Kendinizle Yüzleşmeye Hazır Olun: Bojack Horseman

Hayvan biçimindeki bizlerin derin analizi

Bojack Horseman dizisi öyle kapsamlı derin bir dizi ki tek bir anlatımla bunu yansıtmak mümkün değil. Ancak bu diziye dışarıdan bir bakışın doğurabileceği önyargıları bir nebze olsun kırmak istiyorum. İlk birkaç bölüm sizi insansı vücutlara sahip hayvanların bir takım monoton şakalar yapışını, alkolik ve kaba saba bir atın gündelik yaşamındaki absürt hikayeleri izleyeceğinizi düşünmeye itiyor. Şakalar fazla gündelik, ana karakteriniz sevilesi olmaktan çok uzak ve yan karakterler sıkıcı ve sıradan bir görünüm sergiliyor. Yalnızca birkaç bölüm sabredip diziye bir şans verdiğinizde göreceksiniz ki dizi aslında sizi basit gündelik absürtlüklerle ekran başında güldürmeyi ya da size sempatik karakterler sunmayı hedeflemiyor. Aslında istiyor ki o karakterleri öyle iyi tanıyın ki onlardan nefret edin. Gerçek hayattaki ailenizi, arkadaşlarınızı ve en üzücüsü de kendinizi izleyin, tüm gerçekler suratınıza bir tokat gibi çarpsın. 

Ekranda kendinizi ve çevrenizi izlemek bazen can sıkıcı oluyor. Tüm gerçekliğinizin bu şekilde gözlerinizin önüne serilmesi terapiye gitmek gibi bir hissiyat uyandırıyor sizde. “Terapi gibi” kavramının taşıdığı olumlu anlamın aksine terapiler hatırlamak istemediğiniz travmalarınızla yüzleşmenin ve tanımak istemediğiniz tarafınızla tanışmanın verdiği ağırlıkla ezildiğiniz üzücü süreçlerdir. Bojack Horseman da tam olarak bunu yapıyor. Size gerçekliğinizde gözardı ettiğiniz, görmeyi reddettiğiniz taraflarınızı izletiyor. Hem de bunu hayvan kafalarıyla yapıyor! Anneninizi bir at veya kedi olarak izliyor olmak sizi trajikomik kahkahalara boğuyor. Tüm bu korkunç travmalar, bazıları hastalık derecesindeki karakter kusurları ve hayatın getirisi olan ağır yükler tuhaf bir mizahla ve tüm açıklığıyla yansıtıldığında istemsizce gülüyorsunuz. İzahı olmayanların mizahı yapılıyor aslında.

Çoğunlukla bir dizi izlenmek için ana karakterlerinin anlaşılmasına, sevilmesine ve onlarla empati kurulmasına ihtiyaç duyar. Ancak bu yöntem kötü ana karakterlere sahip dizilerde yanlış sonuçlar doğurur. İzleyici kötü karakterleri sever ve onlarla empati yaparsa kötülük güzellenmiş olur. Kötüyü anlamak kötülüğü normalleştirir. Bojack, tam da bu yüzden çok tehlikeli bir ana karakter seçimi. Ancak dizi çok başarılı bir şekilde bu ince çizgide tutuyor. Bir yandan Bojack karakterini çok iyi anlıyor, tüm kusurlarının sebebini görebiliyorsunuz. Onunla rahatlıkla empati yapabiliyor ve bağ kurabiliyorsunuz, bu da diziyi izlemenizi, ona bağlanmanızı sağlıyor. Bir yandansa Bojack’in kötülüklerinin anlaşılabilir olmasının bunları doğru yapmadığını sürekli hatırlıyorsunuz. Dizi onu iyi biri olarak tanımlamanıza ve onu sevmenize izin vermiyor. Zaman zaman dizi içindeki bazı diyaloglarla ve alttan verilen mesajlarla bu size söyleniyor. Dolayısıyla siz kötüyü en derinlerine kadar izliyor, anlıyor ama onu onaylamıyorsunuz.

Bojack Horseman dizisini izlerken sıklıkla içinizin daralacağını, kötü hissedeceğinizi açıklıkla söylemek isterim. Ancak bu diziyi bitirdiğinizde, özellikle oldukça vurucu olan sondan bir önceki bölümü izlediğinizde, kendinizi bambaşka duygularla dolu bir halde bulacaksınız. Uzun bir terapi seansından çıkmış gibi ağır ama bilinçli ve yenilenmiş olacaksınız. Şimdiden kendinizi yeniden tanımaya hazır olun.