"Kendine Yabancılaşma" Kavramı Ve Nedenleri

İnsanın, kendi benliğinden uzaklaştığı durumlar varmış bu hayatta. Peki, neymiş bu "kendine yabancılaşma" ?

Kendine yabancılaşma; edebiyat, psikoloji, sosyoloji, felsefe gibi alanların, geçmişten günümüze sıklıkla ele aldığı bir kavramdır. Bireyin içsel benliğinden uzaklaşması, yaşamsal faaliyetlerinin anlamsızlaşması ve bu bağlamda kendi gerçekliğini sorgulaması olarak tanımlayabileceğimiz “kendine yabancılaşma”; aynı zamanda bireyin toplumsal normlar, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik faktörler ile içsel benliğinin çatışması sonucu oluşan bir kavram olarak da karşımıza çıkmaktadır.


Bu kavram, birçok düşünür tarafından ele alınmış, tartışılmış ve sonucunda farklı tanımlamalar ortaya konmuştur. ‘Karar verme sürecindeki bireyin, kararını toplumsal normlara uygun olarak vermesi gerektiğini düşünmesi’ şeklinde Rousseau tarafından tanımlanan kavram, Heidegger’e göre ise ‘otantik olamama, potansiyelini ortaya koyamama’ şeklinde tanımlanmıştır. Kendine yabancılaşma, Sartre için ise ‘özgürlüğünden kaçmaktır’. Özgür olmanın getirdiği sorumluluğun sonucuna katlanamayan kişinin, bir buhran yaşayarak ‘iç dünyasından uzaklaşması’ bu tanımı açıklamaktadır.

Günümüzde, gün geçtikte gelişen, toplumları ve hatta devletleri dahi etkisi altına alan dijital dünyanın; “tektipleştirme”, “yalnızlaştırma” ve “yozlaştırma” politikaları uygulaması, bireyin kendine yabancılaşmasındaki en büyük etkenlerdendir. Bireyin, dijital dünyada her gün karşılaştığı “-sözde- mutlu insan” tabloları kendi hayatının gerçekliğini yüzüne vurmakta ve kişinin içsel hesaplaşma gerçekleştirmesine neden olmaktadır. Gerçekleştirilememiş bir potansiyel ve sahip olunamayan bir hayatla sürekli karşı karşıya kalan birey için, sıklıkla sorguladığı hayatı doğrultusunda birçok şey anlamsızlaşmakta ve bu durumun sonucunda kişi hem kendisine, hem de topluma karşı yabancılaşmaktadır. Füsun Akatlı’nın, “Düşüncenin Yabancılaşması” adlı yazısında, yabancılaşmadan: “İnsanın, kendisinin yönetmesi gereken şeylerin, kendisini yönetmesine boyun eğmesi” şeklinde söz etmesi, aslında tüm neden ve sonucu açıklar niteliktedir.

İnsan, zayıf bir varlıktır ve birçok koşulda yönetilmeye ihtiyaç duymaktadır. Yöneten; bir tanrı, bir devlet, bir kurum, bir kişi, bir duygu ve ya düşünce olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu bağlamda, bizi yönetmesine izin verdiğimiz şeylerin farkına vararak; iç benliğimizle yaptığımız çatışmalardan kurtulup, özümüz ile sağlam bir ilişki kurabilirsek, ‘kendine yabancılaşma’ durumundan kendimizi koruyabilir ve daha anlamlı bir hayat sürdürebiliriz.