Kimlik Erozyonu: Teoman Duralı'nın Omurgasızlaşma Tespiti
“Omurga” metaforu üzerinden Türk kimliğinin ve medeniyetinin kaybettiği köklerini bulma çabası.
Teoman Duralı, entelektüel bir filozof olarak, Türk düşünce dünyasına derin izler bırakmış bir isimdir. Onun “Omurgasızlaştırılmış Türklük” eseri, sadece bir toplumsal eleştiri değil, aynı zamanda kimlik, kültür ve tarih bağlamında medeniyet kavramının kapsamlı çözümlemesidir. Eserin temelini, “omurga” metaforu üzerinden Türk kimliğinin ve medeniyetinin kaybettiği köklerini bulma çabası oluşturur. Duralı, Türk milletinin tarih boyunca sahip olduğu omurganın, Batılılaşma sürecinin hızla ivme kazanmasıyla erozyona uğradığını ve nihayetinde bir tür kimliksizlikle sonuçlandığını ileri sürer. Bu yargıyı anlamak için önce omurga metaforunun neyi simgelediğini ve Duralı’nın bu bağlamda yaptığı kültürel çözümlemeleri ele almak gerekir.
Duralı’nın ele aldığı omurga kavramı, bir toplumun tarihsel ve kültürel kimliğinin sabit, sağlam bir temele dayanmasını ifade eder. Ona göre, Türklük, İslam öncesi ve sonrası tarih boyunca hep bu omurga üzerine inşa edilmiştir. Osmanlı medeniyetinin zirveye ulaşan kültürel ve politik yapısı da bu omurga sayesinde şekillenmiştir. Ancak Tanzimat’la başlayıp Cumhuriyet dönemine kadar uzanan Batılılaşma hareketleri, bu omurganın zayıflamasına neden olmuştur. “Omurgasızlaştırılmış Türklük” terimi, tam da bu zayıflamayı ifade eder.
Duralı, Batılılaşmanın, Türk toplumunun kendi iç dinamiklerinden koparak dışsal bir kimliğe bürünmesi olarak değerlendirir. Ona göre Batılılaşma süreci, Batı’nın düşünsel temellerini özümsemek yerine, yüzeysel bir taklitçiliğe dönüşmüştür. Bunun sonucunda, Türk milletinin özüne dair olan ne varsa unutulmuş, geleneksel değerler ve toplumsal normlar göz ardı edilmiştir. Duralı’nın bu noktada Ziya Gökalp’in Batılılaşma eleştirilerinden ilham aldığını söylemek mümkündür. Gökalp, “Doğu’dan alınacak şeyler ahlâkî ve dinîdir, Batı’dan alınacak şeyler ise teknik ve bilimsel olabilir” diyerek, Batı’nın sadece araçsal yönlerinin benimsenmesi gerektiğini savunur. Ancak Duralı’ya göre, bu öneri dikkate alınmamış ve Batı medeniyeti ile Türk medeniyetinin ortak bir sentezine ulaşılamamıştır.
Bu bağlamda, Duralı’nın “omurgasızlaştırılmış Türklük” eleştirisi, Batı’nın tümden benimsenmesinin ve özgün Türk medeniyetinin reddedilmesinin yarattığı kültürel boşluğa dayanır. Duralı, Samuel Huntington’ın “medeniyetler çatışması” teorisinde ifade ettiği gibi, medeniyetlerin birbirlerine eklemlenmek yerine, kendi özgün yapılarında kalması gerektiğini düşünür. Türk medeniyeti de, Batı’ya karşı kendi kimliğini muhafaza etmeli ve kültürel çatışmalar yerine, kendi köklerine dönerek bir yeniden doğuşa kapı aralamalıdır.
Eserinde ele aldığı bir diğer önemli nokta, modernite ile birlikte gelen kimlik krizidir. Duralı’ya göre, Türk milleti modernleşme çabaları sırasında Batı’ya yönelirken, kendi geleneklerinden ve tarihsel kimliğinden kopmuştur. Franz Fanon‘un “sömürge insanının kimlik kaybı” üzerine yaptığı çözümlemeleri andıran bir şekilde, Duralı da, Türk milletinin modernleşme çabaları sırasında bir tür “sömürgeci zihniyete” teslim olduğunu savunur. Ona göre, Batı karşısında aşağılık kompleksi geliştiren bir millet, kendi tarihsel mirasını ve kültürel kimliğini bir kenara bırakmış ve Batı’nın üstünlüğünü içselleştirmiştir. Bu da, Edward Said’in “oryantalizm” kavramında ele aldığı gibi, Doğu’nun Batı tarafından sürekli bir ötekileştirme sürecine sokulmasını hatırlatır. Duralı’ya göre, Türk milleti bu ötekileştirme karşısında kendi kimliğini savunmak yerine, Batı’nın değerlerini tümden kabul etmiştir.
O, bu kimlik krizini aşmanın yolunun, Yahya Kemal Beyatlı’nın da ifade ettiği gibi, “kökü mazide olan bir ati” oluşturma çabasında yattığını belirtir. Beyatlı, Türk milletinin modernleşirken köklerinden kopmaması gerektiğini savunmuş ve geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurmanın önemine vurgu yapmıştır. Duralı da aynı çizgide, Batı medeniyetinin taklit edilmesi yerine, Türk kültürünün ve tarihinin sağlam bir temel olarak korunmasını savunur. Bu bağlamda, Türk milletinin modern dünyaya entegre olurken kendi kimliğini ve değerlerini koruması gerektiğini ifade eder.
Teoman Duralı’nın “Omurgasızlaştırılmış Türklük” eseri, özellikle kimlik ve aidiyet sorunlarını derinlemesine ele alır. Duralı’ya göre, omurgasızlaşan bir millet, kendi tarihine ve kültürel mirasına yabancılaşır. Bu da, toplumsal aidiyet duygusunun zayıflamasına, nihayetinde ise bir kimlik krizine yol açar. Duralı’nın bu eleştirisi, Alain de Benoist’ın “kimliksiz toplum” kavramını andırır. Benoist, küreselleşmenin etkisiyle toplumların özgün kimliklerini kaybettiğini ve homojen bir kültürel yapı oluştuğunu savunur. Duralı da benzer bir şekilde, Batı kültürünün etkisiyle Türk milletinin özgün kimliğini kaybettiğini ve bir tür kültürel homojenleşmeye maruz kaldığını dile getirir.
Duralı’ya göre, bu süreç, Türk milletini sadece tarihinden değil, aynı zamanda geleceğinden de koparır. Omurgasızlaştırılmış bir millet, geleceğini inşa etmek için gerekli olan tarihsel bilinçten yoksun kalır. Bu noktada, Nurettin Topçu’nun “isyan ahlakı” kavramı devreye girer. Topçu, bir milletin var olabilmesi için tarihine ve kültürüne karşı bilinçli bir isyan başlatması gerektiğini savunur. Duralı da aynı doğrultuda, Türk milletinin kendi kimliğine geri dönmesi ve modern dünyada yerini bulabilmesi için bir tür kültürel isyan başlatması gerektiğini belirtir.
Sonuç itibariyle, Teoman Duralı’nın “Omurgasızlaştırılmış Türklük” eseri, bir milletin tarihsel ve kültürel kimliğinin erozyona uğramasının doğurduğu sonuçları derinlemesine irdeleyen bir çalışmadır. Batı karşısında yaşanan kimlik kaybı, medeniyet krizi ve modernite ile gelen toplumsal sorunlar, Duralı’nın çözümlemeleriyle bir araya getirildiğinde, Türk milletinin içinde bulunduğu durumu anlamak için önemli bir kılavuz niteliği taşır. Bu eser, aynı zamanda geçmişe dönerek geleceği inşa etmenin, sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda bir sorumluluk olduğunu hatırlatır. “Kökü mazide olan bir ati” yaratma fikri, Duralı’nın en temel önerisi olarak karşımıza çıkar ve Türk milletinin kendi kimliğini yeniden bulma yolunda rehber niteliği taşır.