsun. Ardından kendin “Madem beraber geçirdiğimiz günlerin hepsi bu kadar güzeldi ne oldu da ayrıldık?” diye soruyorsun. Bu soruyu kendine sorar sormaz, sorunun cevabı adeta beyaz perdede oynayan bir film gibi bir anda gözlerinin önünde sahneleniyor.
Üniversite sınavına hazırlanmaya başladığın ana gidiyorsun hafızanın içinde. Okulunun düzenlemiş olduğu yaz kursundasın. Aslında bu yaz kursu sevgilinle şu an bu acıları yaşamana sebep olan sürecin başlangıç noktası. Her şey, bu yaz kursunun başlangıcında sevgilinle birbirinize vermiş olduğunuz bir söz ile başlıyor. O söz de şu: Birbirinizden her ne kadar fiziksel olarak uzakta olsanız da beraber ders çalışarak, birbirinizi sürekli yüreklendirerek aynı yüksek puanları almak ve üniversiteyi aynı şehirde, aynı okulda ve aynı bölümde okumak. Birbirinize verdiğiniz bu sözü gerçekleştirebilmek için ikiniz de büyük bir özveri ile çalışıyorsunuz. Bu süreçte iletişimi koparmadan sürekli birbirinize destek oluyor, içinizden biri yeni bir test kitabı keşfettiğinde birbirinize onu almanızı tavsiye ediyor, aynı zamanda aynı konuları çalışıp, aynı soruları çözüyorsunuz. Sabahları beraber uyanıp, birbirinizi uyandırıyor, akşam da yatmadan önce beraber konu tekrarları yapıyorsunuz. Aranızdaki kilometrelere rağmen bu süreci iki değil tek bir insan gibi yek vücut halinde yönetiyorsunuz. Arada elbette kopmalar, fiziksel ve okullarınız sağladığı fırsat ve şartlardan dolayı farklılıklar yaşasanız da sürecin büyük çoğunluğunda birlikteliğinizi koparmamayı başarıyorsunuz. Hatta seni yıkan, tüm düzenini alt üst eden pandemi sürecinde de berber yıkılıp, beraber toparlanmaya çalışıyorsunuz.
Zaman geçiyor, günler birbirini kovalıyor ve sınav günü gelip çatıyor. Sınav sabahı birbirinize telefon üzerinden konuşarak moral verdikten sonra sınava giriyorsunuz, aynı şeyi sınavın ikinci günü de yapıp sınav sürecinin sonuna geliyorsunuz. Bu süreç sona erdikten sonra Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibiyle aranda bazı şeylerin ters gitmeye başladığını hissediyorsun. Eski iletişiminizin olmadığını, bazı yerlerde sekteye uğradığını fark ediyorsun. Hatta sınavdan sonra onun yanına gitmek istediğinde pandemiyi bahane ederek senden gelmeni istemiyor. Bunu sağlık açısından düşünüp olumlu yorumlasan da gerçeğin öyle olmadığını sonradan acı bir şekilde öğreniyorsun.
Puanlarınızın açıklandığı gün gelip çatıyor, üniversite sınavından aldığın puanı öğrenir öğrenmez hemen sevgilini arayıp hemen onun da puanını öğreniyorsun. İkinizin de yerleştirme sıralamaları birbirine yakın olduğunu öğrendiğinizde çok mutlu oluyor ve hemen hangi şehirde üniversite hayatını geçirmek istediğinize karar veriyorsunuz. İstanbul’da okumaya karar vermenizin ardından hemen gideceğiniz üniversite ve bölüme de kara verip üniversite tercihi yapacağınız günün gelmesini iple çekiyorsunuz. Tercih günleri geliyor, önceden karar verdiğiniz şekilde tercihlerinizi yapıyorsunuz. Bundan sonra iş yerleştirme sonuçlarının açıklanmasını beklemeye kalıyor.
O gün gelip çattığında ise hayatının en büyük hayal kırıklığını yaşayarak içinde bulunduğun bilinmezliğe ilk adımını atıyorsun. Üniversite hayatının nerede geçeceğini öğrenir öğrenmez o yerin, sevgilinle kararlaştırdığınız okul olmasının da verdiği büyük mutlulukla hemen ilk iş olarak Dünyanın En Güzel Gözleri’ni arıyorsun, ancak sevgilin telefona cevap vermiyor. Bir işi olduğunu düşünerek, daha sonra arar deyip onun seni aramasını bekliyorsun. Bekleme süren, tahmin ettiğinden uzun olsa da o günün akşamına doğru Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi seni arıyor ve kazandığı üniversitenin Ankara’da olduğunu söylüyor. Şaşırıyorsun, böyle bir şeyin nasıl mümkün olabileceğini düşünüyorsun, neyse ki(!) sevgilin seni fazla merakta bırakmayıp tüm gerçekleri sana anlatıyor. O an sevgilinin hayatında 6 aydır başka birinin olduğunu, seni aldattığını öğreniyorsun. Kazandığı üniversitenin Ankara’da olma sebebi ise seninle kurduğu hayali bir başkasıyla gerçekleştirmek. İşte o an tüm dünyan başına yıkılıyor. Ne söyleyeceğini, ne yapacağını, ne yapman gerektiğini bilemiyorsun. Ağzından sadece kekeme bir şekilde “neden” sorusu çıkıyor. Dünyanın En Güzel Gözlerinin Sahibi de uzaktan ilişkinin kendisini yorduğunu, seni gerçekten sevmediğini fark ettiğini söylüyor. Ardından “Sevgi gösterilmek ister ve aramızdaki mesafe yani farklı şehirlerde yaşıyor olmamız bunu yapmamıza engel oluyordu.” dedi. Sen her ne kadar mesafelerin sevmeye engel olamayacağını savunsan da Dünyanın En Güzel Gözleri, seninle sevgili olarak geçirdiği 3 yılda çok iyi vakit geçirdiğini ama buna rağmen hep bir şeylerin eksikliğini hissettiğini ve o boşluğu 6 aydır beraber olduğu insan ile doldurduğunu söylüyor. Ardından bunu sana 6 ay üstüne söylemesinin sebebinin, üniversite sınavına hazırlandığın süreçte herhangi bir moral bozukluğunun senin çalışma düzenini olumsuz etkilemesini istememesi olduğunu ve bu saatten sonra elden hiçbir şey gelmeyeceği için artık ilişkinizi karşılıklı bir şekilde bitirmeniz gerektiğini (çünkü o tek taraflı olarak bu ilişkiyi çoktan bitirmişti) ekleyerek onun ağzından duyduğun son cümleleri sana söylüyor: “Lütfen üzülüp kendini perişan etme. Sen çok güzel bir geleceği, benden daha iyi bir kişiyle geçirmeyi hak eden çok güzel kalpli bir insansın ve eminim o geleceği o kadınla beraber yaşayacaksın. Kendine iyi bak, hoşça kal.”
Telefon kapandıktan sonra, hayatında daha önce hiç ağlamadığın kadar ağlıyorsun. Oyuncağı elinden alınan çocuğun gözyaşları bile senin gözlerinin sağanağı yanında çisenti olarak kalıyor. Daha önceki hayal kırıklıklarında yaşadığın acıların yüzlerce hatta binlerce misli acıyı duyuyorsun kalbinde. Geleceğe dair kurduğun bütün hayallerin tek tek yıkılıyor, çünkü her hayalinin içinde Dünyanın En Güzel Gözleri vardı, o gözler artık olmadığı için geleceğine bakamıyor ve geleceğini göremiyorsun… Unutma! Aşk, dümdüz ve sonsuza kadar uzanan, yan yana iki tren rayı gibidir. Âşık olduğun kişi ve sen bu raylarda karşı yönlerde giden iki trenseniz, günün birinde illaki karşılaşıp bir araya gelebilirsiniz ama yönleriniz farklı olduğu için eninde sonunda birbirinizden bir daha asla bir araya gelemeyecek şekilde ayrılırsınız. Eğer aynı yönde giden iki trenseniz biriniz hızlandığında veya yavaşladığında birbirinize yetişirsiniz. Bir de bir araya geldiğinizde hızlarınızı birbirinize eşitlerseniz sonsuza kadar hiç ayrılmazsınız. Ne yazık ki siz karşı yönde hareket eden iki trendiniz.
Geçmişine yaptığın yolculuk burada son buluyor. Ve nihayet bu yolculuğun ardından bilinmezliğinin sebebinin ne olduğunu anlamaya başlıyorsun. İzin ver sana yardımcı olayım. Bu yolculuğun ardından, en başında güzel hayaller kurarak başladığın birçok işin bazı sebeplerden dolayı hayal ettiğinin aksine bittiğini fark edebiliyorsun sen de. Bunun sebeplerine baktığımızda da bazısının çok güvendiğin insanlar tarafından yerle bir edildiğini, bazısının da içinde yaşadığın çağın kendisi yüzünden yarıda kaldığını söylemek mümkün. Dahası, küçükken sana öğretilen ve güvenip inandığın bilgilerin hepsinin birer yalandan ibaret oldukları da acı çeke çeke öğrendiğin gerçeklikler arasında. Geçmişine yaptığın seyahatten elde ettiğimiz bu bulgulara bakınca, güvendiğin insanların ve öğretilerin seni sürekli kandırmış olması, yaşadığın çağın sürekli yoluna taş koyması ve sırf bu yüzden yaşadığın çevreye, zamana, hatta insanlara güvenemiyor olmak, içinde bulunduğun bilinmezliğe adeta giriş kapısı oldu. Yani bilinmezliğinin başlangıcı aslında güvensizliğin. Bu yüzden şunu söyleyebiliriz: Bilinmezlik üniversitede okutulan bir ders olsaydı, bilinmezlik-101 dersinin adı güvensizlik olurdu.
Bu bulguları incelemeye devam ettiğimizde, geçmişinde kurguladığın gelecekle şimdin arasında uçurumlar olduğu apaçık ortada. Üstelik, geçmişte hayal ettiğin gelecek gerçekleşmediği için şu an hayal edeceğin gelecek de gerçekleşmeyecek diye korkuyorsun. Hatta hayattaki en büyük korkun bu. Dahası, sırf bu yüzden hayal kurmaya da sana göre uzun sayılabilecek bir süredir ara verdin. Hayattaki en büyük korkun, aynı zamanda içinde bulunduğun bilinmezliğin ta kendisi. Peki soruyorum sana: Seni yiyip bitiren ve sürekli huzursuz hissettiren bilinmezliğinin sebeplerini öğrendin, peki ondan kurtulabilecek misin? Her şeyi bir kenara bırakarak hayatındaki en büyük korkunla yüzleşebilecek, onu yenebilecek misin?