Kişisel Gelişim ve Üretkenlik Çılgınlığında, Hayatın Değeri Üzerine ve Dinginlik Üzerine Düşünmek

Kişisel gelişim ve sürekli üretkenliği amaç edinmek yerine hayatı bütünlüğünde bir değer olarak görüp, yaşamın akışını takdir edebiliriz.

Kendini geliştirme, daha üretken ya da verimli olma, potansiyelini ortaya çıkarma gibi ‘koşuşturma kültürü'nün takıntı haline getirdiği popüler yaşamsal amaçlarla sosyal medyada sürekli karşılaşıyoruz.

Peki kişisel gelişim mottolarının bu kadar popüler olmasını sağlayan nedir?

Dikkat çekici, potansiyel olarak hayatı düzenlediği iddiasındaki erişilebilir sosyal medya içerikleri,  hepimizde yüzeyde ya derindeki kendimizi geliştirme ve daha iyi olma arzusuna bir cevap sunarak; mutlu ve verimli bir hayat vaadini bir ya da iki tık uzağımıza taşıyor. “21 yaşındayken bilmek istediğim 10 şey”, “X endüstrisinde işe başlarken sahip olmak istediğim verimlilik sistemi” ya da “Hayatınızı dönüştürecek sabah rutini” türünden formülasyonlarla , ötekinin bilgeliğinden, öngörüsünden ve öz disiplininden faydalanmak artık çok kolay ve pratik. Dışarıdan son derece iyi niyetli ve faydalı görünen koşuşturma kültüründen toksik üretkenliğe varıncaya dek, kişisel gelişim piyasasının bir de karanlık yüzüne bakalım.


Kişisel gelişim sektörü,2022’de yıllık %6’lık büyüme ile 13 milyar doların üzerinde bir büyüme gösterdi. Koçluk ve konuşmacılara ayrılan bütçe dışında yapılan harcamanın büyük en büyük dilimini kişisel gelişim kitapları ve sesli kitaplar oluşturuyor. Özellikle Y kuşağı, bir önceki kuşağa kıyasla kendini geliştirmeye iki kat daha fazla harcama yapmaya çok istekli.  

 

Kişisel gelişime ve olabilecek en iyi hayat formuna sahip olmaya karşı sürekli dışarıdan beslenen bir takıntıya sahibiz. Youtube, meditasyon, günlük tutma ve elma sirkesi karışımlarına dek bize verimli bir sabah geçirmemiz için takip etmemiz gereken en iyi alışkanlıkları anlatan sabah 5 rutini videoları ile doludur. ‘Koşuşturma kültürü’ fenomenleri, üretkenliği geliştirmek için motive edici tüyolar ve uzun çalışma günlerini paylaşırlarken; kitaplığımızın raflarını dolduran kişisel gelişim kitapları, bizimle mükemmel sıfatını hak eden verimli bir hayat yaratmanın sırlarını paylaşıyor.

 

Tim Ferris’in  ‘4 Saatlik Hafta’ adlı kitabı kimi yararlı hap bilgiler sunsa da, yaşamdaki verimliliği arttırmanın tek yolunu,  düşük ücretli sanal asistanlara devrederek işi tamamen otomatikleştirmekte bulur. Etik olmayışının yanı sıra, çoğu çalışan için erişilmesi pek de mümkün olmayan bir çalışma seçeneği sunan bu savın gerçekçi olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor.

Buna rağmen, ‘4 Saatlik Hafta’ dünya çapında 2 milyondan fazla satmakla kalmamış; 4 yıl boyunca New York Times en çok satanlar listesinde yer almış ve 40’tan fazla dile çevrilmiştir. Google’da yorumları gözden geçirdiğimizde kitapla ilgili en çok ‘Hayatımı değiştirdi’ ifadesine rastlamak mümkün.

 

Yakın bir zamanda yayımlanan kişisel gelişim ve verimlilik üzerine yazılmış Grace Beverly’nin Working Hard or Hardly Working (Çok Çalışmak ya da hiç çalışmamak) kitabı adından da anlaşılabileceği gibi, Grace’in mümkün olan en kısa sürede olabildiğince iş yapmayı sağlayan kişisel verimlilik ipuçlarıyla doludur. Grace, Tala ve Shreddy isminde iki şirketin CEO’su olan 23 yaşında bir girişimcidir. Her iki şirket de başlangıçta ‘GraceFitUK’ adı aldında instagram fenomeni ve youtuber olarak var olan kitlesinden gelişmiştir. Tehlikeli bir verimlilik halini idealize eden Grace, geç saatlere kadar uzayan ve hafta sonunu da kapsayan çalışma temposunu sıklıkla instagram hesabında paylaşmakta. Çalışma kültürü, işlik dışı boş zamanımızdan feragat ettiğimiz yoğun ve tüketici bir çalışma düzenini olumlayarak; instagram ve youtube fenomenlerinin yoğun çalışma tempolarını örnek alarak motive olmamızı ve benzer bir çalışma düzenini hayatımıza taşımamızı talep eder. Grace gibi youtube ve instagram fenomenlerini izlerken, sık sık hayatımızda bir şeylerin eksik olduğu ya da geride kaldığımız izlenimine kapılırız. Zaten bizler saatler 18’de çalışmaya ayrılan süreyi sonlandırıp, bilgisayarlarımızı kapatırken Grace akşam çalışmasına henüz yeni başlıyordur.

 

Kişisel Gelişim Endüstrisi ve Yetersizlik Duygusu


Hayata ve verimliliğe ilişkin yanıt bulmakta zorlandığımız tüm sorunların çözümü, kişisel gelişim endüstrisinde gizlidir. Kişisel gelişim kitapları  başarılı, motivasyonu yüksek ve zengin bireyler olmamız için ihtiyaç duyduğumuz sırları bize büyük bir iştahla pazarlamaya devam ediyor. Kişisel gelişim ve verimlilik endüstrisi kâr odaklı bir endüstridir. Birey olarak eksikliğimizi kapatmamız için optimize  çözümler satar. Kişisel gelişim endüstrisi, okuyucunun eksik, tembel, verimsiz  ve rotasız olduğu varsayar. Sunulan çözüm yollarının birisinin işe yaramaması, bu endüstriyi karalamayı gerektirmemelidir. Bir çözüm işe yaramıyorsa bile piyasada işe yarayacak binlerce başka kitap ve kurs vardır. Kişisel gelişim okuyucusu, çalışma hayatının ve günlük rutininin kişisel gelişim fenomenininki kadar verimli ve istikrarlı olamayacağı düşüncesinin verdiği yetersizlik duygusuyla baş başa bırakılır.

Okuma eyleminin kendisi bile başlı başına verimliliği amaçlamalıdır. Bu nedenle kurgu bir kitap yerine, kişisel gelişim kitabı yaşamsal amaçları doğrudan hedefleyen, eğitici kitapları okumak işlevsel bir boş zaman etkinliği olarak değerlendirilir.

Kendi kendine yardım kitapları, daha refah bir hayat sürdürebilmemiz için kişisel gelişimi teşvik eder. Bize daha fazla çalışmayı ve verimli olmayı salık veren kitapların tavsiyelerine uyarken nasıl olur da böylesine tükenmiş hissettiğimizi merak ederiz.

Verimlilik neden hedef olmalıdır?

Büyümeyi nihai hedef olarak gören kapitalist toplum, verimliliğe çok yüksek bir değer atfeder. Ekonomiyi büyüttüğü ve tüketimi arttırdığı için sistem bizi daha üretken olmaya zorlar. Daha fazla zaman bulmak mümkün olmayacağı için aynı saat aralığında daha fazla iş bitirme yollarını öğrenmek durumundayız. Saptanan bu yüksek standarda ulaşamama durumunda tembellikle yaftalanmak işten bile değil.

Tembellik Yalanı


Sosyal psikolog Dr. Devon Price, yaygın bir şekilde görülen yetersizlik, tükenmişlik ve çalışma korkusu gibi  depresyon ve anksiyeteyi tetikleyen duygularımızdan kapitalist inanç sistemini sorumlu tutuyor. Toplum, bu duyguları, ‘tembellik yalanı’ ile lanetlemeye hazır. Sistem, bireyin değerini üretkenliği ile eş değer kabul ederken, her zaman yapabileceğimizden daha fazla şey olduğu, çalışma düzeni sınırlarımızla ilgili kendi duygularımıza güvenmenin bir hata olduğunu düşünmek üzere şartlandırıldığımızı öne sürer. Sıkı çalışmak, dinlenmekten ahlâki olarak daha üstündür; üretken insanların üretken olmayanlara göre doğuştan daha takdir edilesi kişilik özelliklerine sahip olduğuna inanılır.   Bu, dile getirilmese de yaygın olarak kabul gören ve içselleştirilen bir dizi fikirler ve değerler bütünüdür.  Nasıl çalıştığımızı, ilişkilerimizde sınırları nasıl belirlediğimizi ve hayatın nasıl olması gerektiğine ilişkin yaşam kurgumuzu derinden etkileyen bir inanç sistemi yaşamımızı şekillendiren itici bir güç olmaya devam ediyor. Tembellik Yalanı’na maruz kalmak, birçoğumuzun diğer insanları eleştirmesine ve ekonomik eşitsizliğin kurbanlarını kendi yoksunluklarından sorumlu tutmaya iten bir toplumsal bilinç yaratmıştır.  Dijital medya hayatı kolaylaştırırken, aynı zamanda sürekli kontrol altında tutmamız gereken hesaplar ve endişe yaratan bildirimlerle bizi baş başa bıraktı. Sosyal medya uygulamaları her yaşam deneyimini başarı puanları olarak kullanma konusunda yoğun bir baskı yarattı. Kabul edelim; hayatımızdaki neşenin yerini itibar aldı. Sosyal medya ve fenomenleri kutsallaştırdığı optimize verimlilik   inancını ve tembellik yalanını daha da derinleştirerek gerçeklik kisvesi altında yeniden üretiyor. Kendi sınırlarımızdan nefret etmemize, yorgunluğumuzu ve mola verme isteğimizi başarısızlık olarak görmemize neden olan tembellik yalanı sadece endüstrinin kendini güçlendirmek için oluşturduğu bir kurgudan ibaret. Sınır olmaksızın daha fazla ve daha fazla çalışmamız için yoğun bir iç baskının dozu, kişisel gelişim endüstrisi ve sosyal medya aracılığı ile arttırılıyor. Hayatımızdaki neredeyse her aktivite başarılarımızı belgelemek, ölçmek ve yaymaya hizmet eden bir araca dönüşmüş durumda.

Verimlilik Ruh Sağlığı Göstergesi Midir?


Verimli olmanın temelde iyi olma halinin bir göstergesi olarak kabulü hatalı bir bakıştır.  Son derece verimli ve üretken olmalarıyla bilinen pek çok insan, iç dünyalarında sarsıcı ruhsal problemler ya da travmalarla savaşıyor olabilirler. Üretkenlik ve kişisel gelişim üzerine kurulmuş büyük bir endüstri mevcutken zor olsa da, üretkenlik ve kişisel gelişim anlayışımızı tamamen gözden geçirmemiz gerekiyor.

 

Tembel değiliz. Zaman zaman hissettiğimiz yorgunluk ve tembellik yapma isteğinin, biraz dinlenmemiz için bizi uyardığını ve ruh ve beden sağlığımızı koruma işlevi de gördüğünü kabul ederek işe başlayabiliriz. Günümüzün her saatini verimli olma çabasıyla geçirmek zorundaymış gibi hissetmekten kaçınmalıyız. Tembellikten korkmadığımızda, sevdiğimiz insanlarla bağlantı kurmak, düşünmek ve değerlendirmek ve hobi edinmek için daha bilinçli ve huzurlu ve bir tempoda hareket edebiliriz.  Hayat işten de, kendini geliştirme , verimlilik ve başkalarını etkileme çabasından ibaret değil; çok daha fazlası. Takıntılı bir şekilde hedeflerin peşinde koşarak toplumsal onay kazanmaya çalışmak bize asla tatmin sağlamayacaktır. Tam tersine, yaşamın akışındaki güzel ve iyi şeylerin farkına varıp takdir etmemizi engelleyebilir. Geri adım atarak, ne yaparsak yapalım hayatımızın kendi başına ve doğuştan gelen bir değeri olduğunu görmeye çalışabilir;  hayatımızda anı yaşamayı  ve  hayranlık duygusunun esrikliğine kapılmayı öğrenerek kendimizi koşuşturma kültürünün dışına bırakabiliriz.