Kırılma Noktası
Düşüncelerin Kırılımı.
Türkiye ne yazık ki tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir deprem faciası yaşamakta. Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgelerinde bulunan 10 ilimiz yıkık, perişan. Rihter ölçeği ile yedi saat arayla meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerde sadece şu ana kadar 19 bine yakın vatandaşımızı kaybettik. Kırılanın sadece bir fay hattı olmadığını tüm yaşamımız, sevdiklerimiz, evimiz, gelirimiz, evlatlarımızın geleceği ve bedensel sağlığımızın yanında psikolojik durumumuz olduğunu çok acı bir şekilde görüyoruz. Koca bir ülkede sağ kalanlar olarak karanlık bir odada ağır bir depresyona mahkum olduk. Hepimizin unutma zamanlaması bizim ve çevremizin fiziksel olarak acıya ne kadar maruz kaldığımızla doğru orantılı olsa da işler pek de eskiye dönemeyecek gibi görünüyor.
Tüm yaşananların derin acısı tartışmaya kesinlikle kapalı olsa da toplum olarak bu acı bizi hangi kırılma noktasına taşır diye düşünmeden edemiyorum. Şu an sosyal medyada ve kendi çevremde siyasilere karşı ağır bir tepki görüyorum ve yaklaşan seçim tarihini de düşününce sanki siyasi bir kırılma kaçınılmaz gibi görünüyor. Peki bu siyasi kırılma bizi bilimin ışığına taşıyabilir mi? Toplumsal olarak önceliklerimizin değişmesi ve populist politikalardan, reklam dolu ama içi kof düzenlemelerden uzaklaşmamız gerektiği aşikar. Popüler kültürün adeta dini temsilcisi haline gelmiş bir beyefendi dün televizyonlarda bu kader değil artık bilimi seçmeliyiz deyince hayatımıza bakışımızda toplumsal bir değişim bu defa kaçınılmaz diye düşündüm. Şehirlerimizi, hayatımızı yeniden düzene koyarken sadece yapıları değil eğitimi, sağlığı, bilime olan yaklaşımımızı değiştirmek gerektiğimiz de aşikar. Şu anda neresinden tutarsak dökülen yıkık binalar gibi olan kamu kurumlarımızın dört duvarları değil personellerinin yeterlilikleri de sorgulanmalıdır.
Yeni bir döünüşüme bu acı tablo ile girerken yaralarımızı hemen yapışkanı kalkacak bantlarla değil güçlü, yeterli ilaç ve teçhizatla sarmalıyız. Hepimiz her yerde artık yüksek sesle bunu ifade etmeliyiz. Ülkemiz bizim. Çocuklarımız bizden sonra artık bu acıları yaşamamalı. Planlarımızı yarın sabaha, gelecek aya, gelecek yıla göre değil en az önümüzdeki elli yıla göre yapmalıyız. Gündemimiz acilen değişmeli ve birlik olup daha iyiye nasıl ulaşabiliriz diye düşünmeliyiz. Bu süreçte ayağımıza takılan her problemimizi hızlıca sonuca ulaştırıp kaybettiğimiz zamanları telafi etmeliyiz. Geçmiş elli yıllık karnemiz zayıflarla, kırıklarla dolu olsa da önümüzdeki elli yılı başarılı arkadaşlarımızın çalışmalarına bakarak, kendimize en uygun ortamı sağlayıp rehavete kapılmadan bugünleri ve acılarımızı unutmadan devam etmeliyiz ki yeni acılarımız olmasın. Çok acı bir kırılma noktasındayız ama aynı o fay hattı ve duygularımız gibi düşünce dünyamız da hızla kırılmalı. Açıkça görülüyor ki geçmişte düşünce tarzımız bize pek de bir şey kazandırmamış.