Kısa Öykü Denemeleri : Ölene Dek Kusurlu Cinayet
Kısa Öykü Denemeleri : Ölene Dek Kusurlu Cinayet (Gizem-Gerilim-Polisiye)
2013
Üniversiteye başladığımda her şeyin farklı olacağını düşünüyordum. Bir kadın olarak ailedeki tek yüksek öğrenime hak kazanmış birey olmak içimi gururla dolduruyordu. Önemli olan yeni bir hayata sağlam adımlarla başlayacak olmamdı. Çok çalışan ve nefes almadan hayattan bir şeyler koparmaya çabalayan ölümcül derecede hırslı biri değildim. İyi bir insan olmaya çalışmak tutunduğum erdemlerden en mühim olandı. Bir de yeni yeni hemcinslerimin yanında olma gayesi filizlenmişti düşüncelerimde.
Ankara’da hukuk okumaya başlayacak olmak belli başlı erdemleri bünyene eklemen demekti çünkü. Kaotik ve huzurlu olmayan bir yaz geçirmiştim. Ailem benim için tedirgin oluyordu. Onlarla aram hiçbir zaman iyi olmamıştı ve bütün asiliğimle kendi ayaklarımın üzerinde duracağım yeni hayatımı kabullendirmeye çalışıyordum. Rukiye, içinde bulunduğum sürekli savaş halinden kurtulmam için bana çok destek olmuştu. Teyzemin kızıydı. Onunla her zaman uyumlu ve sakin bir ilişkim vardı. O kadar sık telefonla konuşuyorduk ki babamın sigortaları kısa devre yapmaya başlamıştı. Daha önce pek konuşmazdık ama aynı şehirde okuma ve aynı evde birlikte yaşama fikri gündeme geldiğinde birbirimize kenetlenmiştik. Galiba iyi birer arkadaş ve kuzen olmak için küçük bir çaba bile yeterli olmuştu.
Aynı şehir, aynı ev…
Rukiye, yeni evimize iki gün önce taşınmıştı. Evimizi bir faciadan normal ev düzeyine getirmek için beni beklemişti. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışacaktım ve hijyenik bir ortamda yaşama şerefine nail olacaktım. Eşyalı bir ev tutmak olmayan bütçemizi biraz sarsmıştı. Neyse ki kendi paramızı kazanmak yabancı olduğumuz bir durum değildi bizler için. Yeni evimizin tam karşısındaki ücra parkta bunları anı defterime yazarken biçimsiz ağaçların arasında penceremize bakıyordum. Perdeler açıktı. Gizliliğe daha fazla dikkat etmeliydik. İki kadın yaşayacaktık nihayetinde. O an içinde bulunduğum belirsizliğin getirdiği korkuyu yazarak üzerimden atmaya çalışıyordum. Bırakmaya asla niyetimin olmadığı ve sıkı sıkıya bağlı olduğum bu alışkanlığım neticesinde nadide anılarımı anı koleksiyonuma ekliyordum. Sadece içinde bulunduğum anıları veya gözlemcisi olduğum anıları yazmıyordum. Diğer insanların yaşadığı ve başından geçtiğini iddia ettiği anıları da yazardım. Tekrar tekrar kendi anılarımda var olmayı severdim ve başkalarının anılarında dolaşmak bana ilham verirdi.
Ağır adımlarla yolun karşısına geçip dış kapının önünde durdum. Ağır adımlarımın sebebi hikayeme betimleme tarzında bir şeyler katmak istemem değildi. Elime ne geçtiyse içine koyduğum kocaman bavulumdu. Merdivenlerden nasıl çıkacağımı düşünüyordum. Zile bastım ve en az on beş dakika bekledim. Evde olması gerekiyordu.
Sinirlenmeye başladığım dakikalarda kapı birden açıldı. Rukiye, beni karşılamak için aşağı inmişti. Gerçekten minnettardım. İte kaka bavulumu sürükleyerek merdivenleri çıkmıştık. Birinci katta oturmanın çok önemli avantajları vardı. Hayat kurtarıyordu. Sonunda eve vardığımızda bu kadar eski bir yerde oturmak zorunda kalacağımı kabullenmek istemedim. Heyecanım biraz azalıyordu. Evi gezmeye başladıkça gerçekler de yavaş yavaş yüzüme vurmaya başlamıştı. Ev, çok eski veya çok rutubetli değildi. Bu kadar kuru bir sıcakta rutubetin ne işi olurdu zaten. Kuzenimin kalmam için ayarladığı oda kelimenin tam anlamıyla midemi bulandırmıştı. Fazla eşyalar evin her yerindeydi ama özellikle odam olarak kullanacağım alan kolilerin ve kutuların başkentiydi. Çift kişilik yatağa 80’li yıllardan kalma oldukça süslü bir yatak örtüsü serilmişti. Muhtemelen o zamanlardan beri yıkanmıyordu. Tam karşısında ise bir adet büfeli koltuk ve üzerinde çok sayıda küçük koliler mevcuttu. Müthiş bir kargaşa ve karanlık hâkimdi bu kokuşmuş odaya. Dokunduğum her şeyden sonra elimi yıkama isteğini zihnimden uzaklaştırmaya çalışıyordum. Çünkü Rukiye benim kadar temiz biri değildi. Hatta yaşamını olumsuz yönde etkileyebilecek kadar dağınıktı. Eminim bu odada yaşamak onun için sorun olmazdı. Dalga geçer gibi yüzüme sırıtarak bakıyordu. Kişiliğine oldukça zıt olmasına rağmen şimdiden kafamda planladığım büyük temizliğe yardım edeceğinden emindim. Daha tiksindirici olan konuyu henüz dile getirmemiştim veya yazıya dökmemiştim.
Koltuğun ve yatağın altında çok sayıda karınca geziniyordu. Resmen iki mobilya arasında bir hat kurmuşlardı. Adeta mekik dokuyorlardı. Sayıları, içinde insan yaşayacak bir ev için, oldukça fazlaydı. Evcil hayvan olarak beslemek istemeyen her insanın yüzünde oluşacak o ifadeyle kuzenime seslendim. Ya da daha çok adını haykırdım. Yanıma geldi ve beni sakinleştirmeye çalışarak birkaç kız arkadaşını davet ettiğini hem eğlenip hem de rahatça temizlik yapabileceğimizi, söyledi. Hepsinin icabına bakacaktık onun deyimiyle. Bütün eşyalarımı olduğum yere bırakıp mutfağa geçtim. Büyük bir bardak suyu tek nefeste bitirdim. Evi yerleştirme sürecinde acıkacak ve bitap düşecektik. O yüzden buzdolabını açtım ve hepimize yiyecek bir şeyler hazırlamaya karar verdim. Bu sıcakta limonata da iyi giderdi. Rukiye, hiç beklemediğim şekilde, mutfağın büyük bir kısmını düzenlemişti. İşim artık daha kolaydı. Kendi konforu onun için çok önemli galiba diye düşündüm ve sırıttım.
Kapı çaldığında limonatayı karıştırıyordum. Rukiye koşarak kapıyı açtı. Kaç kişinin geldiğini göremiyordum. Hemen elimi yıkayıp yanlarına gittim. Çok neşeli dört kadınla karşılaştım. Hemen kaynatmaya başlamışlardı ve kahkahalarla gülüyorlardı. Beni görünce hepsi kafasını bana doğru çevirdi. Tanışma ve kucaklamalar eşliğinde salona ilerledik. Ruh halleri insanın modunu anında yükseltiyordu. Günün devamının güzel ve eğlenceli geçeceği şimdiden belli olmuştu. Misafirlerimizle vakit geçiriyor olmak hem ailemden ayrılmış olmamın burukluğunu hem de yeni evimdeki hayal kırıklığımı silip götürmüştü bir nebze. Aylak aylak takıldığımız birkaç saatten sonra işe koyulmuştuk. Rukiye, kafasına taktığı bandanayla işinin ehliymiş gibi bir hava yaratıp kolileri açmaya başlamıştı. Öğrendiğim kadarıyla kalacağım yatak odasındaki koliler ev sahibine aitti ve dokunmamız hoş karşılanmayabilirdi. İlk günlerden sorun yaşamak istemiyordum. Fakat o kolilerle ne yapacağımı da bilmiyordum. Daha fazla dayanamadım ve ilk başta karıncalardan kurtulmaya karar verdim. Vicdanımı sızlatan bir görevdi ama odada yaşayabilmem için bunu yapmam gerekiyordu. Evde karınca gibi çalışan yeni arkadaşlarım onlardan arta kalan boşluğu doldururdu. Bir gün için bu kadar yeni arkadaş edinmek bünyeme fazla gelirdi. Odama yığdığım temizlik malzemelerinin arasındaki ağır süpürgeyi çekiştirerek yatağımın altındaki karıncaları süpürmeye başladım ve koltuğa doğru ilerledim. Önce koltuğun üzerinde baskı oluşturan ağır kutulardan kurtulmam gerekiyordu. Yorgunluğun verdiği sinirle kolileri hızla kaldırıp yatağın üzerine indirdim. Yüksek sıcaklığın da etkisiyle kollarıma güç gelmişti galiba. Koltuğun altından daha fazla karınca çıkmaya başlamıştı ve tehlikeyi hissetmiş gibi yürüyüşleri hızlanmıştı. Ankara’nın kendine has kuru sıcağı mı sebep oluyordu buna yoksa pislik mi severdi bu hayvanlar? Hiçbir fikrim yoktu. Rukiye’yi yardıma çağırdım ama galiba beni duymadı. Ya da umursamamayı tercih etti, bilemiyorum. Cevap gelmedi. Koltuğun alt kısmındaki uzun büfeyi açmaya çalıştım. Biraz sıkışmıştı fakat güç benimleydi. Zorlamaya devam edince çirkin bir koku eşliğinde kapak aniden bana doğru düştü. Nefesimi tuttum. Başka hayvanlar da yaşıyordu muhtemelen bu odada. Yaşamıyor da olabilirlerdi. Çok daha mantıklı bir ihtimaldi. Ölü fare mi vardı bu dolapta? Hayatta dokunamazdım. Bakamazdım bile. Kendi kendime söylenmeyi bıraktıktan sonra gözlerimi kısıp odağımı kazanmaya çalışarak karanlığa bakmaya başladım. Beynime yüklenen görüntülerin mantıklı hiçbir açıklaması yoktu. Tam olarak ne olduğunu kavrayamadım.
Bir bacaktı. Yani bacak gibi duruyordu. Gerçek bacak zannettiğim o iki saniye aklımı kaybediyordum. Sesim bile çıkmamıştı. Öylece dikilmiş ve dolaba bakmaya devam etmiştim. Işık vurdukça metal bacağın üzerindeki koyu renkli büyük lekeler dikkatimi çekmişti. Kan değildi. Yani kan olamazdı değil mi? Kızlardan biri beni kontrol etmeye gelmiş olacak ki o da eğilip dolabın içine bakmaya başladı. Ondan tiz bir ses çıkabilmişti. Çığlık atmıştı. Netleşen algımla bunun gerçek bir bacak olmadığını takma veya protez bir bacak olduğunu söyleme cesaretini göstermiştim. Kız biraz daha sakinleşti. O sırada diğer kızlar ve Rukiye odaya ışık hızıyla giriş yapmıştı. Rukiye, bambaşka bir tepki verip küfretmişti. Polisi arama fikrini ortaya atan hangimizdi hatırlamıyorum. Polise ne diyecektik? Böyle bir durum nasıl anlatılırdı. Ciddiye bile alınmazdı. Birileri başka bir eve taşınmış ve eşyasını unutmuştu. Eşya adı altında bahsettiğimiz metal bir bacaktı. O kadar kolay unutulabilirdi ki. Sinirlerim çok bozulmuştu. Rukiye dayanamayıp protez bacağı çekip çıkarmıştı. Ona dokunmamasını söylemiştim ama beni dinlememişti. Çekip çıkardığında bacağın, yani gerçek olmayan bacağın, üzerinden kurumuş kanla birlikte yapışmış deri parçaları sarkmıştı. Kendimi tutamadım ve odadan çıktım. Lavaboya yaslanıp birkaç kez öğürdüm. Kusamamak daha da sinir etmişti beni. Yüzümü yıkadım ve bir nebze sakinleşip odaya geri döndüm. Polis, hemen gelip bizi bu kabustan kurtarırdı. Odaya girdiğimde yani eski odama, çünkü bir daha asla bu odaya adım atmazdım, kızlar yan yana dizilmiş ellerinde tuttukları bir şeye bakıyorlardı. Kafamı uzatıp bakmaya başladığımda bunun bir zarf olduğunu ve içinden de bir fotoğrafın çıkmış olduğunu gördüm. Hiçbir şeye dokunmamamız gerektiğine dair düşüncemin artık önemi kalmamıştı. Rukiye ve tayfası lavaboda olduğum sürede her şeye dokunmuş ve yerlerini bozmuştu muhtemelen. Hızla ellerinden fotoğrafı ve zarfı çekip aldım. İncelemeye başladığımda fotoğraftaki kadının neşeli gülümsemesi ve güzelliği dikkatimi çekti. Kucağındaki haddinden fazla büyük ama korkutucu görünmesi gerekirken çok tatlı görünmeyi başarmış köpeğe sarılıyordu. Kadının yüzündeki o eşsiz gülümseme geçirdiğim son birkaç saatin kâbusu olmuştu. Fotoğraftan yola çıkıp metal bacağın kadına ait olup olmadığını söylemek çok zordu. Dünya tatlısı ve oldukça iri köpeğimiz sayesinde kadının bacakları görünmüyordu. Zarfı kontrol ettiğimde ise üzerine iki kelimenin karalandığını fark etmiştim.
“Ölene dek”
Artık beklemenin bir alemi yoktu. Burada insanoğlunun sadist bilmeceleriyle uğraşacak halimiz de yoktu. Telefonumuz henüz bağlanmadığı için karşı komşumuza gitmem gerekiyordu. Kim olduğunu bilmiyordum ama mutlaka birileri yaşıyordu. Yani umarım yaşıyordu. Herkese sakin olmasını ve karşı komşumuzdan polisi arayıp geri döneceğimi söyledim ve odadan fırlayıp koştum. Tahminimce geç bile kalmıştım. Komşumuzun kapısının önünde durduğumda kendime çeki düzen verdim. Kimsenin sebepsiz yere panik olmasını istemiyordum. Sonuçta evimizden bir ceset çıkmamıştı. Şimdilik. Kadın çok geçmeden kapıyı açtı. Nazik bir üslupla telefonunu kullanıp kullanamayacağımı sordum ve ailemi aramam gerektiğini belirttim. Kısa bir sohbetten sonra telefonun salondaki yerini gösterip odadan çıktı. Birkaç dakika sonra kulağıma kap kacak sesleri gelmişti. Yemek yapıyordu muhtemelen. İnsanların ne kadar küçük telaşları vardı. Başımıza korkunç olaylar gelene kadar hepimiz o küçük telaşlara sahip insanlardan biri sayılırdık. Arada bu kadar ince bir çizginin bulunması can sıkıcıydı. Telefonda polisin numarasını tuşlayıp bir süre bekledim. Hattın karşısındaki sakin sesi duyunca gerçeğe bir nebze de olsa dönebilmiştim ve içimde tuhaf bir rahatlama oluşmuştu. Rahatlamamam gerekiyordu. Başımıza ne geldiği ve ne geleceği belli değildi. İçinde bulunduğumuz çelişkilerle dolu ve sapkın hali polise tane tane anlatmaya çalışmıştım. Polis, panik yapmamamızı ve adresimize hemen bir ekip göndereceğini söylediğinde muhallebi kıvamına gelmiştim. Bu kadar rahatlık gerçekten biraz fazlaydı. Yaşadığım şokun bir sonucuydu muhakkak. Bedenim böyle tepki vermişti galiba. Adresimizi söyledikten sonra aynı gevşeme hali sanki polise de sirayet etmişti. Ne olduğunu anlamadım. Adam sanki her gün konuştuğu biriymişim gibi laubali olmuştu benimle. Abuk sabuk sorular soruyor tepkimle eğleniyordu sanki. Gevşek gevşek “Çok mu korktunuz?” diye sorunca alaycı ses tonuna karşı sesimi yükselterek konuşmaya devam ettim. Karakola gidip bizzat şikâyette bulunacağımı söylediğimde eski ciddi tonuna tekrar büründü. Ekibin yolda olduğunu söyleyip telefonu yüzüme kapattı. Şaşkınlığım tavan yapmıştı artık. Bu kadar saçmalık bir araya gelemezdi. Çok sinirliydim. Bir ruh hastası bizimle oynuyordu muhakkak. Koşarak eve gidip kapıyı kapattım ve birkaç kere kilitledim. Komşumuz evinden uçarak ayrıldığımda ortalarda görünmemişti. Nezaketi düşünecek halde de değildim. Sadece boşluğa seslenip çıktığımı haber verebilmiştim. Teşekkür etmeyi de unutmamıştım. Karakola gitme konusunda içimden bir ses acele etmem gerektiğini söylüyordu. Kızların sesi uğultu gibi geliyordu bana uzaktan. Hep bir ağızdan konuşuyorlardı ve ne dedikleri anlaşılmıyordu. Rukiye, polisin kısa sürede geleceğini sık sık ifade ediyor hem kendini hem de kızları rahatlatmaya çalışıyordu. Rukiye’nin arkadaşlarından biri evine gitmek istediğini söylediğinde kaçmak istemesinin verdiği en doğru tepki olduğunu düşünmüştüm. Fakat Rukiye benimle aynı fikirde değildi. Sesini yükseltip bizi bu halde bırakmaması gerektiğini ve en azından polis gelene kadar gitmemesini, söyledi. Kavga etmeleri şu an kimsenin işine gelmiyordu. Zaten Rukiye’nin tepkisi de işe yaramamıştı ve arkadaşı önce salona gidip birkaç dakika oyalandı. Daha sonra elinde çantasını sıkıca tutarak dış kapıya yöneldi. Hepimiz sessizce arkasından bakakalmıştık. Kimsenin zorla yanımızda kalmasını sağlayamazdık. Kilitle bayağı uğraştıktan sonra, sebebi benim paranoyalarımdı, kapıyı sinirle açtı. Karşımızda haddinden fazla kısa boylu olan karşı komşumuz ve yanında hepimizin toplam cüssesinin dört katı kadar geniş ve uzun bir adam dikiliyordu. Kasıtlı olarak çıkışı gövdesiyle kapatmıştı. O anki görüntü, normal şartlarda içinde barındırdığı tezatla, ucuz bir komedi malzemesi olabilirdi. Fakat içinde bulunduğumuz an itibarıyla daha çok korku filmine dönüşmüştü. Çünkü kadın, sadistik gülümsemesiyle, gözlerini bana dikmişti. Adamsa bakışlarını kızların üzerinde gezdiriyordu. Saniyeler geçtikten sonra kapının önünde duran kız, ani bir refleksle kapıyı kapatmaya çalışmıştı ve diğer kızlarda adrenalinin etkisiyle durumu hemen kavrayıp kapıya yüklenmişti. Aklımda sürekli dönen ve tutunabileceğim tek bir düşünce kalmıştı. Perdeleri açık bırakmıştık.
...